Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Sürdürülebilir bir dünya mümkün (mü?)

Konuk yazar Alper Sezener yazdı:

"Sürdürülebilirlik" son zamanların en popüler kavramlarından biri. Öyle ki her mecrada, her biçimde sıkça kullanılmaya başladı. Önüne eklendiği her terimi değerli kılan sihirli bir kelime haline geldi.

Bu yazıda ise, hemen belirtmekte fayda var, sürdürülebilirlik hakkında bir reçete sunulmuyor. Yeni bir şey söyleme çabası yok. Sadece sürdürülebilirliğin olanaklılığı üstüne zihin jimnastiği girişimi var, diyebiliriz. 

Temel sorumuz, sürdürülebilirliğin aslında bir yolculuk olduğunu ve asıl değişim ve dönüşümün yolculuğun kendisine karşılık geldiğini düşünürsek ve bu yönde eylersek sürdürülebilir bir dünya tasarımına ulaşabilir miyiz?

Bu soruyu aklımızda tutalım.

Genel olarak tanımlandığında sürdürülebilirlik çevresel, sosyal ve ekonomik parametreleriyle kurumsal yönetişimi de kapsayan bir çatı kavram olarak yaşamın her alanına nüfuz eden bugünün kaynaklarını verimli ve tasarruflu kullanarak gelecek kuşaklara daha yaşanılabilir bir dünya bırakma arzusunu ve çabasını ifade ediyor. 

Küresel toplum artık yalnızca sosyal adalet anlayışını, demokratik, özgürlükçü ve refah toplumu ilkesini benimseyen hükümetlere değil, aynı zamanda adil istihdam yaratan, sosyal faydayı hedefleyen, çevreyi ve doğal kaynakları koruyan ve çalışanları, tedarikçileri, müşterileri dâhil tüm paydaşların çıkarlarını gözeten iyi işleyen şirketlere de bağımlı.

Kısaca ifade edersek, küresel toplumun geleceği sürdürülebilir bir dünya ülküsünün topyekûn gerçekleştirilebilmesine bağlı. Çok parçalı, kutuplara ayrılmış bir dünyada bu ülkünün ne kadar gerçekleştirilebilir olduğu büyük bir soru işareti.

İnsanlık tarihi boyunca oluşmayan doğa tahribatından çok daha fazla zararın son iki yüzyılda yaratıldığı, sanayi öncesi küresel sıcaklığın 1,1 santigrat derece üzerine çıktığı, ortalama küresel sıcaklığın 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefinin gerçekleştirilebilir ama zor olduğu yadsınamaz gerçekler. Dahası ülkelerin birçoğu küresel boyutta sosyal ve ekonomik olarak çözülmesi gereken sorunlarla boğuşuyor.

Bununla beraber, mevcut sorunlara rağmen elli yıldır süregelen bir çabanın da var olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.

1972 Stockholm Konferansı ile başlayan ve ekonomik büyümenin sınırlarının çizilmesi, çevrenin korunması ideali ile süregelen bir dizi çabanın sonucunda 2015 yılında Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris İklim Anlaşması ile birlikte küresel bir manifesto ve eylem planı silsilesinden bahsediyoruz. 2050 yılına kadar karbon nötr olma planları, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı, Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi ülkelerin mutabık kaldığı birçok protokol ve plan söz konusu. Türkiye de Paris Anlaşması'nı imzalayarak 2053 yılı itibarıyla sıfır karbon hedefini duyurdu. Ayrıca AB ile olan ticari ilişkilerini devam ettirebilmek için Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın gerekliliklerine adapte olmak için çalışmalara başladı. 

Diğer yandan, iş dünyası da sürdürülebilirlik kapsamında ortaya konan yöntem ve uygulamaları geliştirmeye odaklandı. Bugün mevcut iş ilanlarına şöyle bir göz gezdirildiğinde küresel çapta üst düzeyde sürdürülebilirlik yöneticisi arayışı hemen göze çarpıyor.  

Artık sürdürülebilirliğin salt çevre ve çevreci olmak anlamına gelmediğini iş dünyası da kabullenmiş durumda. Ormanların, tarım alanlarının, bitki örtüsünün, okyanusların, biyoçeşitliliğin korunması, kaynakların verimli kullanımı, enerji ve su tasarrufu, gıda güvenliği, iyi tarım uygulamaları ve tüm ekosistemin korunması ve sağlıklı gelişiminin sağlanması; iş etiği ve şeffaflık, çeşitlilik ve kapsayıcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, işte ve gelirde adalet, sosyal adalet, toplumsal kalkınmaya katkı yani sosyal fayda gibi konular şirketlerin büyüme ve kârlılık stratejilerinin merkezinde yer alıyor. 

Çevresel ve sosyal sorunları çevreleyen sorunlar, sektör gözetmeksizin şirketlerin risklerini ve etkilerini ölçmek zorunda oldukları iş kalemleri olarak görülüyor. Bugün büyük ölçekli şirketler, plastik kullanımını ortadan kaldırarak, fabrika, atölye ya da ofis binalarında yenilenebilir enerji sistemlerini kullanarak, fosil yakıt kullanımını azaltarak, karbon salınımını dengeleyerek, çevre üzerinde olumlu bir etki yaratmak için performans göstergeleri, ölçme ve değerlendirme teknikleri geliştiriyor. 

Elektrikli araçların kullanımının yaygınlaşması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına tam geçişin yüklü bir maliyeti var. Bu maliyetin nasıl karşılanacağı ve hedeflerin gerçekleşme olasılığı ile ilgili şüpheler, örneğin mevcut bazı stratejik minerallerin en az üç katı kadar kaynağa ihtiyaç duyulacak olması, ülkeler arasındaki gerilimlerin enerji tedarik zincirine olabilecek olumsuz etkileri gibi somut durumlar bir yanda, küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin önlenmesi için feragat edilmesi gereken bireysel konfor, vazgeçilmesi gereken kısmi maddi refah diğer yanda duruyor. Ülkeler arası ekonomik eşitsizliklerden kaynaklı sorunlar ise başından itibaren tartışılagelen ana konuların başında geliyor. 

En çok sorulan sorulardan biri: Dünyayı daha fazla tahrip eden küçük bir azınlığın yarattığı olumsuz etkilerin düzeltilmesi için herkesin eşit çaba göstermesi beklenebilir mi?

Bir diğer önemli itiraz ise, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler ortadan kaldırılmadan, kültürel farklılıklar ya da hassasiyetler hesaba katılmadan sürdürülebilirliğin sağlanabileceğine olan inanca ilişkin.

Sürdürülebilirliğin ekonomik ve kültürel bir dönüşüm gerektirdiği, sosyal adalet, ekonomik refah ve insan odaklı eğitim ile ilintili olduğu çok açık. Toplumun her üyesinin kendi yaşamında gerçekleştirmesi gereken bir dizi düşünce ve davranış değişikliği söz konusu. Çevresel, sosyal, kurumsal yönetişim ve sürdürülebilirlik toplumsal dönüşümün başat ilkesi haline getirilmeli.

Bunun için hükümetlere, şirketlere ve toplumun her bir üyesine büyük görevler düşüyor. 

Bir sonraki yazıda, bu konuda neler yapılabileceğine dair gündemde olan tartışmalar, bilgiler ve çalışmalar ışığında bazı temel konulardan bahsetmeye çalışacağım.