1. FETİH 1453 (2012)
Tarihin dönüm noktalarından biri olan İstanbul'un fethi, Hollywood filmlerinden aşağı kalmayan bir süper prodüksiyon olarak çıkıyor karşımıza. Yönetmen Faruk Aksoy ilkin bir kuşun peşine takılıp fetih öncesi İstanbul'u ayaklarımızın altına seriyor ve film boyunca da bu geniş ölçekli genel planlarını sakınmadan sürdürüyor: Bizans pazarları, meydanlar, kiliseler, Cenova Limanı, savaş meydanları vb... Çağımızın özel efekt teknolojisinin desteğiyle Faruk Aksoy, surların önünde, içinde ve üstündeki savaş sahnelerini görselleştiriyor. Fethin görsel olarak nasıl olabileceğini hayal ediyor ve savaşın sertliğini, dökülen kanı, yaşanan karşılıklı şiddetin boyutlarını büyük, etkileyici resimler olarak getiriyor karşımıza. Devrim Evin’in Fatih Sultan Mehmet’i canlandırdığı filmin prodüksiyon kalitesi çağımızı yakalıyor ama hikâye, eski Yeşilçam tarihi filmlerinin rotasına sadık kalıyor.
Toplam bilet sayısı: 6.572.618
2. MÜSLÜM (2018)
Timuçin Esen'in Müslüm Gürses'i canlandırdığı film, bir dönemin efsane şarkıcısının acılarla dolu hayat hikâyesini 1950’lerdeki çocukluğundan 2000’li yıllara uzanarak anlatıyor. Müslüm Gürses'in Urfa'dan Adana'ya uzanan çocukluk ve ilk gençlik çağı, sadece yoksullukla değil, zorba babanın baskısıyla geçiyor. Adana Halkevi'nde tanıştığı Limoncu Ali (Erkan Can) sayesinde müziğe veriyor kendini. Türkü söylemenin gerçek anlamını onunla birlikte keşfediyor, saz çalmayı öğreniyor. Limoncu Ali, hayatı boyunca aklından çıkarmayacağı öğüt ve öğretileriyle akıl hocası oluyor genç Müslüm'ün. Onunla birlikte ilk kez sahneye çıkıyor, para kazanmaya başlıyor. Ne var ki, baba şiddeti dinmek bilmiyor ve gerçek adıyla Müslüm Akbaş yıllar boyunca bir türlü huzuru, mutluluğu bulamıyor... Filmi seyrederken Müslüm Gürses'in trajik olaylarla dolu bir hayatı olduğunu öğreniyor, şarkılarındaki acının nereden geldiğini hissediyorsunuz. Hayatındaki dönüm noktalarını düşündükçe gerçek hayattaki duruşunu, samimiyetini daha iyi anlıyorsunuz.
Toplam bilet sayısı: 6.480.563
3. AYLA (2017)
Film, 1950’de Kore Savaşı sırasında yetim kalan bir kıza sahip çıkan Süleyman Astsubay’ın öyküsünü anlatıyor. Astsubay Süleyman ile Koreli küçük yetim Ayla birbirlerine bağlanıyor, ayrılmak istemiyorlar ama otoritelerin dediği oluyor. Film, erkek karakterler arasındaki ilişkilere, savaşa ve kahramanlıklara daha çok odaklanıyor. Çünkü filmin asıl amaçlarından biri, kahraman ve fedakâr Türk askerlerinin Kore’nin özgürlüğüne yaptığı katkıları vurgulamak. ‘Ayla’ bu haliyle öncelikle milli bir film, bir kahramanlık öyküsü... Ayrıca tümüyle duygulara seslenen, seyircinin gözlerini yaşartacak Türk usulü bir melodram. En etkili yanıysa, hikâyenin kendisi. Özellikle finaldeki o birkaç saniyelik gerçek kavuşma anı çok çarpıcı.
Toplam bilet sayısı: 5.589.872
4. BERGEN (2022)
Film, erkek şiddetinin eleştirisi ve Bergen’in (Farah Zeynep Abdullah) özgürlük arayışı etrafında dönüyor. Bergen’in (1959 – 1989) şarkı söylemeye olan tutkusu ve kendini müzikle ifade etme isteğini de unutmayalım. Bergen yıllar geçtikçe olgunlaşan, annesiyle birlikte erkekler dünyasında kendi ayakları üzerinde durmasını beceren güçlü bir kadın olarak çiziliyor. Şiddet kullanan eşi ise Bergen’i malı gibi görüp eve kapatmaya çalışan, kıskanç, yalancı, kompleksli ve zayıf bir erkek olarak çıkıyor karşımıza. Film şiddeti istismar etmeden, kurtarıcı erkek miti ve güçlü erkek – zayıf kadın klişesinden uzak durarak, gerçek hikâyenin el verdiği ölçülerde, anne - kız dayanışmasını öne çıkarmaya çalışıyor. Yönetmenler Mehmet Binay ve M. Caner Alper görüntü yönetmeni Mirsad Heroviç ile birlikte dönem filminin hakkını veren hayli özenli bir çalışma ortaya koyuyorlar.
Toplam bilet sayısı: 5.484.798
5. 7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE (2019)
Aynı adlı, 2013 tarihli Güney Kore yapımı filmin yeniden çevrimi… Özge Efendioğlu ve Kubilay Tat’ın Türkiye’ye uyarladığı öykü, 12 Eylül sonrasında sıkıyönetim döneminde bir Ege kasabasında geçiyor. 7 yaşındaki kızıyla aynı zekâ yaşına sahip Memo (Aras Bulut İynemli), işlemediği bir cinayet yüzünden tutuklanır. Öldürülen kızın sıkıyönetim komutanı olan babasının etkisiyle idam cezasına çarptırılır. Yakınları suçsuzluğunu ispat etmek için uğraşırken Memo’nun en büyük arzusu kızı Ova’ya kavuşmaktır. Aynı yıl Filipinler’de de yeniden çevirimi yapılan ‘7. Koğuştaki Mucize’, Türkiye gişelerinde beklenenin üstünde bir başarıya imza attı. Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği film, aynı yıl Türkiye’nin Oscar adayı olmayı da başarmıştı.
Toplam bilet sayısı: 5.365.522
6. BABAM VE OĞLUM (2005)
12 Eylül 1980 sabahı dünyaya gelir Deniz. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle hastaneye ulaşamayan annesi onu doğururken ölür. Yıllarını cezaevinde geçiren ve işkence gören gazeteci babası Sadık (Fikret Kuşkan), 7 yıl sonra Deniz’i alıp Ege’deki ailesinin çiftlik evine götürür. Deniz, babasının ailesiyle ilk kez tanışacaktır. Çünkü Sadık, gençken babasıyla (Çetin Tekindor) yaşadığı çatışma nedeniyle aile ocağını terk etmiş, bir daha evine hiç uğramamıştır. Oğlunu hâlâ affedemeyen babası dışında herkes onları büyük bir sıcaklıkla karşılar. Dede ve torun ise kısa sürede kaynaşır. Yönetmen Çağan Irmak, memlekete “huzur ve güven ortamı” getirmeyi amaçlayan ve on binlerce insanın hayatını karartan 12 Eylül darbesini Egeli bir ailenin dokunaklı öyküsü üzerinden anlatır. Darbe sonrası yaşanan toplumsal dramları adeta tek bir öyküde billurlaştırır.
Toplam bilet sayısı: 3.889.883
7. MUCİZE (2015)
Mahsun Kırmızıgül, 1960’lı yıllarda Doğu’da “yılın 4 ayı devlete, 8 ayı Allah’a emanet” ücra bir köye tayini çıkan Egeli öğretmenin (Talat Bulut) hikâyesini duygusal komedi türünde anlatıyor. Okulu olmayan köye atama yapan devletin milli eğitim müdürü, “Evine dönmen daha iyi olur” diyor. Aynı yetkili, devletin Doğu köylerinin okul sorunlarıyla ilgilenecek vakti olmadığını ima ediyor. İşte bu noktada devreye öğretmenin vicdanı ve pragmatizmi giriyor. Kırmızıgül’ün asıl meselesini anlamak için, öğretmenin kişiliğine, eylem ve davranışlarına bakmak gerekiyor. Köylüyü küçümsemeden, “sizi aydınlatacağım” demeden yapıyor işini. Onlara saygı duyuyor, dillerini konuşuyor. Devletin otoriter gücünü temsil etmiyor ve onları yönetmeye değil, yardımcı olmaya çalışıyor. Kendi kaderine terk edilen özürlü Aziz’e (Mert Turak) sahip çıkarak ona özel ilgi göstermesi ve pes etmeden sonuna kadar uğraşması anlamlı. Yöresel bir komedi öyküsü şeklinde ilerleyen filmde eski Yeşilçam köy filmlerini andıran koro halinde konuşmalar, kalabalık sahneler, kız isteme, düğün ve gerdek gecesi ritüelleri öne çıkıyor.
Toplam bilet sayısı: 3.737.605
8. A.R.O.G. (2008)
“G.O.R.A”nın devamı niteliğini taşıyan filmde Arif (Cem Yılmaz), Komutan Logar'ın oyunuyla kendini bir anda 1 milyon yıl öncesinde bulur. Kendi zamanına ve evine dönme şansı olmayan Arif, evrimi hızlandırmak için elinden geleni yapmaya karar verir. “Bir Yontma Taş Devri Filmi” olarak tanıtılan “A.R.O.G.”un baştan sona bir Cem Yılmaz komedi şovu olarak tasarlandığını söylemek gerek. Stanley Kubrick'in “2001: A Space Oydssey” filmine de gönderme yapan maymun sahneleri, filmin belki de en eğlenceli yerlerinden biri. “Jurassic Park”ı hatırlatan dinozorların da yer aldığı filmin son bölümü taş devrinde futbol rekabetine ayrılıyor ve Yılmaz, spor filmleri kulvarına giriyor. Ancak bu bölüm gerçekten çok uzun. Kimilerinin “G.O.R.A.”ya oranla daha komik bulduğu film, özellikle alt metinleri açısından iddiasız ve öncelikle seyirciyi güldürmeyi hedefliyor.
Toplam bilet sayısı: 3.707.086
9. VİZONTELE (2001)
1970’lerin ilk yarısında Türkiye’nin güneydoğusunda küçük bir kentin televizyonla tanışma hikâyesini, komediden drama uzanan bir güzergâhta izliyoruz. Maddi olarak çok az şeye sahip olan insanların özlemlerine, tutkularına kayıtsız kalmak zor. Sinemamızın en güzel dönem filmlerinden biri olan ‘Vizontele’, geçmişe nostalji duygusunun baskın olduğu bir yaklaşım getirirken günümüz Türkiye’sinin meselelerine farklı bir noktadan bakmamızı da sağlıyor. Yılmaz Erdoğan kamera arkasına ilk kez geçtiği bu filmde bizi kendi çocukluğuna götürüyor, 1974 yılında daha televizyonun bile gelmediği Hakkâri’den komik, hüzünlü manzaralar sunuyor. Çarpıcı final ise seyirciye sürpriz biçimde yakın tarihin acılarından birini hatırlatıyor. ‘Vizontele’, geçip giden yıllara karşı hiç eskimeyen filmlerden.
Toplam bilet sayısı: 3.308.120
10. TİTANİK (1997)
(Titanic)
Çekimler başladığında sonu herkes tarafından bilinen facianın yeniden anlatılmasına büyük risk olarak bakılıyor, hatta filmin Titanic gibi batacağı konuşuluyordu. Ama usta yönetmen James Cameron, seyircinin ilgisini son ana kadar ayakta tutan basit, etkili bir öykü ve eski usul bir sinemayla “Titanic”i olay haline getirmeyi başardı. Sonuçta, doğanın gücü karşısında, teknolojinin tükendiği noktada, 1912 yılında denizin dibini boylayan Titanic’in matemini bir kez daha tuttuk, aşkın gücü karşısında duygulandık. Cameron devasa transatlantiği, kendini beğenmişliği, aşırı güveni ve her şeye meydan okumasıyla Batı medeniyetinin simgesi gibi, neredeyse film karakteri gibi kullandı. Lüks, sefahat ve sahteliğin bittiği, can pazarının başladığı noktada film de asıl havasını buluyordu. Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet ise iki stara dönüşüyordu.
Toplam bilet sayısı: 3.042.923
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply