Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
123456789
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
123456789

“Toplum neden çöktü?”

AZE Haber Ajansı

ANKARA- Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Göçmen, son çeyrek yüzyılda yaşanan, toplumun her kesiminin de yakındığı “ahlaki çöküntü”yü modern toplumun üzerine düşünmüş filozoflar ve bilimcilerin sunduğu büyük bilgi birikimine dayanan perspektif ve özgün bir bakış açısıyla analiz etti. İşte, Göçmen'in yazısı:

Bir taksici ile seyir sırasında sohbet açıldı. Meslek hayatının sorunlarını anlatmaya, ülkenin sorunlarından söz etmeye başladı. Konu kısa süre sonra toplumda ahlaki değerlerin çözülmesine ve çürümesine geldi. Taksici beyefendi, “Kimsenin kimseye saygısı kalmadı” dedi. “Çocukların babalarına, eşlerin birbirine, hastaların doktorlara, memurların yurttaşlara, öğrencilerin hocalarına; kimsenin kimseye saygısı kalmadı” diyerek iç geçirdi. “Her gün arabada tanık oluyorum” dedi peşinden. “Herkes herkese yalan söylüyor.” Takside istemeden tanık olmak zorunda kaldığı konuşmaları bu sözlerle özetliyor taksi şoförü. 

Ahlak dibe vurdu

Son çeyrek yüzyılda dünya çapında ahlakın tamamıyla çöküşüne tanık oluyoruz. Kardeşin kardeşi, babanın evladı, bacının bacıyı kandırdığı; akrabaların mal ve çıkar için birbirine düştüğü, düşman kesildiği, hatta birbirini öldürdüğü bir dönemde yaşıyoruz. Kimse kimseye güvenmiyor. Herkes herkesi aldatıyor. Herkes herkesin arkasından iş çeviriyor. Herkes herkesin arkasından dolap çeviriyor. Herkes herkese tezgâh ve tuzak kuruyor. Kısacası amiyane bir tabir ile ahlakın mümkün olan en dibe vurduğu, toplumdaki ahlaki çürümeyi iliklerimizde hissettiğimiz bir dönemde yaşıyoruz.

Bu duruma nasıl gelindi? Bu yapısal bir sorun mudur? Yoksa geçici bazı düzenlemelerle aşılması mümkün müdür? Bu konuda modern bilimciler ve felsefeciler ne söylemiştir, ne araştırmıştır ve ne sonuca ulaşmıştır?

Cumhuriyet, demokrasi ve ahlak

Kanımca içinden geçtiğimiz dönem bilimcilerin ve filozofların görüşlerine en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemdir. Her şeyden önce belirtmek gerekir ki modern toplumun ortaya çıkarmış olduğu dinamik, eşitlikçi ve özgürlükçü yapı, gerçek etik değerlere dayanmadan varlığını özü itibarıyla sürdürmesi zor görünmektedir. Ünlü Fransız filozofu Montesquieu, modern öncesi toplumlardan farklı olarak eşitlikçi demokratik yapısı gereği ahlaka dayanmak zorunda olduğunu belirtmiştir. Modern toplum cumhuriyetçi yönetim biçimini ortaya çıkarmıştır.

Montesquieu, “Cumhuriyet yönetimi bir bütün olarak halkın veya halkın yalnızca bir bölümünün egemen güce sahip olduğu yönetim şeklidir” diyor. Montesquieu, cumhuriyetçi yönetimlerde “egemen güce bir bütün olarak halk sahip ise o yönetim biçimi demokrasidir” diye vurguluyor. 

Cumhuriyetçi yönetimler egemen gücü halkın bir kesimi elinde bulundurması durumunda demokratik değil aristokratik yönetim biçimi olacaktır. Fakat Monstequieu’ye göre, monarşik ve istibdat yönetimlerden farklı olarak cumhuriyetçi yani “halkçı bir devlette” kanunların geçerliliğinin ve uygulanmasının yanında işleyen başka bir mekanizma daha vardır. 

Montesquieu, monarşik ve istibdat yönetiminde “fazla dürüstlüğe gerek yoktur” diye vurgulamasına karşın halkçı yönetimin dürüstlük ve erdem olmadan olamayacağını belirtir. Zira “Erdem ortadan kalktığında, hırs kendisini kabul etmeye hazır kalplere girerken, açgözlülük bütün kalplere girer. Arzular hedef değiştirir, eskiden sevilen şeyler artık sevilmez olur. İnsanlar eskiden kanunlarla özgürken, artık kanunlar karşısında özgür olmak isterler.” 

Zira “halkçı bir yönetimde” erdeme dayalı “kanunların uygulanması durursa, bu durum ancak cumhuriyetin yozlaşmasından kaynaklanabileceği için devlet çoktan bitmiş demektir.” 

Öyleyse erdem ve ahlaklılığın cumhuriyet için kurucu bir önemi ve işlevi vardır. Erdem ve ahlaklılık olmadan cumhuriyet ve demokrasi olamıyor.

Modern toplumun paradoksu

Erdem ve ahlaklılık olmadan modern toplum, cumhuriyet ve demokrasi olamıyor ve nihayetinde yasaların geçerliliği sağlanamıyor. Montesquieu’nun modern toplumun kendisini üzerine inşa ettiği var olma koşuluna ilişkin görüşlerini bu şekilde özetleyebiliriz. Fakat modern toplumun ve devletin en temel kuramcısı olan İngiliz filozofu Thomas Hobbes, bir toplumun ahlaklılık ve erdem inşa edebilmesi için ortak bir ereğinin olması gerektiğine dikkat çekmiştir. 

Bir toplumun toplum olarak, herkesin bireysel ereklerini birbiriyle ilişkilendiren, böylece herkesin bireysel ereğine içerik ve anlam kazandıran ortak bir ereğinin veya amacının, ortak bir iyisinin olması gerekmektedir. Fakat Hobbes’a göre modern toplum böyle bir erek geliştirememiştir, böyle bir amaç tanımlayamamıştır. Hobbes, insanların “barış ve birlik içinde yaşamaları”, ortak yaşamlarını inşa edebilmeleri için herkesin bireysel ereklerinin içkin unsuru olabilen, herkesin sahiplenebildiği bir ortak iyinin olmasının şart olduğunu belirtiyor. Bu olmadan, “bu dünyadaki mutluluğun, doyumlu bir kafanın dinginliği olmadığını düşünmeliyiz” diye ekliyor Hobbes. Bu nedenle ortak bir iyi geliştiremeyen toplumların bireyleri faydacı ve sadece kendi çıkarlarını güden bireyci insanlar olurlar.

Modern toplumun talebi ve gerçekliği

Modern toplum bir yanda da eşitlikçi ve özgürlükçü toplumsal bir yapı ortaya çıkarmıştır. Halkçı bir devlet olma iddiasındadır. Eş deyişle cumhuriyeti gerçekleştirecektir. Böylelikle ahlaklılık ve erdem tesis edilecek ve nihayet önünde herkesin eşit olduğu ve onunla herkesin özgür olduğu yasaların geçerliliğini sağlayacaktır. Fakat diğer taraftan modern toplum insanlar arasında oluşturduğu ilişkiler bakımından faydacı ve çıkarcı bir toplum olmuştur. Bu nedenle ortak bir amaç oluşturamamaktadır. Kısacası modern toplum ahlakı tesis etme talebiyle ortaya çıkmıştır, fakat ahlakı tesis etmek için gerekli olan ortak erekten, yani ahlaki temellerden yoksundur.

Her şeyi çıplak çıkar ve duygusuz ödemeye indirgeniyor

Modern toplumun üzerinde oturduğu saatli ahlaki bombayı Karl Marx ve Friedrich Engels, insanlar arasında sosyal ilişkilerin acımasızca parçalanması olarak tanımladı. Buna göre modern toplumda tüm insan ilişkilerinin üzerine kurulu “çıplak çıkar” ve “duygusuz 'nakit ödeme'” başka bir şey bırakmamıştır. Modern toplumda her şey çıkarcı “bencil hesap yapmada boğulmuştur”. İnsan onuru Adam Smith’in başkalarına “emretme gücü” olarak tanımladığı “alım satım” (değişim-değeri) gücüne bağlı kılınmıştır. 

Sabırlı kâğıt üzerinde yazılı tüm özgürlükler “vicdansız ticaret özgürlüğünde çözülmüştür”. Kısacası önceki toplum biçimlerinde daha çok gizli olan sömürünün yerine “açık, utanmaz, doğrudan, kuru sömürüyü koymuştur.” Modern toplumda tüm gereksinimler metaya dönüşmüştür. Bu gereksinimlerin giderilmesi için gerekli üretimi yapan insanlar da dâhil her şey alınır satılır olmuştur. Her şeyin kıstası para ve fiyat olmuştur. Romantik aşka dayandırılması arzulanan aile ilişkileri dahi sonunda para ve mülkiyet ilişkisine indirgenmiştir. 

Bu söylenenlerden anlaşıldığına göre, modern toplum üzerine düşünmüş tüm modern filozoflar ve bilimciler, modern toplumu hâlihazırda ahlakı dışlayan bir toplum biçimi olarak tanımlamıştır. Jean-Jacques Rousseau’nun ünlü gözlemini hatırlayalım: Modern toplumda erdemli olmanın tüm koşulları oluşmuştur, fakat erdemliliğe sahip çıkan kimse kalmamıştır. 

Bu sergilediklerimizden nasıl bir sonuç çıkarmak gerekir? Son çeyrek yüzyılda karşılaştığımız ahlaki değerlerin tamamıyla çürümüş olması, aslında dünya çapında yaşanan genel krizin açıkça gösterdiği modern toplumun temelinde sürekli var olan ahlak dışılıktır. Tüm insan ilişkilerinde sürekli hüküm süren ahlak dışılık, derin genel kriz ile iyice su yüzüne çıkmış ve kokuşmuştur. 

Bu nedenle bugün tüm insanlığın yaygın ortak ahlaklılık arayışı, gerçek cumhuriyetçi demokratik yönetim kurma çabası “çıplak çıkar” ve “duygusuz nakit” ödemenin ötesinde yeni bir toplumsallık biçiminin arayışı anlamına gelmektedir. Son yıllarda en kokuşmuş haliyle yaşananlar zaten malum olanın herkes tarafından algılanmasından başka bir şey değildir.