Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
123456789
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Tamayo Perry, köpekbalığı saldırısında hayatını kaybetti
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
Trabzonspor'un teknik ekibinde ayrılık
123456789

Termik santrallerde çözüm "adil dönüşüm"

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Dr. Baran Bozoğlu, termik santrallerin kapatılma sürecini sağlıklı planlayan "adil dönüşüm"ün önemine dikkat çekti.

AZE Haber Ajansı

ANKARA- İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Dr. Baran Bozoğlu, doğaya ve insan sağlığına verdiği zararlar nedeniyle pek çok ülkenin terk etmeye hazırlandığı termik santrallerin kapatılması durumunda, bu sektör üzerinden hayatını kazanan işçilerin ve firmaların mağdur edilmemesinin, “adil bir dönüşüm süreci” ile mümkün olduğunu ifade etti.

GAZETE DURUM için, “Dünyanın ateşini kontrol altına alırken kimseyi geride bırakmayalım: Adil dönüşüm” başlıklı bir yazı kaleme alan Dr. Bozoğlu, termik santraller kapatılırsa toplumun nasıl etkileneceğini anlattı. Yazıda, Dernek olarak Ankara Çayırhan Termik Santrali'ne ilişkin başlattıkları bir araştırma hakkında bilgi veren Dr. Bozoğlu, “Görüşmelerde katılımcıların 'adil dönüşüm' gibi termik santrallerin kapatılma sürecini sağlıklı planlayan bir ifadeyi duymadıklarını ve santralin kapatılması durumunda ne yapacaklarına dair fikirleri olmadığını tespit ettiğimizde; ilgili kamu kurumlarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 2053 karbon nötr hedefine yönelik herhangi bir hazırlığa başlamadıklarını üzülerek gördük” ifadelerini kullandı. Bozoğlu, kamu kurumlarının bir an önce konuyla ilgili planlama yapması gerektiğini belirtti.

İşte o yazı:

Dünyanın ateşini kontrol altına alırken kimseyi geride bırakmayalım: Adil dönüşüm

İklim değişikliği, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin dikkat çekme çabası ile ifade etmek gerekirse “iklim krizi” her yıl şiddetini arttırarak tüm dünyada maddi ve manevi kayıpları arttırmaya devam ediyor. Bu yazının konusu, yaşanan sorunları sıralamak değil. Belki başka bir yazıda çözümleri ile birlikte bunları ele alabiliriz. Bu yazının amacı yerel gibi görünse de konuya ne kadar hazırlıksız olduğumuzu somut olarak ortaya koymak...

Ancak çalışmayı paylaşmadan önce bazı temel bilgileri vermek gerekiyor.

Paris İklim Anlaşması 2015 yılında Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı'nda Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelerin onayı ile kabul edilmiş ve 2020 yılında tüm koşullar sağlanarak (iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının yüzde 55’ini oluşturan 55 ülkenin taraf olması) yürürlüğe girmişti. Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin TBMM’de anlaşmayı onaylaması ile ülkemiz de Paris Anlaşması’na taraf oldu.

Anlaşmanın ana hedefi, dünya ortalama sıcaklığının sanayi devrimindeki ortalama sıcaklığa göre artışını mümkünse 1,5 santigrat derece ile sınırlandırmak, değilse 2 derece tutabilmek (hali hazırda 1,1-1,2 derece ısındı bile)… İçerisinde başka hedefler de var, bunlara başka bir yazıda değinebiliriz güncel olaylarla ilişkilendirerek.

Anlaşmanın başarılı olabilmesi için hiç kuşkusuz dünyanın ısınmasına sebep olan karbondioksit, metan gazı gibi sera gazı olarak ifade edilen gazların azaltılması gerekiyor. Bu gazların temel kaynağı ise fosil yakıtlar yani kömür, petrol, doğal gaz… Bu bilgi İrlandalı fizikçi John Tyndall’ın tespitleri ile 1859 yılından bu yana biliniyor. Üzerinden 160 yıldan fazla geçmesine, konuya dair on binlerce yazı, makale, bilimsel çalışma yapılmasına rağmen çözüm üretilemedi. Aslında Paris Anlaşması’nın hedefine ulaşmak için yapılması gereken şey çok net: Enerji üretiminde fosil yakıtlardan kurtulmak. Yani toplumun konforundan (!) taviz vermeden, fosil yakıtları yakmadan hayatımızı sürdürebilmek.

Bu mümkün mü? Kuşkusuz evet. Çünkü alternatif metotlar artık var ve çok daha ucuz. Not etmek gerekirse, yeni teknolojiler, materyaller, ihtiyacımız olan enerjiyi çok daha az tüketerek oluşturmamıza, yani enerji verimliliğine olanak sağlıyor… Enerji verimliliğinin en iyi enerji üretim biçimi olduğunu da unutmamak gerekiyor. Rüzgâr, güneş, hidroelektrik, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının da geliştiği, ucuzladığı bir dünyada yaşıyoruz. Tabii enerji kaynağı kullanımı, bulunduğu alan gibi konular da çevresel açıdan çok kritik ancak bu yazının konusu değil.

Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için fosil yakıt tüketimini azaltmak olmazsa olmaz. Öyle ki dünyada iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının kaynaklarına bakıldığında yüzde 73 ile enerji sektörünün başı çektiği görülüyor. Türkiye’deki oran da dünyaya benzer, yüzde 70 seviyelerinde.

Dolayısıyla çözüme ulaşmak için enerji sektöründe bir dönüşüme ihtiyaç var. Sektörün içerisinde elektrik üretimi, sanayi, taşımacılık gibi alt sektörler de yer alıyor. Burada en büyük etkiyi de elektrik üretiminde görüyoruz. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede kömürlü termik santrallerinin kapatılmasına karar verildi. Bazı ülkeler kapatmaya başladı, bazıları ise planlamalarını yaptılar. Her ne kadar Rusya-Ukrayna Savaşı bu konudaki kararları enerji arzında yaşanan sıkıntı nedeniyle tartışılabilir hale getirse de niyetler ve adımlar çok açık. Günün sonunda bu savaş da sona erecek veya alternatifler geliştirilecek veya dünya bu çaresizliğe artık dayanamayacak ve kömürlü termik santrallerin kapatılması süreci hızlanacak.

İşte bu noktada diğer bir soru gündeme geliyor; peki bu sektör üzerinden hayatını kazanan emekçiler, firmalar, finans kuruluşları ne yapacak? “Bu kadar ekonomik sorunun ortasında şimdi sorulacak soru mu?” demeyin… Hazırlıklı olunması, planlama yapılması gereken bir alan ve bu soru ne kadar geç cevaplanırsa, o kadar zor olacak bu iş…

Bu sorunun cevabını, “adil bir dönüşüm süreci (just transition)” olarak ifade ediyor konuyu tartışanlar… Emekçileri mağdur etmeden bu işi nasıl başarabileceğimizi tartışıyor dünya. Derneğimiz de bu tartışmalara ışık tutmak için bir çalışma yaptı.

Çayırhan'da adil dönüşüm mümkün

Daha önce Zonguldak Çatalağzı’ndaki termik santrallere dair yaptığımız toplumsal araştırmanın daha ileri bir biçimini, Ankara Çayırhan Termik Santrali'ne dair yaptık ve Türkiye’nin 2053 karbon nötr hedefi doğrultusunda termik santralin kapatılması durumuna -ki Paris Anlaşması ve felaketler karşısında bu kaçınılmaz- “toplum nasıl bakıyor ve nasıl etkilenir”i araştırdık.

Özelleştirilmiş 13 kömürlü termik santralden Çayırhan’ı seçmemizin ana nedeni, şu anda EÜAŞ yani tekrar devlet tarafından işletiliyor olması. Özelleştirilen bu santralin özel sektör sözleşmesi doldu ve henüz tekrar özelleştirilmedi… Dolayısıyla eski, kirli, teknolojisi geri, çevresel yatırımları yeterince yapmamış bu santralin 2053 karbon nötr hedefine yönelik öncelikli kapatılacak santrallerden birisi olması olası…

Ankara Çayırhan Termik Santrali'ne yönelik kömür madeninde bin 700 kişi ve termik santralde de 700 kişi çalışıyor. Çayırhan'ın nüfusu 8 bin 600… Çalışanların aileleri ile birlikte düşünülecek olduğunda, neredeyse nüfusun tamamı bu kömürlü, termik santralin çalışması ile hayatını sürdürüyor.

Balkonda alınan gaz kokusu, park halindeki otomobillerin üzerindeki toz tabakası, tarım ürünlerinin daha erken çürümeye başlaması gibi şikayetleri dile getiriyor Çayırhanlılar…

Konusunda uzman, sosyolog ve akademisyen bir ekip ile birlikte yaptığımız saha çalışmasında, katılımcılar santralin kapatılması ile beraber, kömür dışında öncelikli olarak yine başka sanayi yatırımlarını alternatif görüyorlar. Soda madenciliğinin geliştirilerek sürdürülmesi, mobilyacılık ve tekstil öne çıkan öneriler arasında. Yine merkezi otorite eliyle bölgenin kalkınmasını sağlamak adına bir askeri tesis kurulması isteği de vurgular arasındaydı. Tarım, hayvancılık ve turizm sektörlerinde ise ikili bir tutum görülüyor. Çok sayıda katılımcı Nallıhan ve civarının tarımsal olarak zengin imkânlara sahip olduğunu belirterek bu tarımsal potansiyeli açığa çıkarmak için merkezi planlama ve teşvik talep ediyor. Bu fikirde olmayanlar ise bölgenin tarım ve hayvancılık için uygun olduğunu düşünseler dahi bu alanlarda üretilecek ekonomik değerin bölgedeki nüfusun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğine inanıyor.

Geleceğe dair ekonomik senaryolarda turizmin, çok daha küçük bir alanı işgal ettiğini görüyoruz. Nallıhan Kuş Cenneti ve antik Roma kalıntılarının ilgi çekeceği düşünülse dahi bölgenin turizm gelirinin dikkate değer miktarda olamayacağı öngörülüyor.

Saha çalışmasında, emekli mühendisler, tesis çalışanları, sendikalar, kalkınma ajansı uzmanları, muhtarlar gibi pek çok farklı kesimi kapsadık. Yukarıdaki sonuçları irdelediğimizde ve görüşmelerde katılımcıların “adil dönüşüm” gibi termik santrallerin kapatılma sürecini sağlıklı planlayan bir ifadeyi duymadıklarını ve santralin kapatılması durumunda ne yapacaklarına dair fikirleri olmadığını tespit ettiğimizde; ilgili kamu kurumlarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 2053 karbon nötr hedefine yönelik herhangi bir hazırlığa başlamadıklarını üzülerek gördük.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kalkınma ajansı gibi kamu kurumlarının bir an önce Çayırhan’da planlama yapması, somut adımlar atması ve yeni ekonomik modeli bu önemli alana ve çalışkan emekçi insanlara sunması gerekiyor. Çayırhan'da yaşayan yurttaşlar hiç kuşkusuz bu kirli, geri kalmış, katma değeri düşük istihdam alanlarına muhtaç değil, alternatifsiz değil…

Başarmanın sırrı, başlamak!

Sanayi devrimini, enerji devrimini kaçırmış bir toplum olarak, dilerim önemli ekonomik, toplumsal ve çevresel etkileri olacak olan karbonsuzlaşma, karbon nötr sürecini kaçırmayız. Fosile dayalı enerji sektöründe yoksul ve yoksun halk kitlelerinin hızla ve çaresizce oluşmasını beklemeden bugünden harekete geçmek, alternatifleri planlama ve kriz yerine riski yönetmeye odaklanmak bizi başarıya götürecektir.