Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789

Ortaçağda Tanrı ve evren

AZE Haber Ajansı

ANKARA- Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yavuz Unat'ın, "Tarih Boyunca Evren Anlayışları ve Tanrı" başlıklı yazısının ikinci bölümü:

Aristoteles’in Yer’e ve evrene ilişkin betimlemeleri Ortaçağ evrenbiliminin neredeyse belkemiğini oluşturmuş ve bu betimleme, 16 ve 17. yüzyıllarda ortadan kalkıncaya kadar geçerliliğini korumuştur. 1209’da Aristoteles’in düşünceleri Kilise tarafından yasaklanmış, ancak daha sonra Aristoteles’in eserleri incelenmeye başlanmış ve Aristoteles ile Hıristiyanlık Öğretisi arasında bir uzlaştırma çabasına girişilmişti. Bu uzlaştırma çabaları gerçekte, Skolâstik Düşünce ile birlikte beliren Hıristiyanlığa akılcı bir temel bulma arayışlarının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. 

Aristoteles’in evren tasarımında olduğu gibi, Ortaçağ Hıristiyanlarının evren tasarımında da, Yer evrenin merkezinde bulunur ve küre biçimindedir. Gerçi Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde bazı Kilise Babaları, Kutsal Kitap’tan esinlenerek Yer’in düz olduğuna ilişkin birtakım görüşler ortaya atmışlardı, fakat Aristoteles’in bir yetke olarak görüldüğü son dönemlerde bu görüş ciddiye alınmamıştı; çünkü Aristoteles’in Yer’in küreselliğine ilişkin kanıtlamaları çok güçlü ve akla yatkındı. 

Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde (Erken Ortaçağ, 4-10. yüzyıllar) Hıristiyan Ortaçağ kozmolojinde çok fazla bir ilerleme yoktur. Ortaçağ'da hâkim olan Hıristiyanlık düşüncesi diğer bilimlerde olduğu kadar astronomiyi de etkilemiştir. Bu dönemde Hıristiyanlık kozmolojisi egemen olmuş ve astronomi ve kozmoloji çalışmalarında, diğer bilimlerde olduğu gibi, Kutsal Kitap’ta belirtilmiş olan inanç hükümlerine sıkı sıkıya bağlı kalınmıştır. Bunlarla çatışabilecek görüşlerden ve yaklaşımlardan uzak durulmuş ve bir taraftan gelişmiş Yunan astronomisini yok edilmeye, diğer taraftan da ilkel bir kozmoloji anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak Aristoteles fizik ve Batlamyus’un matematiksel evren anlayışı çok güçlüydü ve aşağı yukarı 10. yüzyıldan itibaren onların evren anlayışı dinle uzlaştırılmaya çalışılmıştır.

12 ve 13. yüzyılda astronomi ve kozmoloji görüşünü yansıtması bakımından Dante’nin üzerinde durulması gerekir. Dante Alighieri (1265–1321) ünlü İtalyan şairidir. Şair olmasına karşın yapıtlarında astronomi ve kozmolojiye ilişkin görüşler vardır. Onun bu görüşleri, ölümsüz yapıtı İlâhi Komedya ve Convivio’da yer almaktadır. İlâhi Komedya Dante’nin Cehennem, Araf ve Cennet’e yaptığı seyahatin bir öyküsüdür. Yazar yaptığı bu seyahati dramatik bir biçimde anlatır. Dante’nin burada verdiği ahret planı Batlamyus sistemine dayanmaktadır ve tamamıyla İslâm astronomlarından, özellikle de Fergânî’den (9. yüzyıl) alınmadır. Dört kitaptan oluşan ve felsefi, siyasi ve ahlaki konuları ele alan Convivio adlı eserinin ikinci kitabı da astronomi ile ilgilidir. Dante’ye göre, Yer evrenin merkezindedir ve hareketsizdir. Yer’in etrafında sırasıyla, Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn’ün küreleri bulunmaktadır. Satürn küresinden sonra ise, sabit yıldızlar küresi olan sekizinci küre vardır. Bunun dışında ise ilk hareket ettirici gök yer alır. Onuncu küre ise, En Yüksek Küre, Tanrının Evi’dir. Küreler meleklerin yardımı ile hareket eder. 

Hıristiyan düşüncesinde evren tanrının bir yaratısıdır ve Aristoteles’in betimlediğinden farklı olarak Tanrı Sabit Yıldızlar Küresi ya da İlk Devindirici olarak cisimleşmemiştir. En Yüksek Gök üzerinde evreni gözler ve idare eder.

Ortaçağ İslam dünyasında evren anlayışı ve Tanrı

Ortaçağ Hıristiyan Dünyası karanlık bir dönemden geçerken, Ortadoğu’da yeni bir din doğmuş ve bu dinin mensupları, yavaş yavaş Hıristiyanların talip olmadıkları bilim ve felsefe mirasını sahiplenmeye başlamış ve 8. ve 9. yüzyıllarda Müslümanlar Yunan biliminin büyük bir bölümünü Arapçaya aktarıp bilime katkıda bulunmuşlardır.

İslâm Dünyası’nda astronomlar birbirleriyle bağlantılı iki tür etkinlik üzerinde yoğunlaşmışlardır. İslâm astronomları hem gözlem aletleriyle gökyüzünü gözlemlemişler hem de gözlem verilerini hareketli geometrik düzeneklerle anlamlandırmaya çalışmışlardır. İlk gözlemevleri İslam Dünyasında kuruldu. Müslüman astronomlar gözlemlerin dakikliğini arttırmak için yeni gözlem araçları ve gözlem teknikleri geliştirdiler. Kuramsal astronomi alanında ise Aristoteles’in ve Batlamyus’un yolundan giderek, Yer’in hareket etmeksizin evrenin merkezinde durduğuna ve Güneş de dâhil olmak üzere diğer bütün gök cisimlerinin onun çevresinde dairesel yörüngeler üzerinde sabit hızlarla dolandığına inandılar. 

İslam Dünyasında da evren, iç içe geçmiş bir takım küreler şeklinde tasarımlanmaktadır. Her gezegenin kendisine ait, iç içe geçmiş bir takım küreleri vardır. Bu küreler katı bir cisimdirler ve şeffaftırlar; hiç bir değişime maruz kalmazlar; içleri boştur; ne ağırdırlar ne de hafiftirler; yarıçapları birbirlerinden küçük olacak şekilde birer tabaka (katman) biçiminde birbirlerinin içerisine yerleştirilmişlerdir. Endülüslü astronomların ve özellikle de Bitrûcî’nin (13. yüzyıl) etkisiyle İslâm astronomları tarafından Aristoteles fiziğine uygun küre katmanları sistemi kabul görmüş ve bu küreler somut nesneler varsayılmışlardır. Somut olan bu küreler gezegenleri hareket ettiriyordu; her bir küreden (felekten) sorumlu bir melek vardı ve felek ve gezegenin hareketi meleklerin göreviydi.

Genel olarak Ortaçağ düşüncesinde Aristoteles’in evren betimlemesinin kabul edildiğini görüyoruz. Evren Tanrı tarafından yaratılmıştı; ilk hareketi o vermişti. Ancak Aristoteles’ten farklı tek tanrılı dinlerde tanrı Sabit Yıldızlar Küresinin (İlk Hareket Ettirici) dışındaydı. Gezegenleri hareket ettiren kürelerin hareketinden melekler sorumluydu. Evrenin merkezinde Yer vardı. İnsan ise evrende ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Rönesans döneminde Kopernik’le birlikte bu düşünceler yavaş yavaş değişime uğrayacaktır.

SÜRECEK...