Devlet Tiyatroları, Avrupa Tiyatro Konvansiyonu'na yeniden katıldı
Devlet Tiyatroları, Avrupa Tiyatro Konvansiyonu'na yeniden katıldı
Kapadokya ziyaretçi rekoru kırdı
Kapadokya ziyaretçi rekoru kırdı
Türkiye’ye Musul daveti
Türkiye’ye Musul daveti
Atatürk anısına özel konser
Atatürk anısına özel konser
123456789
Devlet Tiyatroları, Avrupa Tiyatro Konvansiyonu'na yeniden katıldı
Devlet Tiyatroları, Avrupa Tiyatro Konvansiyonu'na yeniden katıldı
Kapadokya ziyaretçi rekoru kırdı
Kapadokya ziyaretçi rekoru kırdı
Türkiye’ye Musul daveti
Türkiye’ye Musul daveti
Atatürk anısına özel konser
Atatürk anısına özel konser
123456789

Alman gençliğinde yükselen ırkçılık ve "gerçeklikler"

Almanya'da bu yıl ırkçılığa ilişkin önemli araştırmalar yapıldı ve sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı. Bu yazı, bahse konu iki önemli araştırma ile ilgili olacak. Diğer taraftan Türkiye'den sık sık tarafıma yöneltilen "Irkçılık ne durumda Almanya'da?" sorusunun da yanıtını vermiş olacağız. 

"Irkçı Gerçeklikler – Almanya'daki Irkçılık Tasavvurları" (Rassistische Realitäten) başlıklı araştırma sonucunda hazırlanan, "Irkçılık Monitörü" adlı rapor ile başlayalım. Araştırma, "Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık Monitörü (Nationaler Diskriminierungs- und Rassismusmonito – NaDiRa Projesi" çerçevesinde gerçekleştirildi. Projenin hedefi, "Almanya'daki ırkçılığın sebep, yaygınlık, değişim ve sonuçlarını araştırmak" olarak açıklandı. Raporun, ırkçılığın Alman toplumunda ne kadar sorun olarak görüldüğünü ve ırkçılıkla mücadele çalışmalarına ne kadar katılım sağlanabileceğini de göstermesi açısından önemli olduğu vurgulanıyor. Rapor, Almanya'daki ırkçılık hakkındaki en kapsamlı araştırmalardan biri ve gelecek yıl itibarıyla düzenli olarak tekrarlanması planlanıyor. Nisan-Ağustos 2021 tarihleri arasında beş bin kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, Almanya toplumunu sağlıklı bir şekilde temsil edecek bir örneklem olarak değerlendiriliyor. 

Rapor, Alman Uyum ve Göç Araştırmaları Merkezi (Deutsches Zentrum für Integrations- und Migrationsforschung– DeZIM) tarafından yayımlandı. Almanya'da bu konu üzerine çalışan merkezler, ırkçılığın ne derece yaygın ve kurumsallaşmış olduğunu bilmenin artık bir zorunluluk haline geldiğini vurguluyor. Alman Federal Meclisi bu kapsamda ilk kez 2020 yılında DeZIM bünyesinde bir ayrımcılık ve ırkçılık izleme projesi için finansal fon ayırdı. 

Gelelim rakamsal sonuçlara yani "Irkçılık ne durumda Almanya'da" sorusunun yanıtına. Araştırma sonuçlarına göre, Alman toplumunun yüzde 90'ı ırkçılığın var olduğunu, yüzde 81'i ise insanların kasıt olmadan da ırkçı eylemlerde bulunabileceğini söylüyor. Birçok Alman'ın yüreklerinin derinliklerinde gizlemek zorunda kaldığı ve kültürel kodlarının ayrılmaz parçası olan ırkçılığı, bu araştırmalar vesilesiyle dışa vurup bir nebze de olsa rahatlamaları sevindirici tabii ki. Oran ürpertici doğrusu. İkinci Dünya Savaşı'nda küresel bir soykırıma neden olmuş bir milletin, o soykırımı yaratmış bir ideolojinin pençesinden kurtulamayışını, bu ideolojiye duyulan aşk dışında başka neyle açıklayabiliriz ki? Öyle ki "demokrat" diye düşündüğünüz bir arkadaşınızın sözlerinde bile hissedebiliyorsunuz ırkçı tınıları bazen. 


IRKÇILIK GÜNDELİK HAYATIN PARÇASI

Rapora göre, okul, iş ve ikamet/ev gibi hayatın temel alanlarında ırkçılığın yaşandığı da katılımcılar tarafından doğrulanıyor. Katılımcıların yüzde 61'i ırkçılığın Almanya'da gündelik hayatın bir parçası olduğunu onaylıyor. Katılımcıların yarısı, ırkçı bir toplumda yaşıyor olduğunu ve bunun kurumlara da yansıdığını söylüyor. Bu oran 14 ila 24 yaş arasındaki katılımcılarda daha yüksek. Toplumun yüzde 65'i resmi dairelerde ırkçılığın yaşandığını ifade ediyor. Bu sonuçlar bize, Almanya'da çok büyük bir kesimin, ırkçılığı toplumsal bir sorun olarak kabul ettiğini gösteriyor. Bu durumu da "Almanların, ırkçılığa ilişkin utanç duvarlarını yıktıkları anlaşılıyor" cümlesiyle özetleyebiliriz. Bunu, yıllardır bıkmadan, usanmadan, "Nazi Almanya'sının aslında barışsever olduğunu, zorunlu olarak savaşa girdiğini ve asla soykırım yapmadığını" iddia eden ve toplumsal kabulde önemli aşamalar kaydeden neonazi partilerin bir başarısı olarak değerlendirmek gerekir. 

Bu bağlamda, geçenlerde sosyal medyada önüme çıkan bir fotoğrafa ilişkin yorumlardan bahsetmek istiyorum. Bir sosyal medya kullanıcısı, Karlsruhe kentinde eski bir binanın 1940 yılında çekilmiş ve Nazi bayraklarıyla donatılmış hali ile bu yıl çekilmiş ve LGBTi oluşumu simgeleyen gökkuşağı renklerini içeren bayraklarla süslenmiş halini yan yana koyarak paylaşmış ve "sizce hangisi" diye sormuş. Bir Almanın fotoğrafın altına yaptığı "Birincisi halk için vardı, ikincisi halka karşı" yorumunun yüzlerce beğeni aldığını görmek şaşırtıcı olmadı benim için. Zira günümüzde "Hitler Almanları sevmekten başka bir şey yapmadı ki" diye düşünenlerin sayısının giderek arttığını görüyoruz. Oysa İkinci Dünya Savaşı'nın ardından enkaza dönüşen bir Almanya, yıkıntıların arasında eşelenerek yiyecek ve su arayanlar, başka ülkelerde sığınmacı olarak yaşamak zorunda kalanlar ve ölen milyonlarca vatandaş... Bunların hepsi bir halka duyulan bir sevginin sonucu değildi elbette. Bu noktada, Alman faşistlerin mazoşist eğilimli olduklarını da söylemek gerekiyor.

Raporun bir diğer bulgusu, okul öğrencilerindeki ırkçı eylemler karşısında mağduriyet oranının yüzde 66 olduğunu gösteriyor. 


ÜNİVERSİTELERDE IRKÇILIK

"Irkçılık Monitörü" raporunun okul ile ilgili kısmıyla bağlantılı olacak şekilde ikinci araştırmamıza geçelim. Bu araştırma tamamen okul ile daha ziyade üniversiteler ile ilgili. Konstanz Üniversitesi, Alman Yüksek Öğrenim ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi (DZHW) ile Alman Öğrenci Birliği'nin (DSW) ortaklaşa yaptığı bir araştırma, Almanya'da göçmen kökenli öğrencilerin, diğer öğrencilere kıyasla daha sık tehdit ve saldırı şeklinde ayrımcılığa maruz kaldığını ortaya koydu. 

Yaklaşık 250 yüksek üniversitenin katıldığı ve bugüne kadar ülke çapında yapılan en kapsamlı araştırma olduğu belirtilen çalışma, öğrencilerin kökenlerine göre ayrımcılığa uğrama oranlarının farklılaştığını tespit ediyor. Araştırmanın sonuçları, "DZHW Brief" yayın dizisinde yayınlandı. 

Anket çalışmasına katılan öğrencilerin yüzde 26'sı, Alman üniversitelerinde ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtirken, neredeyse yüzde 50'si ise başkalarına yapılan ayrımcılığa şahit olduğunu ifade etti. Anket kapsamında katılımcılara, "yaptıkları işlerin küçümsenmesinden hakaret ve isim takmaya, fiziksel tehdit veya saldırılara kadar uzanan on iki olası ayrımcılık deneyimi" soruldu. Elde edilen sonuçlara göre; belirli gruplar hem diğerlerinden daha fazla ayrımcılıkla karşılaşıyor hem de belirli ayrımcılık türlerinden daha fazla etkileniyor. Göçmen kökenli öğrencilerin yüzde 55'i fiziksel olarak tehdit edildiklerini veya saldırıya uğradıklarını aktarırken, yüzde 52'si hakarete uğradığını ya da aşağılama maksadıyla kendisine isim takıldığını ifade etti. 

Çalışma kapsamında ayrıca, öğrencilerin başkalarının başına gelen ayrımcılığı nasıl değerlendirdiği de ele alındı. Araştırma ekibinden Jasmin Meyer, "Ayrımcılığı gözlemleme kriteri ayrıca sorun hakkındaki farkındalığın ne seviyede olduğunu kaydetmemizi sağlıyor" diyor. Katılımcıların yüzde 46'sı, anketin bu bölümünde başka insanların hor görüldüğünü gözlemlediklerini söyledi. Uzmanlar, araştırmanın Almanya'da toplumun neredeyse tüm katmanlarına sinmiş olan ırkçılığın, özgür bilim alanları olan üniversitelerde de yaygınlaştığını gösterdiğini ifade etti. 

Durumun geldiği noktaya bakın. Yerleşik ya da kurumsallaşmış ırkçı kalıpların dışında konumlanmayı beceremeyen bir akademi... Toplumun özellikle genç kesiminde ırkçı davranışların bu kadar yaygın görülmesi ırkçılıkla mücadele konusunda acilen harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor. Almanya'nın talihsizliği, ikisi de oldukça güçlü faşist dinamikler olan neonaziler ile fundamentalist islamcıların aynı zaman diliminde ve aynı yerde bir araya gelmiş olmaları. İç istihbarat, Suriye'den yaşanan göçün ardından Selefi radikallerin sayısında artış yaşandığını buna paralel olarak yeni neonazi sayısında da patlama olduğunu bildiriyor. Birbirinden beslenen ve birlikte büyüyen terör yapıları söz konusu. Alman devletinin bu denklemle nasıl başa çıkacağı konusu ise tam bir muamma. Bu denklem çözülmezse neler yaşanabileceğini aklı başında herkes tahmin edebiliyor. Zor zamanlar bunlar...