Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Brezilya örneği: Faşistler demokrasi içerisinde ehlileştirilebilir mi?

Brezilya'da dün yaşananlar yani eski Devlet Başkanı neonazi Jair Bolsonaro taraftarı faşist vandalların, hükümet binası ve Kongre başta olmak üzere çok sayıda demokratik kuruma baskın yapıp, yakıp yıkmaları akılara yine aynı soruyu getirdi: "Faşistler demokrasi içerisinde ehlileştirilebilir mi?" 

Aslında, dün Brezilya'da, 2 yıl önce de ABD ve Almanya parlamentolarına yönelik neonazi saldırıları, faşistlerin demokrasi içerisinde ehlileştirilemeyeceğini açık bir şekilde gösteriyor bana göre. O zaman yeni bir soru devreye giriyor, "Demokrasiler, kendilerini yok etmeye güdümlü siyasi hareketlere sınırsız bir şekilde özgürlük tanımalı mı?" Bu sorunun da yanıtını yine faşistler veriyor. Ellerine geçirdikleri ilk fırsatta bulundukları ülkelerde demokrasilerin kalbi olan parlamentolara saldırıyorlar. Amaçları, darbe yaparak demokrasiyi yıkıp yerine yeni faşist yönetimler oluşturmak... 

Brezilya'da dün yaşanan faşist saldırıların da "darbe" amaçlı olduğu görülüyor. Bolsonaro taraftarlarının telegram gruplarına "tomada de poder" yani "gücü/iktidarı ele geçir" sloganı altında örgütlendikleri ifade ediliyor. En önemli demokratik kurumları darbe maksadıyla yakıp yıkarak ülkelerini dünyaya rezil eden faşistlerin hemen hemen hepsinin ellerinde Brezilya bayraklarının olması da ayrı bir komiklikti. Cehaletten suratları kararmış bu primat sürüsünün, "milliyetçilik" adı altında gerçekleştirdikleri eylemler tek bir şeye işaret ediyor, adına ne derseniz deyin, faşist, milliyetçi, neonazi, aşırı sağcı, bunların demokratik kanalları gönüllerince kullanıp, gücü ele geçirip sonra da kaybettikleri bir seçimin sonrasında -ABD'de olduğu gibi- sokaklara dökülüp "seçim çalındı" ya da "hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu" yalanıyla demokrasiye saldırmalarına engel olunmalı. Bakın sonuç hiç değişmiyor, her yerde aynı oluyor. Faşistler, iktidarda geçirdikleri bir dönemin ardından soyguna, talana, nefret pompalamaya, toplumu kutuplaştırmaya ve çalmaya doyamadıkları için ortalığı ateşe veriyorlar. O zaman bu neandetallerin, "iktidarı ele geçirmelerinin önüne geçmek ve demokrasiyi korumak için ne yapılmalı?" sorusu üzerine konuşmak gerekiyor. Yani "demokrasiyi kurtarmak için yapılacaklar listesi" hazırlamak lazım kanımca. 

Darbe amacıyla Kongre binasına saldıran Brezilyalı nazileri ilk anda sadece seyreden polisin, olayların büyümesindeki etkin rolü tartışılıyor ülkede. Kongreyi korumakla görevli polise ek olarak saatler sonra takviye kuvvet gelmesi, saldırganların açık bir medya ortamında açık bir şekilde örgütlenmelerine rağmen hiç güvenlik önlemi alınmaması vb. sorunlar, polisin de işin içerisinde olduğuna dair şüphelerin uyanmasına neden oldu. Nitekim Devlet Başkanı Lula de Silva, saldırının ardından yaptığı konuşmada, "Güvenlik eksikliği olduğunu düşünüyoruz. Bunu yapan herkesin bulunup cezalandırılacağını size söylemek istiyorum" dedi ve ardından Emniyet Genel Müdürü Anderson Torres'i görevden aldı. İddialara göre, Torres, Parlamento'dan gelen "Saldırı olacak, emniyet güçlerini takviye et" çağrılarına kulak asmadığı öne sürülüyor. Brezilya basını, neonazi Bolsonaro döneminde Adalet ve Kamu Güvenliği Bakanı olarak da görev yapan Torres'e ilişkin aydınlatılması gereken birçok nokta olduğunu yazıyor. Nihayetinde, bir süre önce ailesiyle birlikte apar topar ABD'ye kaçan Bolsonaro'nun oradan bir darbe planlayıp, ülkeyi ele geçirmeye teşebbüs ettiğine dair emareler giderek güçleniyor. 


"BEDELİNİ ÖDETECEĞİZ"

Alman siyaset bilimci Oliver Stünkel, saldırıları değerlendirirken, "ABD'de meydana gelen saldırılardan sonra analistler defalarca benzer bir şeyin Brezilya'da da olabileceğini söylediler. Tabii ki Trumpizm ve Bolsonarizm arasında da pek çok paralellik var" derken, Rio de Janeiro Üniversitesi'nde sosyal bilimler profesörü olarak görev yapan Mayra Goulart, Bolsonaro'nun siyasi tarzının dünkü olaylara katkıda bulunduğunu ifade ediyor. Goulart, "Jair Bolsonaro, 27 yılı aşkın bir süredir Ulusal Kongre'de bulunduğu zaman boyunca sayısız konuşma yaptı. Askeri diktatörlüğü övdü, işkenceyi övdü, siyasi sistemi eleştirdi. Bunların hepsini yıkıcı ve kutuplaştırıcı bir şekilde yaptı. Ayrıca, Washington'daki Kongre Binası'na yapılan saldırıdan sık sık olumlu söz etti" diye konuştu. 

Bolsonaro, saldırının hemen ardından Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda, "sorumluluğu kesinlikle reddettiğini" belirtti ancak bir süre sonra bizzat kışkırtmaya devam edeceğini ve insanları birbirlerini öldürmeye teşvik edeceğini göreceğiz. Çünkü faşist beyinli insanların en iyi bildikleri konunun, "kan dökmek" olduğu bizzat tarihi olaylar tarafından belgelendiği için üzerinde fazlaca konuşmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. 

Devlet Başkanı Lula da Silva, ayaklanmalardan selefi Bolsonaro'yu sorumlu tutarak, "Bu vandal nazileri, faşistleri kimin finanse ettiğini bulacağız. Destekçileri bulacağız ve kanunun gücüyle onlara bedelini ödeteceğiz. Bu sorumsuz, anti-demokratik eylemin bedelini ödeteceğiz" dedi. Brezilya Adalet Bakanı Flavio Dino, akşam saatlerinde olası destekçilere ilişkin belirtiler olduğunu açıkladı ancak ayrıntı vermedi. Lula'nın saldırganlar için, "Nazi" ve "faşist" ifadelerini kullanması oldukça dikkat çekiciydi. Bu, dünya sathında bu insanlara yönelik kullanılan "aşırı sağcı", "popülist" gibi uyduruk, yumuşak ifadelerin terk edilip, artık adları neyse onunla hitap edilmesine yönelik bir konsensüsün oluşmasına katkı sunar umarım. 

Öte yandan, dünya liderleri olayların ardından birbiri ardına yaptıkları açıklamalarda, Lula'ya destek verdiler. ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, iktidarı kaybettiğinde muhtemelen destekçilerini Parlamonto'ya saldırtacak olan İtalya'nın neonazi Başbakanı Giorgia Meloni, Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, "darbe girişimini" kınadılar. AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Twitter'dan yapıtığı açıklamada, "Brezilya'nın demokratik kurumlarına yönelik saldırıyı mümkün olan en güçlü ifadelerle kınıyoruz" dedi. AB Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell de "Brezilya demokrasisi şiddete ve aşırılığa karşı zafer kazanacaktır" sözleriyle saldırıyı kınadı. 

Avrupalı politikacılar, önce ABD'deki Kongre saldırısı ardından Almanya'daki Parlamento saldırısı ve şimdi de Brezilya'daki saldırılardan, faşistlere "Ne yapalım demokrasi var bizde" diye göz yummanın nelere mal olacağını görmüşlerdir umarım. Avrupa'da da faşistlerin ele geçirdikleri ülkelerde bu türden görüntülerin yaşanmaması için hiçbir sebep yok. Bakın, 2 yıl önce bizzat şiddet yanlısı neonazilerin kontrolündeki teröristler düzenledikleri saldırıda, Alman Parlamentosu'nu koridorlarına kadar girdiler. 

Ezcümle, demokrasiyi bu vandal canilerin elinden kurtarmak için henüz geç değil. Öncelikli olarak demokratik değerlerin savunulması için bir yol haritasına ihtiyaç var. Dünya genelinde demokrasiye olan inanç azalıyor ve insanlar kurtuluşun, kibirli ve nefret sever politikacıların arkasında hizalanarak geleceğine her geçen gün daha fazla inanıyor. Faşist iktidarlar ile milis güçlerin arasındaki bağların ifşa edilmesi ve demokrasinin savunulması bağlamında küresel bir diyalog kanalları oluşturulması gerekiyor. Bu konuda bir an önce harekete geçilmezse gelecekte insanlığı karanlık günlerle karşı karşıya kalabilir. Sonradan "Ne yaptık biz?" diye ağlamanın bir faydası olmayacaktır.