Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
"Çağ dışı bir ahlak anlayışı"
123456789
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
"Çağ dışı bir ahlak anlayışı"
123456789

Avrupa Birliği: Darbe planları ve yolsuzluklarla biçimlenen yeni anatomi

Avrupa Birliği'nde (AB) şu sıralar işler pek yolunda gitmiyor. AB'nin lokomotif ülkesi Almanya'da neonazi terör örgütü İmparatorluk Vatandaşı'nın (Reichsbürger) darbe planları, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkan Yardımcısı Eva Kaili'nin rüşvet olayı ve farklı yolsuzluk iddiaları... Bu olayların tümünün ortak özelliği, birliğin kurucu diskuruna konu olan "adalet" ve "hukukun üstünlüğü" benzeri idelerin yozlaşmaya başladığının ya da bir başka deyişle erozyona uğradığının göstergesi olarak değerlendirilebilir. AB yetkililerini paniğe sürükleyen duygunun, bu yozlaşmanın önüne geçilememesi olduğunu düşünüyorum. 

Almanya'da geçen hafta önlenen neonazi darbe girişiminin ardından bugünlerde insanlardan "Bu ülke nereye gidiyor?" sorusunu sıkça duyuyorsunuz. Örneğin, bundan çok değil, beş yıl önce "Faşistler bu kadarına cüret edemez, bu mümkün değil" diye düşünülen birçok şeyin hızlı bir şekilde "mümkünler kategorisine" kaydedildiğini görüyoruz. Bu sorunun yanıtını Alman faşist hareketinin partisi Almanya için Alternatif'in (AfD) kitleselleşmesinin önüne geçilememesinin nedenlerinde aramak gerekiyor. Sosyolog Andreas Kemper, AfD'nin programatik yapısını ve diskurunu özetlerken "AfD, zengin-yoksul, Alman-Alman olmayan, Hristiyan-İslam karşıtlığı üzerine kuruludur" tespitinde bulunuyor. Yani neoliberal iktisat, üstün kültürcü/ırkçı ve Hristiyan köktenci söylem. Faşist partinin bıkmadan, yorulmadan kullandığı, "Ülkemiz içeride göçmenler ve sığınmacılar tarafından yağmalanıyor, uluslararası alanda ise yardımseverliği kullanılıyor" söylemi, Almanya'da sağdan ve soldan oldukça itibar görüyor. AfD bu yönüyle sağcı ideler etrafında bina edilmiş düzeni daha da sağdan eleştiriyor. Ülkeyi en sağa çekiştiriyor yani. Tam bir sermaye partisi perspektifi. Düzeni soldan eleştirecek partiler de kış uykusunda olunca meydan, Hitler, faşizmine öykünen bu neonazilere kalıyor. Keyifle darbe planlayıp, ülkenin medeniyete dahil her varlığını iğdiş etmek peşinde koşuyorlar. 

Bu kapsamda, Avrupa'daki faşistleşme sürecini tabii ki dünyanın ekonomik ve politik olarak savruluşundan ayrı düşünemeyiz. Geleneksel düzen karşıtı mesajlar veren yeni sürüm faşist partiler seçmenin ilgisini çekiyor. Bakın Orta Doğu'nun süreğen istikrarsızlığı, Bolivya'da ve Venezuela'da olduğu gibi Güney Amerika'da sosyalist sola yönelik planlı saldırılar vs. Bunlar esasında dünya genelinde yaşanan faşistleşme problematiğinin parçaları. Siyaset Bilimci Nicos Poulantzas'ın ifadesiyle, "faşizm bir gök gürültüsü gibi aniden gelmiyor".

"Almanya'nın nereye gittiği" sorusunun yanıtı ise demagojik düzen karşıtlığı retoriği üzerinde yükselen kitlesel faşist siyasi yapının yani AfD'nin varlığında vücut buluyor. Hangi neonazi terör örgütüne bakılsa mutlaka bir AfD'liye rastlanıyor. Bu partiye karşı ne zaman harekete geçileceği de büyük bir soru işareti. Sanırım faşist partinin genel merkezine açık bir şekilde Adolf Hitler portresinin asılmasını bekliyorlar. O da olur yakında bu hızla gidilirse... 


Kaili davası ve sonuçları 

AP Başkan Yardımcısı, Yunan Milletvekili Eva Kaili etrafında şekillenen rüşvet davası, AB'yi temellerinden sarsan bir skandal haline dönüştü. Bilindiği üzere Kaili, siyasi çıkarlarını gözetmek karşılığında Katar'dan büyük miktarlarda rüşvet almakla suçlanıyor. 

Kaili konusunda günlerdir sessiz kalan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, dünkü açıklamasında, iddiaları "çok ciddi" olarak nitelendirdi ve tüm AB kurumları için bir "etik kurul" oluşturulması çağrısında bulundu. Kaili'nin rüşvet meselesi, AB'nin tüm kurul ve kurumlarının bir sorgu sürecine gireceğini gösteriyor. 

Bunun yanı sıra Kaili ile başlayan rüşvet soruşturması genişlemeye devam ediyor. Bir başka Yunan Milletvekili ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımsıcı Margaritis Schinas da kadraja girdi. Schinas, bir süre önce Kaili ile birlikte Katar'ı ziyaret etmiş ve dönüşte AB kulislerinde Dünya Kupası'na ev sahipliği yapan ülkenin reklamını yapmıştı.

Kaili davası, Avrupa Parlamentosu'ndaki ilk yolsuzluk skandalı değil. AB uzmanları yolsuzluk olaylarındaki düşüşü 2011 yılında yürürlüğe giren "AB Şeffaflık Sicili" uygulamasına bağlıyor ve ekliyorlar, "Ancak uygulamanın zayıf yönleri var. Ne yazık ki üçüncü ülkelerin etkisi şimdiye kadar tüm şeffaflık kurallarından muaf tutuldu" diyorlar.  

AB içerisinde Katar'a yönelik öfke büyüyor. Arka odalarda, "Katarlıların parayla her şeyi satın alamayacaklarını göstermeliyiz" benzeri cümlelerin sıkça sarf edildiği ifade ediliyor. Bu ülkeye yönelik yaptırımlar da planlanıyor. İlk etapta, uygulanması planlanan vize serbestisi askıya alınacak. İkinci planda ise bu ayın sonunda AP milletvekillerinin Katar'a yapmayı planladıkları gezi iptal edilecek. Açıklamalar şimdilik böyle.

Avrupa'da sular durulmuyor bir türlü. Her gün başka bir olay gündemi belirliyor. Darbe planları, yolsuzluk olayları... Birliğin üst yönetim kadrosu art arda yaşanan sıkıntılı olayların şaşkınlığını üzerinden atıp, çözüme yönelik adımlar atmaya başlayana kadar sulh ortamının sağlanamayacağı görülüyor. Ezcümle Avrupa'yı soğuk bir kış ve oldukça sıcak bir gündem bekliyor.