Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Prag'daki toplantı: Derin kaygılar ve köklü anlaşmazlıklar

Avrupa Siyasi Topluluğu'nun açılış toplantısı dün Avrupa Birliği'nin dönem başkanlığını yürüten Çekya'nın başkenti Prag'da yapıldı. Toplantıya Türkiye'den İzlanda'ya 44 Avrupa ülkesinin liderleri katılıyor. 

Avrupa medyasında, fikir babalığını Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un yaptığı topluluğun, "Kremlin hükümdarı Putin'e 'Sana karşı bir aradayız' mesajı vermek için kurulduğu ve bunda da başarılı olunduğu" yazılıp çiziliyor. Buna inanmayanların sayısı da bir hayli fazla tabii olarak. Örneğin, bende de çok sayıda soru işareti var bu optimist düşünceye ilişkin. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kısa bir süre önce Putin ile kol kola yürürken çekilen fotoğrafları ve "Rusya'nın hemen burnunun dibindeki Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerin aynı coğrafyanın parçası oldukları bir diğer ülkeye karşı ne derece cephe alabilirler?" sorusu üzerinde düşünmek gerekiyor kanımca. 

Bu yeni birliğin amacı, "AB ülkeleri ve AB dışındaki ortaklar arasında daha yakın bir ilişki tesis etmek" olarak özetleniyor. Geçtiğimiz mayıs ayında topluluğun kurulmasını öneren Macron, Prag'da "Ortak bir coğrafyayı, ortak bir tarihi paylaşıyoruz ve geleceğimizi birlikte yazmaya çağrılıyoruz" dedi. Bu arada, Türkiye'nin de AB yetkilileri tarafından her zaman ifade edildiği üzere, "stratejik ortak" kategorisine iyice yerleştiğini görüyoruz. Zaten, otokratik özellikler sergileyen siyasal İslamcı bir hükümetle Türkiye'nin AB ile ilişkilerini üyelik aşamasına yükseltmesini kimse beklemiyor. Türkiye'ye "AB üyeliğinden umudunu kes" mesajı içeren son ilerleme raporları da bu tespiti doğruluyor. 

Liderler ilk günde neler konuştu, ona bakalım. İngiltere Başbakanı Liz Truss, toplantıdan somut sonuçlar beklediğini söyledi. Gazetecilere açıklama yapan Truss, "Burada gevezelik edilmesin lütfen. Somut şeyler üzerine konuşalım. Güvenlik, enerji ve göç politikasında somut eylem görmek istiyorum" dedi. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ise Truss'ın tam aksine somut sonuçlarla ilgilenmediğini ifade etti. Scholz, "Bugünkü toplantıda, ortak endişeler hakkında ve hiçbir şeye karar verme ihtiyacı olmadan, rahat bir şekilde konuşabiliriz. Bu, barış, güvenlik ve ekonomik kalkınma için iyi olur. Ayrıca AB, çoğu AB üyesi olmak isteyen komşularıyla ilişkilerini geliştirebilir bu yolla" diye konuştu.

Macron da konuşmasında, toplantının başarısına bir örnek olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Prag'da Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile görüşmesini gösterdi. Macron, doğal gaz boru hatları ve uydular gibi kritik alt yapıların korunmasını ve siber suçlarla mücadeleyi yeni topluluk için olası somut projeler olarak belirledi. 

Ana gündem maddesi "enerji krizi" 

Toplantının ana gündem maddelerinden biri Avrupa'nın içinde bulunduğu enerji krizi oldu. Konuşmaların genel teması, "Avrupa'da enerji maliyetlerinin acilen düşürülmesi gerekiyor" cümlesi oldu. Bunda tüm ülkelerin hemfikir olduğu görülüyor. Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, "İki şeye odaklanmamız gerekiyor. Daha temiz ve daha ucuz enerji..." dedi. İçinde bulunulan şu sıkıntılı periyotta Marin gibi bazı liderlerin temiz enerji konusunda iyimserliklerini korumaları gayet güzel ancak bir de yaklaşan soğuk mu soğuk kış gerçeği var. Birçok AB ülkesi, Almanya başta olmak üzere termik santraller ve nükleer santralleri yeniden kullanmak için hazırlıklara başladı bile. Şu aşamada işin "ucuz" kısmına daha fazla odaklanıldığı açıkça görülüyor. 

Bazı konuşmacılar da "AB'nin tavan fiyat belirlemesinin gaz tedarikçilerini başka yerlerde müşteri aramaya iteceği ve gaz arzında telafisi mümkün olamayacak açıklar doğabileceğine" ilişkin tedirginliklerini dile getirdiler. Bu enerji meselesinde ülkelerin tümünün oldukça endişeli olduğu ve derin kaygılar yaşadığı görüldü. Avrupa bu toplantı sayesinde belki de ilk kez AB dışındaki ülkelerin içinde bulundukları duruma yakından tanıklık etti. Sadece kendilerinin değil onlarca başka ülkenin halklarının da enerji meselesinde mağduriyet yaşadığını gördüler. Elinde bulundurduğu devasa satın alma gücüne güvenen AB'nin mevzu kendi sıkıntıları olunca ne derece vahşileşebileceğini salgında gördük. Afrika'nın birçok yoksul ülkesine tek doz COVID-19 aşısı ulaşmamışken, AB ülkelerinin milyonlarca doz stok yaptığını gördük. Hâlâ Afrika'nın, Asya'nın bazı yoksul ülkelerinde tek doz aşı yokken bu stokların "Kullanma tarihi geçti" denilerek çöpe gittiğine şahit oluyoruz bugünlerde. "Avrupamerkezcilik"ten kaynaklanan bencillik ve diğer halklara üstten bakma bu kıtanın en hâkim duygusudur. Yüzyıllardır hiç değişmedi bu. 

Toplantıda başka bir ilginç olay ise AB üyesi diğer devletlerin Almanya'nın vatandaşlarına sunduğunu 200 milyar euroluk devasa yardım paketini eleştirmeleri oldu. Birlik üyesi diğer ülkelerde, Almanya'nın bu şekilde ekonomik avantajlar elde edebileceği konusunda büyük bir endişe var. Şansölye Scholz eleştirilere yönelik olarak, "Vatandaşlarımıza yardım ediyoruz. Başkaları da benzer şeyler yapıyor" yanıtını verdi. Letonya Başbakanı Krisjanis Karins ise Scholz'a, "Herkes vatandaşlarına yardım etmek istiyor ve yapıyorlar ama Alman ekonomisi o kadar büyük ki bu yardımla iç pazar bozulabilir" uyarısında bulundu. Scholz'a destek Hollanda Başbakanı Mark Rutte'den geldi. Rutte, "Devletler vatandaşlara yardım konusunda kendileri karar veriyor. Bu ulusal bir yetkidir. Her ülke uygun gördüğü yardımı yapabilir" dedi. Özetle ilk gün böyle geçti.

Topluluğun ilk toplantısının ilk gününde, ülkelerde enerji krizi nedeniyle derinleşen bir kaygı hali olduğu ve yine AB'ye üye ülkeler arasında bu sıkıntılı dönemde ekonomik güçlerdeki orantısızlık nedeniyle anlaşmazlık yaşandığı ve yaşanmaya devam edeceği görüldü. Üye olmayan ülkeler açısından ise bir halkla ilişkiler faaliyeti tadında geçen ilk günün sonunda toplu halde verilen "aile fotoğrafı" tatlı bir anı olarak kalacaktır, o kadar. Yani "birleşelim" diye düzenlenen toplantı, var olan ayrışmaların güçlendiği ve yenilerinin ortaya çıktığı bir zemine dönüştü. Hayırlı olsun.