Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Fransız demokrasisi ve Macron'un ırkçı hayalleri

Avrupa, Rusya'nın gazı kesmesiyle başlayan enerji krizinin gölgesinde, soğuk kış günlerini kazasız belasız atlatabilirse bahar aylarında Fransa'nın buram buram ırkçılık kokan yeni göç yasasıyla gündemi ele geçireceğini tahmin ediyorum. 

Sadece ülkedeki ırkçı/neonazi klikleri memnun etmek adına her iki yılda bir göçmen yasası üzerinde değişikliklere giden Fransa Hükümeti, oldukça büyük tartışmalara neden olan yeni bir göç yasası için hazırlıklarını tamamladı. Yasanın mottosunun, "Fransa'yı göçmenlerden temizle" olduğunu söyleyebiliriz. Neoliberal hükümetin İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, göçmen kabulünü zorlaştıran ve sığınma başvuruları reddedilen göçmenlerin sınır dışı edilmesini hızlandıran, suç işleyen göçmenlerin ise "her ne koşulda olursa olsun derhal sınır dışı edilmesini" düzenleyen yeni bir "Göç Yasası"nı bir süre önce tartışmaya açmıştı. Şimdi hükümetin bahar aylarında bunu Senato'ya getireceği ifade ediliyor. 

Darmanin, yeni düzenlemeye ilişkin olarak, "Hukuki engelleri tümüyle kaldırarak, yabancıların ulusal topraklarda bulunma durumlarına bakılmaksızın, mahkemeler tarafından ciddi bir eylemden suçlu bulunan herhangi bir yabancının sınır dışı edilmesine izin vermek istiyoruz" değerlendirmesinde bulundu ancak bu değerlendirmenin sakıncalı tarafı göçmenler üzerinde yaratacağı psikolojik baskı olacaktır. "Fransa'da sadece göçmenler suç işliyor" mekanizmasına işlerlik kazandıracak olan bu yeni yasa, faşistlerin söylemlerini desteklemekten başka bir işe yaramayacaktır. İsveç Demokratları adlı neonazi partisinin seçimlerde hiç yüzü kızarmadan açık bir şekilde kamuoyuna boca ettiği, "İsveç'te tüm suçları göçmenler işliyor" propagandası ile ülkenin en güçlü ikinci siyasi hareketine dönüştüğünü görmezden gelmek yanlış olur. Bu türden yasalar yerli halkın göçmenlere karşı daha cüretkâr tacizlere girişmesinin de önünü açabilir. 

Yasa tasarısı sol gruplar tarafından, "göçmenlerin yeniden siyasi amaçlarla iktidarın emellerine alet edildiği" sözleriyle eleştirilirken, aşırı sağcı kampı böylesine acımasız hükümler içeren bir yasanın bile tatmin etmediğini görüyoruz. Sağ ve aşırı sağ muhalefet, hükümeti "samimi olmamakla ve gereken önlemleri almak yerine kendi reklamını yapmak amacıyla yetersiz bir düzenleme getirmekle" suçluyor. 

YASA PROTESTO EDİLİYOR

Öte yandan, bu yasa ile topluma dayatılan zorbalığa karşı yine sosyalist sol sokaklara döküldü. Bu hafta sonu binlerce ırkçılık karşıtı, ülkenin her yerinde tasarıyı protesto etti. gösterilerde göçmen işçi grupları ön saflardaydı. Emekçiler; yemek, inşaat, temizlik ve çocuk bakımı sektörlerinde maruz kaldıkları sert sömürüyü kınadılar. 

Gösterilerin organizatörü olan Marche des Solidarites'ten yapılan açıklamada, "İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, bu yasayla köken, ten rengi, milliyet ve din temelinde avlanmayı, saldırmayı, öldürmeyi, sürgün etmeyi, ayrımcılık yapmayı, sömürmeyi ve bölmeyi serbest bırakmayı amaçlıyor. Dayanışmayı bozanlar, aynı zamanda gezegeni yok ediyor, tüm eşitsizlikleri büyütüyor ve haklarımıza saldırıyor. Savaş ve faşizm her yeri ele geçiriyor" denildi. 

Protestoların organizatörlerinden olan Denis Godard, "Bu yılki gösteriler, yeni, gaddar ve ırkçı bir göçmen karşıtı yasayı durdurmaya yönelik bir kampanyanın fırlatma rampası. Hükümet bu yasayı önümüzdeki Mart veya Nisan ayında uygulamak istiyor" dedi. Godard, "Darmanin ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 'yabancıları' 'suçlular'la bir tutan birçok ırkçı beyanı desteklendi. Bu proje, Fransız toplumunda ırkçılığı körüklüyor ve faşistlere daha fazla güven ve meşruiyet sağlıyor" dedi. 

Dün akşamki Arjantin ve Fransa arasında gerçekleşen Dünya Kupası finalini seyrederken aklımda şu soru dönüyordu: "Milli takım 11'inin neredeyse tamamı göçmen oyunculardan ve dahası yoğunluklu olarak Afrika kökenlilerden oluşan Fransa'da böylesine faşist yasaları gelecek nesillere nasıl anlatacaklar?"... Anlatamazlar. 

Burada esasında anlaşılması gereken nokta şu, beyaz Avrupalıların önemli bir bölümü faşist/ırkçı ideolojinin çekim alanına girmiş durumda. Faşist partilerin ırkçı diskurları artık merkez siyasetin de çekinmeden kullandığı politik enstrümanlar arasında yer alıyor. Örneğin, bir Alman sosyal demokrat milletvekili, "Göçmen kökenli vatandaşlarımız da en az bizim kadar bu ülkenin sahibi" gibi bir tweet atabiliyor. Solda dahi "siz"-"biz" ayrımının netleştiğini görebiliyoruz. Bu, faşist partilerin ve onlara yataklık eden Avrupa medyasının bir başarısıdır. Danimarka'da göçmenlere karşı en hunharca yaklaşımları yine sosyal demokratların sergilediğini unutmayalım. 

Özetle, Fransa örneğinde olduğu gibi Avrupa'da ülkeler birer birer faşist partilere teslim oluyor. Faşistlerin iktidarda olmalarına gerek yok. Komplolar ve mitlerle dolu fikir dünyaları solu dahi esir alıyor artık. Tabii bunda geldikleri ülkelerdeki yaşam tarzlarını dayatan, entegrasyona direnen göçmenlerin de payı olduğunu söylemek gerekiyor. 1789 Fransız Devrimi ile bağdaştırılan "Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik (Liberte, Egalite, Fraternite)" üçlemesinin artık tatlı bir nostaljiden ibaret olduğunu söylemek gerekiyor. Avrupalıların "demokrasi" kelimesini daha küçük harflerle telaffuz edeceği yeni bir döneme giriliyor.