“Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük, gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler.”
“Aslında körlük, biraz da bu, umudunun kalmadığı bir dünyada yaşamak.”
"Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım."
*
Kavşakta kırmızı ışıkta bekleyen araç, ışık yeşile döndükten sonra da yoluna devam etmez ve trafiği engeller. Sırada bekleyen araç sahipleri çileden çıkar.
Duran araçtaki adam aniden kör olduğunu haykırır. Bembeyaz bir perde gözüne inmiş gibidir.
Başka bir sürücü kör adamın evine dönmesine yardım ettikten sonra, kör adam evdeki vazoyu devirir ve parçaları toplamaya çalışırken elini keser, ardından kör adamın karısı eve gelip yardım edene kadar kanepede sızıp kalır.
Kör adamı eve bırakan kişinin aslında bir hırsız olduğu ortaya çıkar. Hırsız adam arabalarını çalmıştır. Bu yüzden, kör adam ve karısı taksiyle göz doktoruna gitmek zorunda kalırlar.
Göz doktoru kör olduğunu söyleyen adamın fiziksel olarak hiçbir sorunu olmadığını görür. Böyle bir durumla daha önce hiç karşılamadığı için şaşkındır.
Doktor, tek seçeneğin "bekleyip görmek" olduğunu söyler ama ironik bir biçimde gecenin ilerleyen saatlerinde kendisi de kör olur.
Dahası, araba hırsızı da aniden kör olmuştur.
Göz enfeksiyonu nedeniyle koyu renk gözlük takan genç bir kadın, meslek icabı müşterisiyle birlikte olurken kör olur.
Mevcut durumun bulaşıcı olduğu anlaşılınca, Sağlık Bakanlığı devreye girer. Karantina kararı alınır. Kör olan doktorun karısı kör olmamasına rağmen kör taklidi yaparak kocasını karantina merkezine götürecek ambulansa onunla biner.
Tüm şehir beyaz bir körlüğe teslim olmak üzeredir.
Ve hikâye böyle başlar.
*
Nobel Ödülü sahibi José Saramago'nun “Körlük” (1995) isimli kitabı, yaşlı bir kadın dışında herkesi anında kör eden bir hastalık salgınıyla kuşatılmış isimsiz bir şehirde geçiyor.
Roman, terk edilmiş bir akıl hastanesinde üç yüz kişiyle birlikte karantinaya alınan yedi kişinin hikâyesini anlatıyor.
Bu yedi kişi, sadece kör bir dünyada yaşamanın zorluklarıyla mücadele etmiyor, en temel ihtiyaçlarını karşılamak için didinirken, zorbalığa karşı da birlikte hareket etmek zorunda kalıyor. Daha sarsıcı olanı, karantinaya alınan insanların ne kadar acımasız bir varlığa dönüşebildiklerine de şahit oluyor.
Karantinadan bir şekilde kurtulduktan sonra, grup tamamen kör bir şehirde yolunu bulmaya çalışıyor ve mucizevi bir şekilde görme yetisini yitirmemiş bir kadının yardımıyla hayatta kalıyor.
Kitap boyunca, gruptaki herkes insan olmanın ve insan kalabilmenin nasıl bir şey olduğunu deneyimliyor.
Kitap, okurları dünyanın aniden bir körlük salgınına sürüklenmesi durumunda nelerin mümkün olabileceğini hayal etmeye davet ediyor.
*
Kitapta işlenen temel insani durumlara gelince, ilk olarak insan doğası ve insanı insan yapan değerler sorunu gündeme geliyor.
Roman boyunca karakterlerin, insan olmalarından kaynaklana içgüdü, arzu ve eğilimleri ile etik davranma olanaklarının sınandığı zor durumlarla karşılaştıklarını görüyoruz.
Körlük salgını, neredeyse dayanılmaz koşullar altında ölüm kalım kararlarının verilmesi gereken durumlar yaratıyor.
Yiyecek için hırsızlık yapma, temel ihtiyaçları karşılama ekseninde başkasının malına, bedenine ve canına musallat olma söz konusu olduğunda insanlık açısından doğru olanı yapma ya da kişisel çıkarlar doğrultusunda iyiyi ya da kötüyü düşünmeksizin gerekeni yapma muhasebesi ortaya çıkıyor.
Kör insanlar karantinaya alınıp sınırlı alan ve kaynaklarla birlikte nasıl yaşayacaklarını bulmaya zorlandıkça, kaos ve güç mücadeleleri ortaya çıkıyor.
Salgınla başa çıkmak için yeterli donanıma sahip olmayan yetkililer, toplumun iyiliği için sert eylemleri meşrulaştıran totaliter yöntemlere onay veriyor.
Fakat, hükümet kontrolü sağlamakta başarısız olunca, insan doğasının "hayvani" tarafı ortaya çıkıyor ve silahlı haydutlar önce yiyecek için ödeme talep ediyor, sonra da diğer koğuşların kadınlarına fiziksel saldırıyı şart koşuyor.
Karakterler zorlayıcı koşullar karşısında “insani değerleri koruyan eylem” ile “değerleri çiğneyen eylem” olanaklarını tekrar sorgulamak ve ikisi arasında seçim yapmak ikilemine düşüyor.
Okur da bu ikilem içinde gerçekleştirilen eylem ve verilen tepkiler açısından taraf olmaya davet ediliyor.
Örneğin, doktorun karısının kadınlara saldıran haydut ekibinin başındaki silahlı kör adamı öldürmesi, özünde başkasının yaşamını elinden alma olsa da “'Değer koruyucu bir eylem' olarak görülebilir mi?" sorusu okura yöneltiliyor.
Saramago bu seçimleri göstererek okurları kendi düşünce, inanç ve değerleriyle yüzleşmeye davet ediyor.
Kitapta işlenen diğer bir önemli konu, körlük ve görme ile ilintili.
Romanda körlük, insanın yozlaşmış bir dünyada var olan ahlaki seçimleri algılamadaki başarısızlığının bir alegorisi olarak yansıtılıyor.
Karakterler, görebildikleri halde etraflarındaki dünyaya karşı kör oldukları düşüncesini sık sık dile getiriyorlar.
Bir karakterin vurguladığı gibi, fiziksel olarak kör olduklarını fark etmeden önce “Zaten kördük” gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
Karakterler bir süre sonra, hayatı nasıl iyi yaşayacaklarını anlamak için fiziksel olarak kör olmalarının gerekli olduğu düşüncesine boyun eğiyorlar.
Fiziksel olarak kör olmak, karakterler için dünyanın gerçek doğasını da ortaya çıkarıyor. Salgında birçok insan ilkel ve vahşi eğilimler sergiliyor.
Bununla beraber, kimsenin görmediği anlarda kişinin neler yapabileceği, her türlü fırsata sahipken nasıl davranmayı seçeceği açık bir şekilde irdeleniyor.
Bir diğer konu da büyük bir felaket sonrası ortaya çıkan toplumsal çöküş fenomeni.
Roman, herhangi bir felaketin ardından toplumun nasıl şok edici bir hızla çözülebileceğini gösteriyor. Salgın sonucu meydana gelen kaos, günümüz gelişmiş toplumlarında bile ne kadar kısa sürede vahşi dürtülerle hareket edilebileceğini gösteriyor.
Kitap, karantina uygulaması metaforu yoluyla, toplama kamplarına, kapitalist bireyciliğin bencil eğilimlerine, insani değerleri merkeze alan güçlü bir adalet sisteminin tahrip edildiği anda bürokratik, totaliter ve militarist eğilimlerin hakimiyeti kolayca ele geçirebileceğine atıfta bulunuyor.
*
Kitabın yazarının öz yaşam öyküsüne gelince…
Jose Saramago (1922-2010), kendine has anlatım dili olan Portekizli bir yazar.
1922 yılında Lizbon'un kuzey doğusunda küçük bir köy olan Azinhaga'da doğdu. José'nin ailesi 1924'te Lizbon'a taşındı ve José burada iyi bir öğrenci olmasına rağmen maddi nedenlerden dolayı okulu bırakmak zorunda kaldı. Diário de Noticias gazetesinde çevirmen ve gazeteci olarak çalışmaya başladı.
Geçimini yayıncılık ve gazetecilik yaparak sağladı. Portekiz Yazarlar Birliği yönetim kurulunda görev aldı. 1976 yılından itibaren de tamamen yazmaya odaklandı.
Saramago, ellili yaşlarının ortalarına kadar edebi ün kazanamadı. “Memorial do Convento” (1982) (Baltasar and Blimunda, 1987) ile tanınmaya başladı. 1995 yılında yayınlanan “Körlük” isimli romanı ile dünyaca tanındı.
1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmaya layık görüldü.
18 Haziran 2010 tarihinde, 87 yaşında Kanarya Adaları’na bağlı Lanzarote’de hayata gözlerini yumdu.
Saramago'nun romanları üslup açısından birkaç yönden benzersizdir. Romanlarının merkezi çıkış noktaları genellikle fantastiktir. Diyalog içermeyen son derece uzun cümleler yazma eğilimindedir. Ayrıca, özel isim kullanmamakta direnir, yani karakterlerinin çoğunun ismi yoktur.
Birçok kitabı çeşitli yayınevleri tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
*
“Körlük” dünya çapında büyük ün kazandı ve bunun sonucu olarak filme de çekildi.
2008 yapımı “Körlük” (Blindness) isimli filmin yönetmeni “Tanrı Kent” (City of Gods), “Arka Bahçe” (Constant Gardener) ve “İki Papa” (The Two Popes) gibi filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Fernando Meirelles.
Filmin başrollerinde Oscar ödülü sahibi Julianne Moore, üç kere Oscar adayı olmuş ve “Yenilmezler” (Avengers) serisinde “yeşil dev Hulk”u canlandıran Mark Rufallo ve “Motosiklet Günlüğü” (Diarios de motocicleta), “Aşklar ve Köpekler” (Amores Perros), “Rüya Bilmecesi” (La science des rêves) gibi önemli filmlerdeki rolüyle yıldızı parlamış olan Meksikalı oyuncu Gael Garcia Bernal oynuyor.
Film, kitabın izinden gidiyor: Şehirde aniden körlük salgını başladığında kör olan doktor (Mark Ruffalo) ve gözleri hâlâ görmeye devam eden karısı (Julianne Moore) birlikte karantinaya alınmak üzere devlet akıl hastanesine gönderiliyorlar.
Uygarlığın tehdit altında olduğu ve insani koşulların gitgide kötüleştiği bir ortamda, karantinadaki küçük bir grubun özgürlüğe kavuşmak için mücadelesinde doktorun karısı liderlik etmek zorunda kalıyor ve macera başlıyor.
Açıkçası film orta karar ve izlenilebilir olmakla birlikte ben yine de kitabını okumanızı tavsiye ederim.
İyi pazarlar…
Subscribe for our daily news
John Carpet
But unfortunately for most of us our role as gardener has never been explained to us. And in misunderstanding our role, we have allowed seeds of all types, both good and bad, to enter our inner garden.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply