Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789

Bir Yazarın Günlüğü

Tarih, 22 Aralık 1849. Saint Petersburg, Rusya.

Çarlık rejimi tarafından yasa dışı ilan edilen bir edebiyat topluluğuna üye olduğu ve bir komploya adı karıştığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılan yirmi yedi yaşındaki genç yazar idam edilmeyi bekliyordu.

Yaşamı boyunca bir karıncayı bile incitmemiş olan genç adam, daha olup biteni anlayamadan kendini idam mangasının karşısında bulmuştu.

Meydanda toplanmış kalabalığın önünde ölüm fermanı okundu, hükümlülere beyaz infaz kıyafetleri giydirildi, yüzlerine yaklaştırılan haçı öpmelerine izin verildi.

Üçer üçer, darağacının karşısına dikildiler.

Adamlardan bazılarının gözleri çoktan bağlanmış ve nişan alma emri çoktan verilmişti.

Altıncı sıradaki genç adam yaşamak için sadece birkaç dakikası olduğunun bilinciyle gözlerini kapayıp dua etmeye başladı.

Tir tir titriyordu. Yolun sonuna gelmişti.

“Yapayalnız olmanın, tek başına kalmışlığın sonsuz acı verici karanlık duygularıyla doluvermişti birden yüreği.”

“Kaçmak istiyordu ama tüm evrende saklanabileceği tek bir yer dahi yoktu.”

*

Son dakikada mucizevi bir şey oldu.

Kulaklarına inanamıyordu; her şeyin sona erdiğini düşündüğü anda Tanrı ona ikinci bir şans bahşetmişti.

Çar suçluların hayatlarını bağışlamıştı.

Ölüm cezasından kurtulmuştu ama Sibirya'da bir çalışma kampında dört yıl cezasını çekecek, ardından zorunlu askerlik yapacak ve sürgüne gönderilecekti.

Genç adamın ismi Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (11 Kasım 1821-9 Şubat 1881) idi.

Kalemi tekrar eline aldığında neredeyse kırk yaşında olacaktı.

*

Genç Dostoyevski, adını düşünür Mihail Petraşevski’den alan muhalif çevrenin bir üyesiydi.

Petraşevskicilerin çok azı gerçekten Çar’a karşı bir devrim gerçekleştirmek istiyordu. Çoğunluk ise sadece 19. yüzyılın sosyal ütopik fikirlerini destekliyor; serfliğin, sansürün ve yozlaşmış memuriyetin rezaletinden bahsediyordu.

Bu düşünce kulübü üyelerinin çoğu edebiyatçı, yazar, bilim adamı ve öğrenciydi. Ancak topluluğun dağılmasına neden olan şey, yetkilileri devirmeye yönelik “düşünsel girişim" oldu.

Başkanları "devlet sistemini yıkmayı planlamakla", Dostoyevski ve diğer 19 kişi ise Vissarion Belinsky'nin Nikolai Gogol'e yazdığı ve yetkilileri eleştiren mektubun kopyalarını yaymakla suçlandı.

Tutuklandılar ve yaklaşık on ay hapis yattıktan sonra ölüme mahkûm edildiler.

Dostoyevski bu "ölüme yakın" deneyimi daha sonra Bir Yazarın Günlüğü'nde anlatacaktı: "Neredeyse tüm mahkumlar cezanın infaz edileceğine ikna olmuşlardı ve ölmeyi bekleyerek korkunç, ölçülemeyecek kadar acı verici bir on dakikaya katlanmak zorunda kaldılar.”

*

Dünyanın çeşitli yerlerinde, farklı dönemlerde bize yakın ya da uzak diyarlarda, toplumun düşman olarak gördüğü insanlar yaşadı. Farklı düşündükleri, rahatsız edici fikirler savundukları ve genelde egemenlerin ve iktidardakilerin gücüne gidecek şekilde toplumu uyardıkları için hapishaneye atıldılar, kötü muamele gördüler ya da yaşamlarından oldular.

Bu insanlar hiç kimseye kötülük yapmamışlardı, tersine insancıl, iyi niyetli ve sevgi dolu insanlardı. Yaratıcı ve duyarlı, uyumsuz ya da muhalif olmanın bedelini bazen tek başına bazen dostları ve aileleriyle beraber ödemek zorunda kaldılar.

Dostoyevski de genç yaşta bu bedeli ödeyenlerden biri oldu.

*

İnfazdan kurtuluşuna o kadar çok sevinmişti ki saatler sonra abisi Mihail'e yazdığı mektupta her şeye rağmen iyilikten, yaşamdan ve insanlıktan umudunu yitirmediğini söyleyecekti.

Mektubunda şöyle diyordu, Dostoyevski:

"Abi! Umutsuz değilim ve kalbimi kaybetmedim. Hayat her yerde, hayat içimizde, dışarıda değil. Yanımda insanlar olacak ve insanlar arasında bir insan olmak ve hangi koşullarda olursa olsun sonsuza kadar bir insan olarak kalmak, umutsuzluğa kapılmamak ve kalbini kaybetmemek - işte hayat bundan ibarettir, görevi budur. Bunun farkına vardım. Fikir etime ve kanıma girdi... Yaratan, sanatın daha yüksek hayatını yaşayan, ruhun daha yüksek taleplerini tanıyan ve bunlara alışan kafa, o kafa omuzlarımdan çoktan kesildi... Ama içimde sevebilen, acı çekebilen, acıyabilen ve hatırlayabilen bir kalp ve aynı et ve kan var ve bu da hayat!

Kalbimi kaybetmedim, unutmayın ki umut beni terk etmedi... Sonuçta bugün ölümün kapısındaydım, bir saatin dörtte üçü boyunca bu düşünceyle yaşadım, son anla yüzleştim ve şimdi yeniden hayattayım!

Eğer birileri beni kötü bir şekilde hatırlıyorsa, eğer birileriyle kavga ettiysem, eğer birileri üzerinde kötü bir izlenim bıraktıysam - onları görmeyi başarırsanız bunu unutmalarını söyleyin. Ruhumda kin ve nefret yok, en azından şu anda geçmişten birini çok sevmek ve kucaklamak istiyorum.

Geçmişe dönüp baktığımda, zamanın ne kadarının boşa geçtiğini ne kadarının kuruntularla, hatalarla, tembellikle, yaşayamamakla kaybolduğunu; ona nasıl değer veremediğimi, kalbime ve ruhuma karşı kaç kez günah işlediğimi düşündüğümde, kalbim acıyla kasılıyor. Yaşam bir armağandır, yaşam mutluluktur, her an sonsuz bir mutluluk olabilirdi. Gençlik bilseydi!”

*

Yaşadıklarından öğrendikleriyle geri dönen Dostoyevski, güçlü bir anlatıcı olarak yeniden doğdu ve çağları ve sınırları aşan evrensel eserlere imza attı:

Ezilenler (1861), Ölüler Evinden Anılar (1862), Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1867), Budala (1869), Ecinniler (1872), Bir Yazarın Günlüğü (1873), Delikanlı (1875), Karamazov Kardeşler (1881).

*

Onun dehası insanlık durumlarını, insanı insan yapan değerler çerçevesinde ustaca işlemesidir.

Romanlarındaki karakterlerin duygusal olarak incinmiş, zihinsel olarak yıpranmış ve hep içe dönük bir ruhsal kargaşa içinde debelenmelerinin temelinde kendi yaşadığı ölümle, yoklukla yüzleşme halini görürüz.

Raskolnikov’da suçluluğu, Soneçka Marmeladova’da sevgisizliği, Mitya Karamazov’da endişeyi, Parfyon Rogozhin’da kıskançlığı, Ganya Ivolgin’de açgözlülüğü ve Prens Myshkin’de özgüven eksikliğini gözleriz.

Her bir karakterin, bireysel özgürlük ve evrensel adalet arayışlarına tanık olurken bu uğurda göze aldıkları acıların, ödedikleri bedellerin ağırlığını onlarla taşıma cüretini gösteririz.

Dostoyevski’nin eserleri bir çeşit insanı anlama kılavuzu gibidir.

“Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur. Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar” der ve devamında “Yalnızca ölümden korktuğu için yaşayabilir mi bir insan?” diye sorar “Suç ve Ceza”da.

İnsan ruhunun ve vicdanının derinlerinde bir türlü sakinleşmeyen, bütün varlığının yakıcı bir hüzünle dolmasına sebep olan bir köşe olduğunu yazan söz kumarbazını yeniden keşfetmekte fayda var.