Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Hakikat Sonrası Çağda Bilgi

Kanıta dayalı bilginin yerini anlatıya dayalı metin, bilim insanın yerini ise anlatıcı aldı. Modern ise yerini postmoderne bıraktı. 

Şimdi ise hakikat sonrası çağı yaşadığımız söyleniyor.

İnsanlık tarihinin en büyük bilimsel, teknolojik, ekonomik ve siyasi değişim ve dönüşümüne sahne olmuş son iki yüzyılına bakalım. İki yıkıcı dünya savaşı dışında olan bitenler; savaşlar, ekonomik buhranlar ve zengin ile yoksul devletler arasındaki uçurumun daha da artması oldu. Bu uçurum, insanlar arası eşitsizliği de beraberinde getirdi. Totaliter rejimler, diktatörlükler dünyada egemen olmayı sürdürdü.

1970 sonrası için düşünürsek, tarihteki büyük projelerin önemli figürleri, "Aydınlanmacı, modernist, kalkınmacı, ulus-devletçi ve tek tipleştirici görülen dünya sisteminin yerini küçük anlatıların yeniden üretildiği özgürlükçü, bireyci, yerel hassasiyetlere dayalı bir sistem almalı" dediler. “Tek doğru olmaz; doğrular vardır. Farklılıklarımız zenginliğimizdir” fikrinden yola çıkarak tüm bilgi, değer ve davranışların eşitlenmesi gerektiğini ve bunun eşitlik, demokrasi, insan hakları, ekonomik refah getireceğini düşündüler.

Dedikleri gibi oldu mu?

George Orwell'in 1984'ünü yeniden ve yeniden okumak bizi diri tutacaktır.

Yeri geldiği için hatırlatalım: Tarihi egemenler yazar, çoğunluk sahiplenir, azınlık karşı çıkar, arada bir liderler çıkar, çoğunluğa baş olur, sonra ansızın değişim başlar, devrimler olur, döngü tamamlanır gibi görünür ama hikaye yine başa sarar.

Adı üstünde tüm olan biten hikaye, çünkü.

Ama, yine de “bir umuttur, yaşamak.”

*

Anlatıcının anlatılan “şey”in önüne geçtiği, “fenomenler” dünyasının hüküm sürdüğü bir simülasyon çağındayız.

Ünlü ve tanınır olanın güvenilir olduğu, en fazla reklamı yapılanın en değerli görüldüğü bir dönemdeyiz. “En”ler dönemindeyiz yani.

Her konuda uzman olan bilirkişiler dünyası bu. Her şeyi en çok bilenlerin dünyası.

Diğer taraftan tüm iletişim ortamlarında “Ben” en çok duyulan sözcük. 

Şu fıkra çok manidar: 

Ünlü bir yazarın son kitabının tanıtım etkinliğinde adamın biri almış sözü kitap hakkında okuduğu özet yazıdan yola çıkarak anlatıyor da anlatıyor. “Ben, şöyle okudum. Ben böyle hissettim. Ben böyle yorumladım...” Sözü kimseye kaptıracak gibi de durmuyor. Ortamdaki zarif bir kadın da söz alıp aslında kitabın adamın söylediği gibi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Söz alamıyor tabii. Sonradan, dinleyicilerden biri yanında oturan diğerine kadının kim olduğunu soruyor. Kitabın yazarı çıkıyor kadın, iyi mi?

Üstüne düşünelim.

*

İnternette George Orwell'ın şöyle bir sözü dolanıyor: 

“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa; gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”

Ne kadar anlamlı bir söz değil mi?

Söz anlamlı ama bu söz gerçekten Orwell'a mı ait?

Otuza yakın makale ve köşe yazısında, yüzlerce internet sitesinde aktarılan bu söz sanılanın aksine Orwell'a değil Selwyn Duke isimli bir yazara ait.

İnternette binlerce buna benzer içeriği değiştirilmiş, kulaktan dolma, temeli olmayan söze, yazıya rastlamak mümkün. İşin kötüsü insanlar bu içeriklerin doğruluğundan şüphe duymak konusunda isteksiz. 

Araştırmak, sorgulamak, bilmek zor iş.

İşte burada hakikat sonrası çağın yeni tip insanı devreye giriyor. 

Nedir hakikat sonrası?

“Doğru olmadığını bildiği şeyi muhatabını inandırmak adına manipüle etmek, gerçeği tahrifata uğratmak ve nihayetinde gerçeği ortadan kaldırmaktır.”

Bunu “yalan” ile karıştırmamak gerekir. «Yalan» ve «hakikat sonrası» arasındaki en büyük fark şudur:

Bir yalan belirli bir hakikati alt üst edip ters çevirirken, «hakikat sonrası» hakikatin kendisini yıkmaya, ortadan kaldırmaya çalışır. Böylece, doğru ile yanlış arasındaki ayrım bulanıklaşır ve devamında yok olur. Bir konuda doğruluğu aslında net olan bilgi, birçok doğrunun olduğu bir anlatıya dönüşür, kaosa doğru yol alır. Daha da kötüsü, doğruların yerini yanlışlar almaya başlar ve bir süre sonra yer değiştirir.

Peki, doğru ile yanlış ortadan kalkarsa ne olur?

Üstüne düşünelim.

*

Gerçeklerin üstünün örtülmesi, akıl yürütmenin yaslandığı kanıta dayalı ölçütlerin bertaraf edilmesi ve göz göre göre yalan söylenmesi sizlere de çok tanıdık gelmiyor mu?