Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Toplumsal çürüme

En son, özel bir hastanenin yoğun bakımı servisinde yatan yaşlı bir kadına sağlık çalışanları tarafından yapılan insanlık dışı muameleyi izledik ve şok olduk.

Yapılana akıl sır ermiyor. Bu tür davranışlar, insanlığa dair içimizdeki umudu zedeliyor.

Görüntüler Nazilerin toplama kamplarında savunmasız insanlara yaptıkları işkenceleri hatırlatıyor.

Evet, yaşlı ve savunmasız bir hastaya, üniformalı hastane çalışanları tarafından yapılan düpedüz işkence.

İlgili makamlardan gerekli yaptırımların uygulandığı ifade edilse de bu durumu kişisel ve münferit bir mesele olarak etiketlemek konuyu hafife almak olur.

Çünkü, sağlık çalışanlarına karşı işlenen şiddette de artış var. Yaralanan hatta öldürülen sağlık çalışanları var.

Son zamanlarda yaşlılara, kadınlara, çocuklara, farklı olana, farklı düşünene karşı yapılan insanlık dışı muamelelerin bu kadar çok gündeme gelmesi, bir toplum için hiç de hayra alamet değil.

Hepimizin olan biteni film izler gibi izliyor oluşu da ayrı bir tartışma konusu.

Unutmamalıyız, kötülüğe karşı kolektif umursamazlık ya da sükunet, toplumsal çürümeye neden olur.

*

Kötüye giden sadece ekonomi değil.

Ekonominin kötü gidişatı öfke, arzu ve beklenti gibi birtakım bastırılmış duyguları yapı bozumuna uğratıyor. Barınma, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da karşılayamayacağı kaygısı içindeki birey, vahşileşme eğilimi gösteriyor.

Ekonomi dışında insanı insan yapan değerler açısından da “epistemolojik bir kopuş” söz konusu.

Toplumda her türlü kötücül hamle, şiddet dozu artarak devam ediyor ve ne yazık ki genel anlamda olan biten karşısında bir boşvermişlik ve sessizlik hakim. “Yanlışa müdahale etmek daha beter sonuçlanır, başım belaya girer” inancı yüzünden, kimse gördüğü yanlışa müdahale de etmek istemiyor.

Şiddet, toplumu sarıp sarmalamış durumda. Medyada şiddet haberi olmayan bir gün yok.

Şehirlerin sokakları, caddeler eskisi kadar güvenli değil. Trafikte kimsenin kimseye tahammülü kalmamış, bakışlar donuk, yüzler asık.

“Öteki” olana karşı tahammülsüzlük tavan yapmış durumda. Siyasetin kutuplaştırıcı, zehirli dili sokağa hükmediyor.

İçeride hain, dışarıda düşman arayışı egemen.

Gençler gelecekleri adına umutsuz, mutsuzluk genel bir gençlik hastalığı olmak üzere. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar Avrupa'daki gençlerin elde ettikleri olanaklar için on-yirmi kat fazla çaba sarf etmek durumunda olduklarını düşünüyorlar.

“Haksızlığa uğramışlık” algısı ise toplumu çepeçevre sarmış durumda. İnsanların resmi kurumlara karşı güveni her geçen gün azalıyor. Hiç kimse, uğradığı haksızlıklar karşısında haklarının normal yollarla tam olarak teslim edileceğini düşünmüyor.

Dolayısıyla, güçlü olan kendi hesabını kendi görme eğiliminde; güçsüz ise nihayetinde kendi canına kıyıyor.

Bir ülkenin vatandaşları, uğradıkları herhangi bir haksızlık karşısında kendi cezalandırma yöntemlerine başvurmaya başladıysa...

Üstüne düşünelim.

*

Toplumların içten içe çürümesine neden olan temel şey, insani değerlerin yavaş yavaş yok olmasıdır.

Nedir insani değerler?

Mesela: Ahlak, vicdan, adalet, erdem...

Üstüne düşünelim.

*

Yine de her şeye rağmen, “yaşamın içinden, yaşama karşı mücadele” insanın yazgısı.

Nasıl bir toplumda yaşamak istiyorsak, o toplum düzeyine ulaşmak için üstümüze düşen görevleri tekrar hatırlamamız ve onu inşa etmek için birlikte çalışmamız gerekiyor.