Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Mülksüzler

Birçok ulusa ve yönetim biçimine bölünmüş, zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip bir gezegen düşünün.

Devlet aygıtı, sadece keyfine düşkün zenginleri barındırıp, koruyup kolluyor ve zenginlere hizmet ediyor.

Doğal bir sonuç olarak, bu sistemde yoksullardan nefret ediliyor. Yoksulların yoksul kalması teşvik ediliyor ve yalnızca asgari düzeyde devlet desteği almaları sağlanıyor. Devlet tarafından sağlanan sağlık hizmeti özellikle ortadan kaldırılıyor, özel bakım masraflarını karşılayamayanlar sırf ölmek için gittikleri eski pis hastanelere tıkılıyor.

Herhangi bir toplumsal tepki ya da protesto acımasız bir şekilde bastırılıyor.

Düşünce özgürlüğü yok, “özgür düşünce” küçük bir azınlık grubunun sahip olduğu lüks bir “şey.”

*

Yanlış anlaşılmasın, Ursula K Le Guin'in 1974'te yayınlanan “Mülksüzler” isimli distopik romanından bahsediyorum. Onun yaratmış olduğu ana gezegen Urras'ın fütüristik dünyasına dair bazı önemli özellikleri sizlerle paylaşıyorum.

Roman, ütopik anarşistlerin yerleştiği kasvetli ve çölle kaplı bir gezegen olan Anarres ile savaşan ulusların, büyük yoksulluğun ve muazzam zenginliğin bir arada olduğu Annares'in ikizi diğer bir gezegen Urras arasındaki mücadeleyi Shevek isimli dahi bir fizikçinin öyküsü üstünden anlatıyor.

Romanın başlangıcından yaklaşık iki yüzyıl önce, kendilerine Odocular diyen ve ana gezegenlerinin kapitalist, “vurguncu” değerlerini reddeden Urraslılardan oluşan bir grup, Anarres'e sığınarak çölde yeni bir toplum kuruyor.

Yüz altmış yıl sonra Anarres, artık kimsenin hiçbir şeye sahip olmadığı ve her Odocu'nun teoride devlet yönetiminden, mülkten ve kapitalizmden özgür olduğu anarşist ilkelerle yönetilen bir toplum haline geliyor.

Özetle, “Mülksüzler” bilimin nesnelliği aracılığıyla iki dünyayı bir araya getirmeye çalışan, ancak hayal kırıklığı ve reddedilmeyle karşılaşan parlak bir zamansal fizikçi olan Shevek'in hikâyesini merkezine alıyor.

Shevek, çıktığı yolculukta cevaplar arıyor, sorgulanamaz olanı sorguluyor ve iki gezegeni birbirinden ayıran nefret duvarlarını yıkmaya çalışıyor. Doğal olarak Urras'a yapığı yolculuk büyük riskleri ve fedakârlıkları beraberinde gerektiriyor. Ancak hırslı bilim insanının yeteneği kısa sürede bir tehdit olarak görülüyor ve ortaya çıkan derin çatışmada, Shevek değişimin ateşini tutuştururken kendi inançlarını da sorgulamak zorunda kalıyor.

Devamı kitapta...

*

Ünlü Amerikalı Antropolog Alfred Kroeber'in kızı olan Ursula K. Le Guin (1929-2018) bilimkurgu türünün kraliçesidir. Sadece işlediği konular ve yarattığı özgün kurgular ile değil, kullandığı dildeki özen ve anlatımındaki ustalık onu farklı kılıyor.

Kültürel antropoloji ve felsefeye olan ilgisinin eserlerinde yarattığı kurgu evrenine aşırı etkide bulunduğu söylenebilir.

“Mülksüzler”'i okuduğunuz zaman ayrıntıların zenginliğini ve hikâyenin inşasındaki özeni anlayabiliyorsunuz.

Bu yüzden de “Mülksüzler”in 1974'de Nebula, 1975'te Hugo, Locus ve Jupiter ödüllerini alarak büyük takdir topladığını belirtmek gerekir.

Eğer tür olarak bilimkurgudan hoşlanıyorsanız Le Guin kitaplığı tam size göre.

“Mülksüzler” dışında, “Karanlığın Sol Eli” ile “Yerdeniz” dizisini özellikle okumanızı öneriyorum.

*

Ve özgürlük...

Kitap, özgürlük fikri/nosyonu/idesi üstüne düşünmemizi talep ediyor.

Kitap boyunca, özgürlük fikrinin tartışıldığı bölümler mevcut. Muhtemelen Le Guin bile isteye “özgürlük” kavramını karmaşıklaştırıyor ve birçok yönden ortadan kaldırıyor. Anarres'teki şeyler göründüğü kadar mükemmel değil ve krizdeki ütopik bir deneyin destansı portresi aracılığıyla Le Guin, gerçek özgürlüğün hiç var olmayabileceğini savunuyor.

Romanda, Dr. Shevek, Urras’ta bir meydanda katılımcılara şöyle sesleniyor (s.257):

"Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir yasamız yok. Hükümetimiz yok, yalnızca özgür birlik ilkemiz var. Devletlerimiz, uluslarımız, başkanlarımız, başbakanlarımız, şeflerimiz, generallerimiz, patronlarımız, bankerlerimiz, mülk sahiplerimiz, ücretlerimiz, sadakalarımız, polislerimiz, askerlerimiz, savaşlarımız yok. Başka da pek fazla şeyimiz var sayılmaz. Biz paylaşırız, sahip olmayız. Varlıklı değiliz. Hiçbirimiz zengin değiliz. Hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz." (Mülksüzler, Çev: L. Mollamustafaoğlu, İstanbul: Metis, 1997)

Kitap, özgürlük kavramına edebi bir bakış da sunuyor.

*

Hemen bir film önerisi ile yazıyı bitirelim.

“Mülksüzler” birçok filme ilham kaynağı olmuş bir eser. Bunlardan biri de kanımca yönetmen Neill Blomkamp'ın çektiği 2013 tarihli “Elysium: Yeni Cennet” isimli film. Filmde Matt Damon, Jodie Foster, Sharlto Copley gibi ünlü oyuncular var.

Film 2154 yılında geçiyor. Dünya, iki sınıfa ve parçaya bölünmüş durumda: Elysium adlı insan yapımı bozulmamış bir uzay istasyonunda yaşayan çok zenginler ve aşırı nüfuslu, tahrip olmuş yeryüzünde yaşayan diğerleri; yani yoksul ötekiler. Nükleer bir felaket sonrası yeryüzünün yaşanabilir bölümünde varoluş mücadelesi veren bu insanlar, Elysium'da işçi olarak çalışarak geçinmeye çalışıyorlar.

Tipik bir üsttekiler ve alttakiler evreni.

Şansı pek yaver gitmeyen ve yaşamını sorgulayan kahraman, yani Matt Damon'un canlandırdığı Max isimli ana karakter, köşeye sıkıştığında bu kutuplaşmış iki dünyaya da eşitlik getirebilecek göz korkutucu bir görevi üstlenmeyi kabul ediyor ve macera başlıyor.

Devamı filmde...