Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Gülün Adı

“İyiyi istemekle kötüyü istemek arasında küçük bir adım vardır.”

“Yolcunun dinlenmesidir ölüm, her işin sonudur.”

"Basit insanlar kasaplık hayvan gibidir; düşmana sorun çıkarmaya yaradıkları zaman kullanılırlar, artık işe yaramaz olunca da kurban edilirler."

“Çok bilgelikte çok acı vardır ve bilgisini artıran acısını da artırır.”

“Gülmek delilik belirtisidir. İnsan güldüğü şeye inanmaz, ama ondan nefret de etmez. Bu yüzden kötü bir şeye gülmek, onunla savaşma isteği duymamak anlamına gelir; iyi bir şeye gülmekse, iyiliğin kendiliğinden yayılmasını sağlayan gücü yadsımak demektir.”

*

1327 sonbaharında, eski bir Fransisken Engizisyoncusu ve entelektüel olan Peder William Baskerville ve Melk'li çömez Adso İtalyan Alpleri'ndeki bir manastıra gelir.

Manastır, Fransiskenler, Dominikenler ve Papalık delegelerinin bazı dini konuları açıklığa kavuşturacakları bir toplantıya ev sahipliği yapacaktır.

Ancak William keşişler arasında gerginlik ve korku olduğunu fark eder ve sonunda genç bir tezhipçi keşişin manastırın kulesinin dibinde ölü bulunduğunu öğrenerek şeytani bir etkiden korkulmasına neden olur.

William olayı araştırmaya başlar ancak çok geçmeden bazı keşişlerin onu gerçeği aramaktan vazgeçirmek için ellerinden geleni yaptıklarını fark eder.

Bu arada, daha önce ölen genç Adelmo'nun arkadaşı olan bir başka genç çevirmen keşiş ölü bulunur.

William ölümlerin gizeminden giderek daha fazla etkilenir ve çözümün bazı çok eski metinlerin şifreli doğasında olduğuna ikna olur.

Bitki uzmanı bir keşiş, ölümlerin bazı gizemlerini açıklığa kavuşturmak için William ile iş birliği yapar, ancak diğer birçok keşiş William'a karşı çıkmaya devam eder.

Manastır kütüphanesindeki eski metinler arasında yeni keşifler yapılmaya devam ederken yeni ölümler de gerçekleşir.

Papalık delegeleri ve acımasız engizisyoncu Bernard Gui manastıra ulaşır ulaşmaz cinayetlerin ardında şeytan tarafından etkilenen biri olduğuna ikna olunur.

Acımasız engizisyoncu, suçların üç failini bulduğuna emindir ve masum olduklarını çok iyi bilen William'ın itirazlarına rağmen onları sapkın olarak ilan eder ve idamlarına karar verir.

Her türlü tuzak ve suskunluğun üstesinden gelen William, manastırın gizemlerini ortaya çıkarır ve bunları herkese açıklamak üzereyken Jorge, tüm değerli kitaplarıyla birlikte eski kütüphanenin ateşe verilmesini sağlayarak onu durdurur.

Bilge Fransisken William ve çömezi Adso birkaç kitabı kurtarır ve yaşlı Jorge'nin hayatını kaybettiği büyük yangından kaçarlar.

Kafir oldukları varsayılan üç kişi (Salvatore, Remigio ve Das Machen) için şenlik ateşlerini hazırladıktan sonra, papalık delegeleri ve engizisyoncu, manastırın etrafını saran yangın nedeniyle oradan ayrılmak zorunda kalır.

Mahkûmlardan iki erkek diri diri yakılır ama sona kalan kızın canı kurtulur.

Keşişler yangından geriye kalanları kurtarmak için eski binaya geri dönerler.

Engizisyon yargıcı çaresizce kaçarken arabasında bir kaza geçirir; kalabalık tarafından yakalanır ve verdiği kararın acımasızlığı nedeniyle bir vadiye atılır.

Manastırda huzur yeniden tesis edilir: yangın pek çok şeyi yok etmiştir, ancak suçların failleri ortadan kaybolmuştur.

 William ve Adso ise yolculuklarına çıkarlar.

*

On dördüncü yüzyılın karmaşık dini atmosferinde geçen “Gülün Adı” (Il nome della rosa, 1980) Umberto Eco’nun ilk ve en önemli romanı.

Kitap yayınlanır yayınlanmaz dünya çapında sürpriz bir şekilde en çok satanlar listesine girdi ve İtalya'da 1981 Strega Ödülü'nün yanı sıra birçok başka uluslararası edebiyat ödülünü kazandı.

Ayrıca, çok sayıda akademik edebiyat tezine de ilham verdi.

Romanda, Baskerville'li William ve öğrencisi Adso de Melk'in Güney İtalya'daki bir manastırda gerçekleşen gizemli bir dizi cinayetle ilgili yürüttükleri soruşturmayı konu alıyor.

Romanda öne çıkan temalar arasında insan ruhunun varlığı, bir felsefi araştırma yöntemi olarak deneycilik, gülme ve haz, otoriterlik ve totaliterlik yer alıyor.

Roman Orta Çağ kültürünü, felsefi temellerini ve Hristiyanlık özelinde kilisenin toplum üstündeki baskıcı atmosferini çok iyi yansıtan, evrensel edebiyat tarihinin en iyi kurgulanmış eserlerinden biri olarak dikkat çekiyor.

Diğer yandan, romanın engizisyoncu dedektifi ironik bir biçimde Arthur Conan Doyle’ın “Sherlock Holmes” başkarakterinin Orta Çağ’daki karşılığı gibi. Öyle ki Doyle’ın “Baskerville Köpeği” isimli eserinden esinlenmişçesine romandaki başkahramanın ismi de Baskerville’li William.

İncilden Conan Doyle hikayelerine, Aristoteles'in eserlerinden, her türden orta çağ edebiyatına, şifalı bitkiler, teolojik çalışmalar, romanslar ve Eco'nun göstergebilim üzerine kendi yazıları dahil birçok birincil ve ikincil kaynak “Gülün Adı”na temel oluşturuyor.

Eco'nun bir kültür tarihçisi olarak zengin bilgi birikimi romanda kendine has bir üslup yaratıyor.

Diğer yandan, kitabın bir polisiye-dedektiflik romanı olarak kurgulanmış olması da Eco’nun yapmaya çalıştığı şey açısından fark yaratıyor.

Eco, Gülün Adı'na yazdığı sonsözde tür seçimini şöyle açıklar: "Bizi korkutan tek şeyi, yani metafizik ürpertiyi, sizin [okurun] zevk alarak hissetmenizi istediğim için (örnek olay örgülerinden) en metafizik ve felsefi olanı seçmek zorundaydım: dedektif romanı."

Yinelemek gerekirse, bir dedektiflik romanından beklenmeyecek ölçüde romanda klasik, Orta çağ ve modern eserlere yüzlerce gönderme var. Edebiyat türleri arasında geçişler, postyapısalcı kurgular, felsefi tartışmalar ve söz oyunları da cabası.

Bu yönüyle de bazı eleştirmenler tarafından ironik bir biçimde postmodernist edebiyatın klasik bir örneği olarak da görüldüğünü belirtelim.

Diğer yandan, kurgu sonuçta beklenilen apaçık bir mutlu sonla bitmiyor.

Romanın çok az şeyin keşfedildiği ama sonunda hafiyenin yenildiği ya da tam bir zafere ulaşamadığı bir gizem olarak kurgulandığı söylenebilir.

Gerçekten de William'ın cinayetlerle ilgili öngörülerinin çoğunun yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Daha da kötüsü, kütüphane ve manastırın tamamı yanıyor. Aristoteles'in kitabının kayıp cildini kurtarmaya çalışan William, tüm Hıristiyanlık âlemindeki en iyi kütüphanenin tamamen yok olduğunu görüyor.

*

Film uyarlamasına gelince…

Roman dünya çapında şöhret kazanmaya başlayınca yapımcıların da dikkatini çekti.

1986 yılında Fransız yönetmen Jean-Jacques Annaud tarafından filme çekildi.

Ateş Savaşı (1981), Gülün Adı (1986), Ayı (1988), Sevgili (1992), Tibet'te Yedi Yıl (1997), Kapıdaki Düşman (2001) ve Kurt Uyanışı (2015) gibi filmlerle tanınan Annaud, eserleriyle César, David di Donatello, BAFTA ve Ulusal Sinema Akademisi ödülü de dahil olmak üzere çok sayıda ödül kazanmış bir yönetmen ve senarist.

Annaud kariyerinde, başarılı doğa çekimleri ve duygusal kurgusuyla doğa dostu, ödüllü bir film olan “Ayı”, Brad Pitt’in başrolünde oynadığı “Tibet’te Yedi Yıl”, İkinci Dünya Savaşı atmosferinde bir Alman (Ed Harris) ve bir Rus (Jude Law) keskin nişancının mücadelesi eksenindeki senaryosuyla “Kapıdaki Düşman” filmleri seyircilerden yüksek not aldı.

“Gülün Adı” filminde iki başrol oyuncusu Sean Connery (William) ve Christian Slater (Adso) oynuyor. Onlara, Feodor Chaliapin Jr. (Burgos), Elya Baskin (Severinus), Michael Lonsdale (Der Abt), Ron Pearlman (Salvatore) ve F. Murray Abraham (Bernard Gui) gibi önemli karakter oyuncuları eşlik ediyor.

Çeşitli festivallerde ve yarışmalarda 17 ödül, 6 adaylık alan film, 1987’de “En İyi Yabancı Film” dalında César Ödülü'nü kazandı. Ayrıca “En İyi Erkek Oyuncu” (Sean Connery) ve En İyi Makyaj Sanatçısı (Hasso von Hugo) dallarında 1988’de BAFTA ödülüne layık görüldü.

*

Sinema, olanaklarının sınırları gereği bir edebiyat eserinin bütününü kavrayarak yansıtmayı tamamen beceremeyebilir. “Gülün Adı” filmi ise Sean Connery’nin oyunculuğu ve Annaud’un yönetsel becerileri sayesinde romanın çok katmanlı yapısını bozmadan, gizem ve heyecan unsurlarını doğrul işleyerek tatmin edici bir sinema deneyimi vadediyor.

Kitabın Türkçe çevirisi yedi yüz küsur sayfa, film ise 131 dakika uzunluğunda. Zaman yaratıp kitabını okumanızı tavsiye etsem de filmini de izlemekten geri durmayınız.

İyi Pazarlar…