Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
123456789
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
123456789

Otomatik Piyano

“Bu hayatta, inan bana, düşünceli olanlar, hassas olanlar, gülünçlüklerin farkında olanlar, binlerce ölüm yaşar.”

“Yanlış bir yola saptıktan sonra geriye doğru atılan bir adım, doğru yolda atılmış bir adım demektir.”

“Şu anda sahip olduklarımızı elde etmek için bu insanların dünyadaki en önemli şeyini feda ettik; kendilerine ihtiyaç duyulması ve yararlı olma duygusunu, özsaygının temel taşını aldık ellerinden.”

“Ben ve Hayalet Gömlek Derneği'nin üyeleri inanıyoruz ki: Kusurlulukta erdem olması gerekir çünkü insan kusurludur ve insanı Tanrı yaratmıştır. Zayıflıkta erdem olması gerekir çünkü insan zayıftır ve insanı Tanrı yaratmıştır. Verimsizlikte erdem olması gerekir çünkü insan verimsizdir ve insanı Tanrı yaratmıştır. Hem zeki hem aptal olmakta bir erdem olması gerekir çünkü insan bir zekidir, bir aptal ve insanı Tanrı yaratmıştır."

“Ne kadar akıllıysan, o kadar iyisin. Eskiden, ne kadar zenginsen o kadar iyisin derlerdi. Takdir edersiniz ki, ikisi de bunlara sahip olmayanların kolay kolay kabullenemeyeceği bir şey.”

*

Yazar Kurt Vonnegut'un ilk romanı olan “Otomatik Piyano” (Player Piano) 1952 yılında yayınlanmıştır. Hikâye, neredeyse tamamen makineleşmiş, insan işçilere olan ihtiyacı ortadan kaldıran yakın gelecekteki bir toplumda geçmektedir.

İleri teknoloji, süper bilgisayarlar ve makinaların egemen olduğu kapitalist sistemin insan yaşamı üstündeki olumsuz etkilerini ele alış biçimi ve anlatımı açısından tipik bir distopyadır ve aynı zamanda dünyanın geleceği ile ilgili kurmuş olduğu genel tasvir açısından bakıldığında klasik bilimkurgu eserleri arasında görülür.

Vonnegut'un yarattığı dünyanın egemenleri burjuva kapitalistler değil mühendislerdir.

Öngördüğü gelecekte makineler zaferlerini tamamlamış, sadece kol emeği ile geçinen mavi yakalıları değil beyaz yakalıları da mülksüzleştirmiştir.

Sonuç olarak, makineleri tasarlayan ve kontrol eden özenle seçilmiş, yüksek eğitimli kişiler hiyerarşinin en üst basamağını oluştururlar.

Diğer insanlar, yani büyük çoğunluk, ya kendini hovardalığa adamış İmar ve Islah Birlikleri'ne ya da makinelerin egemen olduğu bir dünya toplumunda gerçek bir işlevi olmayan orduya katılabilirler.

Romanını yazarken çokça Zamyatin’in Biz ve Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sından esinlendiğini gizlemez, zaten romanı okumaya başladığınızda bu iki eserin etkisini kolayca görmeniz mümkündür.

*

Ustaca ve canlı bir üslupla anlatılan hikâyenin kahramanı ayrıcalıklı mühendislerden biri olan Paul Proteus’tur.

Genel itibarıyla içine sıkışıp kaldığı yaşamdan memnuniyetsiz olan ve kitlelerin hüsrana uğradığını, aşağılandığını giderek daha fazla anlamaya başlayan Proteus, devrimci bir örgüt olan Hayalet Gömlekliler'e katılır ve bu örgütün lideri olur.

Başlangıçta isyan başarılı gibi görünmektedir ama daha sonra kalabalık kontrolden çıkar ve kaosa doğru sürüklenen bir yıkım yaşanır.

Proteus ve arkadaşları, takipçilerinin yok ettikleri makinelerin hurdalarından aletler yapmakla meşgul olduklarını görene kadar umutlarını yitirmezler.

Bu kadarı da fazla gelir ve oligarşiye teslim olurlar.

*

Romanın distopik teması, insan ırkını işlevsiz hale getiren makineleşmeye olan bağımlılığın yıkıcı etkilerinde kendini gösterir.

İnsan emeğinin artık gereksiz olduğu, bu nedenle yalnızca üst sınıfın yüksek zekâlı, eğitimli ve varlıklı bireylerinin değerli olduğu bir toplum sistemi.

Bu da insanın yaşamında önemli bir bozulmaya ve nihayetinde bireylerin gerçek bir amacı olup olmadığının sorgulanmasına neden olur.

İdeal olarak, romandaki gibi otomatik bir toplumun birincil amacı insanları özgürleştirmek ve yaşam amaçlarını bulmalarını sağlamaktır.

Peki bu ideal gerçekleşiyor mu?

Sorunun yanıtı kitapta…

*

Playboy Dergisi'ndeki (Temmuz 1973) bir röportaja göre, Vonnegut romanı tasarladığı dönemde General Electric'te çalışıyordu.

Vonnegut orada uçaklar için rotor kanatları kesen bir makineden ilham aldı. Bu makine bilgisayarla çalışıyordu ve Vonnegut merak etmeye başladı: Makineleri çalıştırmak için kimseye ihtiyaç duyulmaz ve bütün işlerimizi makineler yapsaydı ne olurdu?

*

Vonnegut romanında bu tür süper makinelere sahip bir toplumu tasvir eder. Bu makineler toplumu önemli ölçüde değiştirir.

Bu toplumda herkes makul ölçüde iyi bir yaşama, iyi sağlık hizmetlerine, güvenliğe ve belirli bir lüks seviyesine erişime sahiptir. Küçük bir grup mühendis ve yönetici daha da iyi bir yaşama sahip, daha büyük bir zenginlik ve güce sahiptir.

İlk bakışta bu iyi bir toplum gibi görünse de biraz daha derine inildiğinde çatlaklar ortaya çıkmaya başlar.

Makineler tüm el ve kafa emeğini ele geçirdiğinden, çoğu işte gerçek bir saygınlık yoktur, sadece size yapacak bir şeyler vermek için oradadırlar.

Sadece mühendislerin ve yöneticilerin önemli işleri var gibi görünmektedir.

Böyle bir toplumda anlam ve saygınlık kıt hale gelir.

İlginç değil mi?

Üstüne düşünelim.

*

Romanın 1952’de yazıldığı düşünüldüğünde halen geçerliğini sürdüren temel fikirlere sahip olması oldukça ilgi çekicidir. Bahsi geçen teknolojilerin çoğu açıkça eskimiş olsa da (delikli kartlar, manyetik bant, vb.), genel fikir hâlâ gündemdeki yerini koruyor.

Bir zamanlar insanlar tarafından yerine getirilen birçok işin artık makinalar ve bilgisayarlar tarafından yerine getirildiği bir gerçek.

Ötesi, artık yapay zekâya sahip kendi kendine öğrenen insansı robotlardan bahsediyoruz.

Çok kısa bir zaman dilimi içinde birçok mesleğin tarih olacağı söyleniyor.

Robotlar, tüm işlerimizi yapabildiğinde çoğunluk ne yapacak?

“Teknolojik gelişmenin bedeli” meselesi bilimkurgunun merkezinde yer alan temel bir meselelerden biridir ve aynı zamanda edebiyat ve sinemanın vazgeçemediği temaların başında gelir.

Bu yüzden, “Otomatik Piyano” çağının ötesine geçerek klasik bir eser haline gelmiştir.

Okumakta fayda var.

*

Kurt Vonnegut Jr. (1922-2007) Amerikan edebiyatı açısından keskin bir mizah anlayışı ve eleştirel bir üsluba sahip önemli bir yazar olarak kabul edilmektedir.

Mezbaha Beşlisi (1969), Kedi Beşiği (1963) ve Şampiyonların Kahvaltısı (1973) kitaplarıyla tanınır. Eserleri bilim, hiciv ve kara komedinin bir karışımıdır.

Vonnegut aynı zamanda hümanist inançlarıyla da ünlüdür ve Amerikan Hümanist Derneği'nin onursal başkanıdır.

Indianapolis’te doğmuştur. Cornell Üniversitesi’nde biyokimya eğitimi almıştır. II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’da görev yapmıştır.

Savaş sonrası profesyonel yazar olmadan önce Chicago Üniversitesi'nde antropoloji alanında uzmanlaşmıştır.

Hayatının ilerleyen dönemlerinde depresyona giren Vonnegut, ticari başarısına rağmen 1984 yılında intihar girişiminde bulunmuştur. Alkolle birlikte aşırı dozda hap almıştır. New York'taki odasında bulunup St. Vincent Hastanesi'ne götürülmüştür.

Vonnegut’un intihar girişimi başarısız sonuçlanmış, 2007 yılında düşme sonucu aldığı yaralardan dolayı vefat etmiştir.

İlginç işlerde çalışmış, nüktedan ve sıradışı bir sanatçı olan Vonnegut, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra New York'ta bir istasyonda gönüllü itfaiyeci olarak çalışmıştır. İtfaiye çatışmaları romanlarında sıkça yer alır ve itfaiyecilere büyük saygı duyduğu açıktır. Ölümünden sonra, gönüllü olarak çalıştığı itfaiye teşkilatı onu kendi birimlerinin bir üyesi olarak selamlamıştır.

*

Haftanın film önerisine gelince…

Amerikalı yönetmen Duncan Jones tarafından filme çekilen 2011 yapımı “Yaşam Şifresi” (Source Code), ev sineması için ilgi çekici alternatiflerden biri.

Filmin başrollerinde Jake Gyllenhaal, Michelle Monaghan, Vera Farmiga ve Jeffrey Wright var. Konusu ise oldukça ilginç…

Yüzbaşı Colter Stevens (Jake Gyllenhaal) kendini, bilincinin başka bir insanın içine yerleştirilebildiği özel bir programda çalışırken bulur. Tek sorun, herhangi bir zamanda sadece 8 dakikalığına orada olabilmesidir.

Chicago'nun hemen dışındaki bir banliyö treninde bir bomba patlar. Aynı trende işe giden bir öğretmenin bedenini işgal eder ve ne yaptığı ya da neden orada olduğu konusunda kafası karışıktır çünkü son anısı Afganistan'da bir savaş görevinde helikopterini uçurduğudur.

Programdan sorumlu olanlar ona trende bir bomba olduğunu ve yerini tespit etmesi gerektiğini açıklar. Daha da önemlisi, günün ilerleyen saatlerinde başka bir bombalı saldırı beklendiğinden bombacının kimliğini tespit etmesi gerekmektedir.

Devamı filmde… İyi pazarlar…