Uzun süredir “herkes için felsefe”nin olanaklılığı, yani felsefenin genel kitleler tarafından anlaşılabilmesi için yollar bulunarak, felsefenin toplum tarafından kavranılır hale getirilip getirilemeyeceği hususuna ilişkin entelektüel bir tartışma yürütülüyor.
Küresel çapta, Çocuklar için Felsefe (P4C), Sorgulama Topluluğu (CoI), Gençlerle Felsefe (P4Y) gibi uluslar arası girişimler mevcut. Ülkemizde de özellikle çocuklar için felsefe eğitimine ilişkin çalışmalar, eğitimler, çalıştaylar yapılıyor.
Buna karşın, akademik açıdan bakıldığında felsefenin bu şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılmasının onun özünden, neliğinden, mahiyetinden eksilteceği de düşünülüyor.
Felsefi düşünceleri toplumun geniş kesimleri için erişilebilir kılmaya çalışan felsefecilerin karşılaştığı temel soruların başında, herkesin "felsefe yapıp yapamayacağı" ya da “yapması gerekip gerekmediği” geliyor.
Bazı felsefeciler felsefeyi akademi veya üniversite ortamına ait bir etkinlik olarak kabul ederken, diğerleri ise modern felsefenin çöküşünü, 19. yüzyıl sonları itibarıyla felsefenin üniversite çatısı altında kurumsallaşmasına ve kapalı, içe dönük çalışma sistematiğine bağlıyor.
Herkes için felsefeyi savunanlar felsefenin ciddi bir çalışma sistematiği olarak derinlemesine kavramsal çözümlemelere ve felsefe tarihindeki tartışmaların karşılaştırmalı tahliline yönelmesinin onun kamuoyundaki yaygın ilgiyi, desteği ve tanınırlığını kaybetmesine yol açtığı düşüncesine sahipler.
Burada, felsefenin tekrar hak ettiği yeri ve ilgiyi kazanması gerektiği fikri hakim.
Bu tartışma, yani halkın anlayabileceği yalın bir felsefe anlayışı, felsefenin geniş kitlelere ulaşması gerektiği düşüncesi ile felsefenin özü itibarıyla ilişkide bulunduğu özneden talep eden, ayrı bir dil ve düşünme pratiği gerektiren sistematik bir etkinlik olduğunu öne süren yaklaşım arasındaki tartışma, eskiden beri süregelen ve oldukça ikircikli ve göreli bir konu aslında.
Kısaca bir yanda, “herkes için felsefe” girişimini popüler felsefe ve moda olarak tanımlayan, bu çerçevede yayınlanan birçok eserin felsefenin kapsam ve anlam açısından tahrif edilmesine, indirgenmesine, normatif ve sığ genellemelere hapsedilerek bir çeşit yozlaşmaya sevk edilmesine neden olduğunu iddia eden bir yaklaşım var. Diğer yanda ise, felsefenin sadece akademisyenlerin ifa etmesi gereken nitelikli yüksek öğrenim, sistematik bilgi ve görgü gerektiren bir etkinlik olduğunu savunanların “akademik kıskançlık” yaptıklarını, felsefeyi özü itibarıyla amacından uzaklaştırdıklarını iddia eden, karşı yaklaşım var.
Bu noktada Bertrand Russell'ın 1946'da yazmış olduğu Philosophy for Laymen (Meslekten Olmayanlar için Felsefe) isimli makaleden bahsetmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Russell özetle makalesinde felsefenin herkese öğretilebileceğini ve felsefi düşünme alışkanlığının uygulama yoluyla kazanabileceğini öne sürer.
Şahsım adına, Russell'in “felsefenin genel eğitimin bir parçası olması gerektiği” görüşünden yola çıkarak “herkes için (nitelikli) felsefe” yaklaşımının, yani özünden, anlamından, yapısından, bilgisinden ödün vermeden felsefeyi kavratan, duru bir dile sahip yaklaşımın yaygınlaşması için çaba harcayan enetelektüel hareketi olumlu bulduğumu belirtmeliyim.
Russel, teknik yetkinliklerin kazanılması için çok ciddi zaman ve emek harcanan kendi döneminde bile felsefenin sıradan bir insan ve vatandaş olarak herkesin insani niteliklerini artıracak ve değerini yükseltecek bir şeyler kazandırabileceğine inanıyordu.
Teknolojinin insan yaşamına fazlasıyla hükmettiği, düşünmeye zaman kalmadığı ve tüm teknik olanaklara rağmen insanın anlam arayışının artarak devam ettiği çağımızda felsefece düşünmenin yollarına ihtiyacımız var.
Bu yüzden nitelikli felsefe eğitiminin, milli eğitim sisteminin yeniden zorunlu bir parçası olması gerekiyor.
Diğer yandan, 90 dakikada felsefe öğrenilemeyeceğini, felsefenin bilgisel bir etkinlik olduğunu, refleksiyonlu, yani düşünme üzerine düşünme, şüphe duyma ve anlama çabası gerektirdiğini, önemli bir filozofun dile getirdiği gibi, felsfenin yolda olmak olduğunu, akılda tutmak gerekiyor.
Her işte olduğu gibi nitelik, bilgi, deneyim ve liyakat felsefe öğretiminde de olmazsa olmaz bileşenler.
Elbette, akademik yapının da hakkını yememek gerekiyor. Felsefenin akademik olarak derinlemesine çalışılması gereken bilgisel bir etkinlik olduğunu ve kendine has bir kavramsal düşünme sistematiği, ciddi eğitim ve çalışma gerektiren alt disiplinleri olduğunu da unutmamak gerektiğini, meslek olarak felsefenin yerinde ve kendine has şekliyle yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan, akademinin de tüm bileşenleriyle, topyekün değerlendirilmesi gerekiyor.
Asıl sorulardan biri de şu: Aklın, eleştirel düşüncenin, bilginin ve emeğin, dahası liyakatın tam anlamıyla işlediği, farklı düşüncelerin bağımsız olarak tartışılabildiği akademik bir yapıya sahip miyiz?
Üstüne düşünmekte fayda var.
*
Farkında olsak da olmasak da felsefenin içinde bulunduğumuz dünyanın işleyişinde büyük bir etkisi var.
Filozoflar sayesinde “bize sunulandan farklı bir dünyanın mümkün olduğu” fikrine; adalet, devlet, özgürlük, eşitlik, insan hakları, insanı insan yapan değerler, demokrasi, cumhuriyet vb. kavramlara ve onların işaret ettiği fikirlere sahibiz.
Ayrıca insanların zihinlerini meşgul eden konuların çoğu, mesela insanın, bilginin, doğrunun, adaletin ne olduğu, ne anlama geldiği gibi soruların tümü felsefidir.
Dolayısıyla felsefe, önemli soruları sorar. Eleştirel düşünmeyi teşvik eder ve akıl yürütmeye yardımcı olur. Araştırma sürecine rehberlik etmeye yardımcı olur. Problem çözmeyi öğretir. Kanıta ve kıyasa dayalı iletişim yoluyla ikna ediciliği öğretir. Bununla birlikte, her disipline uygulanabilir. İş yaşamı için de iyi bir temel oluşturur. Kişinin düşüncelerini, bilgilerini ve inançlarını sınamasına yardımcı olur. Toplumsal değişimi ve ilerlemeyi tetikler.
Sonuç olarak felsefeyi kimin yapması gerektiği söz konusu olduğunda, herkesin “felsefe yapmayı” deneyebileceğine inanıyorum.
Felsefeye en uygun yer, doğal olarak alan uzmanlarının yetiştirildiği üniversite ortamıdır. Bunun yanında, sınıflarda çocuklarla ve gençlerle felsefe yapılabilir ve kesinlikle felsefe, farklı yeterlilik seviyelerinde de olsa herkesin yapabileceği ve yapması gereken bir şeydir.
*
Bu çerçevede, felsefeye ilgisi olan ve henüz okuma olanağı bulamamış okuyucularım için J. M. Bochenski'nin 1958 yılında Bavyera Radyosu’nda yaptığı bir dizi radyo konuşmasının metin haline getirilmesiyle oluşturulmuş, 1959 yılında kitap haline getirilmiş “Felsefece Düşünmenin Yolları” isimli kitabını tavsiye ediyorum.
Ayrıca, Pazar günü için bir film önerisi de yapmak isterim: The Greatest Beer Run. "Şimdiye Kadarki En Büyük Bira Koşusu" olarak dilimize tercüme edebiliriz. Vietnam Savaşı sırasında geçen, dostluk, sadakat ve fedakarlık hakkında gerçek bir hikayesi var. Yaşadığı mahallede aylaklığıyla nam yapmış New Jersey'li genç bir adamın savaşta asker olan mahalle arkadaşları için atıldığı sıradışı macerayı anlatıyor. Yönetmeni 2019'da üç Oscar kazanmış Green Book (Yeşil Kitap) filmini de çeken Peter Farelly. Başrollerde, Zac Efron, Russell Crowe ve Bill Murray gibi ünlü Amerikalı oyuncular oynuyor.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply