Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Ortadoğu'da ‘devlet dışı’ aktörler

ORTADOĞU - Bir Arap ülkesi ulusal kimliğini pekiştirmeye, ulusal-bölgesel proje ve vizyonunu hayata geçirmeye çalıştığında, bir varlık ve kurum olarak devlet kavramının tamamı birdenbire tehlikeye girer. Mısır kalkınma projesini hayata geçirmeye çalışırken bir yanda güneyinde Sudan, doğusunda Gazze yanıyor. Batısındaki Libya'dan bahsetmeye gerek bile yok. Ürdün, kendi istikrarını sağlamlaştırmaya çalışıyor ama kuzey cephesinde tek amacı uyuşturucu kaçakçılığı olan örgütlerle sürekli savaş halinde. Ürdün’ün batısı ise İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü acımasız savaşın tehdidi altında. Irak bir yandan yaralarını sarmaya çalışırken, diğer yandan devleti tanımayan milisler tarafından çıkarılan savaşların ortasında kalmış durumda. O halde doğrudan devleti ve kurumlarını hedef alan örgütlerle mücadele halindeyken ulusal kalkınma ve istikrar projeleri nasıl ayakta kalabilir? Devlet ve kurumları bu örgütlerin istilasından nasıl kurtulabilir? Karmaşık jeopolitik özelliklere sahip bir bölge olan Ortadoğu, güç dinamiklerinde büyük bir değişime tanıklık ediyor. ‘Devlet dışı’ aktörlerin ortaya çıkışı ve güç kazanması bölgedeki siyasi sahnenin ayırt edici bir özelliği ve belki de son zamanlardaki en önemli mesele bu. Ekim ayında yaşanan şu olaylara bir göz atalım: Önce Ankara'nın merkezinde bir PKK saldırısı gerçekleşti. Daha sonra Humus kentindeki askeri okula saldırıldı. Suriye ordusunun tarihinde maruz kaldığı en sert saldırılardan biri olan bu saldırının arkasında Türkistan İslam Partisi'nin olduğu iddia edildi. Bu olayların birbiriyle bağlantılı olması ya da tek bir aktöre bağlı olması gerekli değil. Tamamen tesadüf eseri eş zamanlı olarak meydana gelmiş de olabilirler. Ancak böylesine bir senkronizasyon, bu örgütlerin bölge ülkelerine acı verici darbeler indirecek şekilde birbirlerinden haberdar olduklarına işaret ediyor.

Ortadoğu coğrafyasına göz atmaya devam edelim. Terör örgütü DEAŞ’ın, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon tarafından yenilgiye uğratıldığı ilan edilmişti. Bundan yıllar sonra DEAŞ, 4 Ocak 2024 ila 10 Ocak 2024 tarihleri arasında Suriye'de gerçekleşen 34 saldırıyı üstlendi. Elbette DEAŞ tarafından İran'ın Kerman kentinde gerçekleştirilen ve onlarca kişinin hayatına mal olan saldırıyı da unutmadık.

Ortadoğu bölgesinin güneyine bakalım. Husi Ensarullah hareketi Kızıldeniz'deki gemi trafiğini tehdit ediyor. Bu da ABD ve İngiltere'nin müdahale ederek Yemen'deki gruba saldırmasına sebep oldu.

Batıda Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki savaş devam ederken, Libya da ciddi bir ulusal güvenlik sorunu teşkil eden birbirinden farklı milislere ev sahipliği yapıyor.

Kuzeye, Suriye ve Irak'a dönelim. Ordu ülkeyi kontrol edemediği gibi kendisi de milis gibi davranıyor. Ürdün ordusu, sadece uyuşturucu değil silah kaçakçılığı yapmaya çalışan kaçakçılık çeteleriyle de çatışıyor. Amaç uyuşturucu kaçakçılığı değil, uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen parayla silahların finanse edilmesi. Konu kriminal değil, siyasi.

Kuşkusuz bu oluşumlar Ortadoğu'daki olayların gidişatını giderek daha fazla etkiliyor. Geleneksel olarak Arap Baharı’na kadar Ortadoğu'daki siyasi ve güvenlik ortamı devletlerin ve onların güçlü askeri kurumlarının tahakkümüne tabiydi. Bir bakıma bu, milislerin bir kısmını bu kurumların alanına girmeye zorladı. Aynı durum Hamas’ın seçime girmesiyle ve Hizbullah’ın siyasi parti olarak parlamentoya girmesinden sonra da yaşandı. Bu, devlet dışı aktörlerin, devletin ve kurumlarının kendi gündemlerini ve onların arkasında ve yanında duranların gündemlerini hayata geçirmenin önemine ikna olmuş olmaları anlamına geliyor. Ama yavaş yavaş devletten daha güçlü hale geldiklerini hissetmeye başladılar. Öyle ki sınırların içinde ve dışında hareket özgürlüğü istiyorlar.

Siyasi istikrarsızlık, ekonomik eşitsizlikler, kimlik baskıları ve dış müdahaleler devlet dışı aktörlerin büyümesi ve nüfuz sahibi olabilmesi için verimli bir zemin yarattı. Söz konusu aktörlerin birçoğunun yabancı ülkelerden de destek alması bölgesel dinamikleri daha da karmaşık hale getiriyor. Bu destek mali yardım, silah tedariği ve doğrudan askeri müdahaleleri kapsıyor. Bu tür bir destek onların yeteneklerini geliştirebilirken aynı zamanda sponsorlarının daha geniş stratejik hedeflerine ulaşmalarını da sağlar.

Bu örgütleri DEAŞ'la aynı sepete koyamayız. Zira Hizbullah, Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) ve Ensarullah gibi bölgedeki her milis grubunun kendine özgü özellikleri ve hedefleri olduğundan, her grupla farklı şekilde mücadele edilmesi gerekiyor. Kuşkusuz bu, devlete ve kurumlarına kaybettikleri prestijini geri kazandıracak kapsamlı bir bölgesel stratejiyi gerektirir. Bu örgütler bizzat devletin yerel bölgelerde uyguladığı marjinalleştirme sürecinin sonucudur. Söz konusu örgütlerin bir kısmı da toplumların yerinden edilmenin, yoksulluğun ve cehaletin boyunduruğu altında acı çekmesine neden olan rejim şiddetinin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Devlet dışı aktörlerle uğraşmanın karmaşıklığını artıranda, onların geleneksel diplomatik çabalara meydan okumasıdır. Bir zamanlar yalnızca devletleri içeren barış süreçleri ve müzakereler, artık her biri kendi çıkarları ve gündemleri olan çeşitli devlet dışı aktörlerle etkileşimi gerektiriyor. Bu karmaşıklık, yenilikçi diplomatik yaklaşımlar ve stratejiler gerektiriyor.

Geleceğe baktığımızda, bu örgütlerin Ortadoğu'daki rolünün artmaya devam etmesi muhtemeldir. Bölgenin karmaşık sosyal ve politik dokusu, devam eden çatışmalar ve dış çıkarlar bu örgütlerin yayılmasına elverişli bir ortam sağlıyor. Devlet kurumlarının ve uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu zorluk, devlet dışı aktörleri sürdürülebilir ve barışçıl bir bölgesel sisteme entegre etmenin yollarını bulmaktır. Ancak bu entegrasyon, DEAŞ'la yaşanana benzer askeri çatışmalardan, bu örgütlerle mücadelede daha barışçıl araçlara kadar uzanan kapsamlı çözümler gerektiriyor.