Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, konser sezonunu açıyor
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, konser sezonunu açıyor
Devlet Tiyatroları sezonu tartışmalı açtı
Devlet Tiyatroları sezonu tartışmalı açtı
Pink Floyd müzik haklarını sattı
Pink Floyd müzik haklarını sattı
Bodrum, Kuşadası devri bitti
Bodrum, Kuşadası devri bitti
123456789
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, konser sezonunu açıyor
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, konser sezonunu açıyor
Devlet Tiyatroları sezonu tartışmalı açtı
Devlet Tiyatroları sezonu tartışmalı açtı
Pink Floyd müzik haklarını sattı
Pink Floyd müzik haklarını sattı
Bodrum, Kuşadası devri bitti
Bodrum, Kuşadası devri bitti
123456789

Bir Amerikan Rapsodisi: Demokratlar, Cumhuriyetçiler, Evanjelikler

ABD’de seçimler yaklaştıkça Türk kamuoyu ve medyası, yakın çevresinde can yakan gelişmelere yaklaşımlar.

Haber Merkezi

ABD - Bir Amerikan Rapsodisi: Demokratlar, Cumhuriyetçiler, Evanjelikler

Prof. Dr. Hüsamettin İNAÇ/ Kütahya Dumlupınar Üniversitesi

ABD’de seçimler yaklaştıkça Türk kamuoyu ve medyası, yakın çevresinde can yakan gelişmelere yaklaşımları bakımından adaylara odaklanma yönelimi göstermektedir. Haddi zatında seçimlerin küresel ölçekte yaratacağı sonuçları anlamak için bu bakış açısı oldukça eksik ve yanıltıcı analizlerin yapılmasına sebebiyet vermektedir. Bu nedenle Amerika’nın sosyo-politik yapısından, hâkim ideolojik karakterlerinden ve seçmen davranışında belirleyici olan tartışma alanlarından haberdar olmak hayati önemi haizdir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki ABD, kurulduğu tarihten beri farklı inançları, dinleri, etnik köken ve kültürleri bünyesinde barındıran bir göçmen ülkesi olmakla ön plana çıkmıştır. Monroe Doktrini olarak bildiğimiz içe kapanma ve izolasyon politikasını Birinci ve özellikle İkinci Dünya Savaşlarından itibaren terk eden ABD, bu sürecin kazananı ve dünyanın hegemon gücü olarak çıkmıştır. İşte bu gerçeklik toplumda başka toplumların yakalaması çok zor olan refah, gelişmişlik ve zenginliği de beraberinde getirmiştir. Bireye sağlanan geniş imkânlar Amerikan vatandaşlığını bir imtiyaz haline dönüştürmüştür.
Yaklaşık iki yüzyıl içinde pek çok merhaleden geçerek bugünkü halini alan toplumda Hıristiyanlar nüfusun yüzde yetmiş üçünü oluşturmakta, bunlardan yüzde kırk sekizi Protestan, yüzde yirmi beşi ise Katolik kimliği taşımaktadır. Protestanların büyük bir kısmı ise kendisini Hıristiyan Siyonist olarak bildiğimiz Evanjelik sıfatıyla tanımlamaktadır. Bunların nüfusu yaklaşık olarak yüz milyonu bulmaktadır.

Kahir ekseriyeti teşkil eden Evanjelikler, dünyanın Yahudilere, ahiretin ise Hıristiyanlara ait olduğuna inanırlar. Bu inanca göre Yahudiler tanrı tarafından seçilmiş bir kavimdir. Bunlar yeryüzünde büyük bir kaos çıkarıp dünya hakimiyetini kazanmadan Kıyamet kopmayacak ve Armegedon gerçekleşmeyecektir. Bu bakış açısından Hristiyanların cennete girebilmeleri ve Tanrı’yı kıyamete zorlayabilmeleri için Yahudi hâkimiyetine hizmet etme mecburiyetleri mevcuttur. İşte bu inancın on yıllar içinde toplumda kök salması, Yahudileri ve Siyonist lobileri devletin kılcal damarlarına hulul eder hale getirmişti. Nihayetinde altı milyon nüfusuyla Amerikan toplumunun yüzde ikisine tekabül eden Yahudiler, her ne kadar finans, medya ve siyaset alanında etkin olsalar da, asıl güçlerini bu Hıristiyan Siyonist kesimden almaktadırlar. Bu kesimler 1970lere kadar Demokratlara oy verirken, zamanla Neo-con adaylara kapılarını açan Cumhuriyetçilere temayül göstermeye başlamışlardır. Bugün de Yahudilerin ve Evanjeliklerin oyu önemli ölçüde Cumhuriyetçi Partinin inhisarında bulunmaktadır.

Nitekim İsrail’i Gazze’de irtikâp ettiği soykırımı bilakaydüşart destekleyen politikalar, ABD’nin demokrat kanadının ve Başkan Biden’ın aldığı kararlarla şekillendirilmiştir. Geçmişten beri demokratlar, darbeler yaparak istemedikleri rejimleri değiştiren, savaşlar çıkararak sömürgeci emeller peşinde koşan ve dünyayı kaosa sürükleyecek müdahalelerde bulunmaktan kaçınmayan bir çizgiyi benimsemektedirler.

Günümüzde ABD siyaseti kabaca “küreselciler” ve “ulusalcılar” olmak üzere iki kategoriye ayrılmış durumdadır. Küreselciler Demokrat Parti etrafında kümelenirken, ulusalcılar Cumhuriyetçiler olarak siyasi yelpazede kendilerine yer bulmaktadır. Teknoloji şirketleri, bilişimciler, Silikon Vadisi seçkinleri ve sosyal medya patronları önemli ölçüde Demokratları desteklerken, Cumhuriyetçilere en büyük destek silah ve petrol tüccarlarından gelmektedir. Demokratlar evsizleri, emekçileri (redneck), azınlıkları, göçmenleri ve dezavantajlı grupları odak seçmen grubu olarak görürken, WASP olarak adlandırılan beyaz, önemli ölçüde ırkçı ve orta sınıfı oluşturan kesimler Cumhuriyetçilere oy vermektedir. Demokratlar dünyaya nizam vermek adına insan hakları, demokrasi ve çokkültürlülük gibi normatif değerler üzerinden küresel müdahaleci bir siyaseti benimserken Cumhuriyetçiler daha çok içeriyi derleyip toplamak peşinde koşmaktadırlar. Demokratlar Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslararası kuruluşlara değer vererek liderlerle ilişkileri kurumsal bir düzeyde sürdürme arayışında olurken Cumhuriyetçiler, liderler arasında aracısız teması ve doğrudan diyaloğu daha çok benimsemektedirler.

Tüm bu tarihsel çerçeve ve ana ideolojik çizgileri dikkate alarak güncel ABD seçimlerine ve adaylara bakalım. Öncelikle Biden 2020 seçimlerinde şaibeli bir biçimde Trump’ı geride bırakarak başkanlık koltuğuna oturduğundan kısa bir müddet sonra pandemiyle karşılaştı. Corona virüsle mücadeleyi beceremeyen, ekonominin hızlı bir resesyona girmesine mani olamayan Biden, en başta kendi seçmenini sükûtu hayale uğrattı. İş başına gelir gelmez kendi ideolojisine muhalif gördüğü rejimlerle uğraşmaya başladı. Suudi Arabistan’ı diktatör olduğu için, Latin Amerika’yı solcu kimliğinden dolayı dışladı. Göçmenlerin Meksika üzerinden girişine müsamahalı tavrı nedeniyle pek çok eyalet valisiyle arası açıldı. Öyle ki sınırlara jiletli tellerin takılması krizi üzerinden federal muhafızlarla (National Guard) eyalet birlikleri iç savaşın eşiğine kadar geldi. Trump’a nefes aldırmamak için Ocak 2020 Kongre baskınından vergi kaçakçılığı iddialarına kadar pek çok konuda onlarca dava açtırdı. Buna ilaveten Trump, Rusya’nın dostu ve Putin’in ajanı olmakla da suçlandı.

Küresel bağlamda Biden, Ukrayna savaşını çıkartması ve Gazze soykırımına verdiği sonsuz destekle tarihe geçecektir. ABD’nin çöküşünü geciktirmek, Avrupa’nın kolunu kanadını kırarak kendine bende etmek ve Rusya’yı yıpratmak için Biden, Ukrayna’yı kurban etti. İyi bir Amerikan işbirlikçisi olduğunu zamanla ispat eden Zelenski, Amerikan çıkarlarını korumak için kendi halkını feda etmekten çekinmedi. Elbette Rusya, egemen bir devleti NATO’yu tercih ettiği gibi bir gerekçeyle işgal eden bir devletti. Ancak İstanbul’da savaşın ilk haftalarında uzlaşmaya varılmışken barışı tehditle imha eden İngiliz ve Amerikan İttifakıydı. Bugün Rusya topraklarına uzayan savaş, Rusya’nın taktik ya da stratejik nükleer silah kullanımıyla her an bir üçüncü dünya savaşının işaret fişeği olabilecektir.

İzlediği politikalarla üçüncü Obama dönemi olarak adlandırılan iktidar döneminde Biden, kendi seçmenini bile ikna edemedi. Öyle ki Demokrat Parti siyasi elitleri yeniden aday olmak konusunda ısrarcı bir tavır sergilen Biden’dan kurtulmanın yolunu, erkene alınan Trump-Biden münazarasında buldu. İlerleyen yaşının bir neticesi olarak aşırı bunama belirtileri gösteren, boşlukla tokalaşan, ölmüş insanlarla konuşan, oğlunun ölümünü Afganistan savaşına bağlayan ve karısını tanıyamayan Biden, tabiatıyla söz konusu münazarada çok kötü bir performans sergiledi. Bunu fırsat bilen partinin ileri gelenleri Biden’ı göz önünden çekip sahte bir imzayla istifa mektubunu sosyal medyadan yayınladılar. Ki bu durum elli yıldır Amerikan siyasetine hizmet eden bir politik figür için oldukça aşağılayıcı bir durumdu. “Beni adaylıktan çekilmeye ancak Tanrı’dan gelen bir mesaj ikna edebilir” diyerek kilise kilise gezen Biden, sahte bir imzayla adaylıktan el çektirilmişti.

Her ne kadar yerine Michel Obama düşünülmüşse de bağışçıların desteğini teminat altına alabilmek için - teamüle uygun olarak - yardımcısı Kamala Harris aday ilan edilecek, ancak Biden’ın süresini doldurmasına da müsaade edilecekti. Artık topal ördek konumuna düşmüş olan Biden, Netanyahu’ya soykırımı sürdürmek için destek vermekten geri kalan tüm zamanını tatil beldelerinde şezlonga uzanarak geçirmeyi tercih etti.
Büyük Kongrenin ardından adaylığını ilan eden Kamala Harris, çok silik ve oldukça başarısız bir başkan yardımcısı profili çizmekteydi. Ne var ki toplumun bir kesiminde Trump nefreti öyle kesif bir noktadaydı ki Biden’ın adaylığı durumunda sandığa gitmeyecek pek çok kişi Kamala Harris’e rekor düzeyde bağışlar yaptı. Harris’e yapılan bağış miktarı bir günde yüz milyon dolara ulaştı.

Öte yandan öngörülemez kişiliği, işadamı kimliği ve renkli olduğu kadar karanlık yüzüyle Trump, eyalet seçimlerinde rakiplerini bir bir dize getirerek yeniden Cumhuriyetçilerin adayı olmayı başardı. Ne var ki mahkemelerle uğraşmaktan mitinglerini yapamaz hale gelen Trump’ın yüzünü Biden’la yaptığı münazara güldürdü. Bu defa da Biden’ı kolay lokma olarak gören Trump için Kamala ile yarışmak korkutucu bir ihtimal olarak ufukta belirmişti. Tam da bu esnada Temmuz 2024 Pensilvanya mitinginde çatıya çıkmasına göz yumulduğu anlaşılan bir keskin nişancı tarafından Trump’a suikast düzenlendi. Ani bir refleksle başından vurulmaktan kurtulan Trump, popülaritesini ve oy oranını bir anda artırmaya başlamıştı. Ancak dünya çapında ciddi bir para ve medya desteğine sahip olan küreselciler, ellerindeki tüm imkânları kullanarak Kamala Harris’i parlatmaya ve Trump’ı şeytanlaştırmaya başladılar. En son yayınlanan bağımsız anketler her iki adayın seçilme oranını birbirine yakın göstermektedirler.

Trump özellikle iktidarda olduğu dört yıl boyunca hiçbir savaş çıkarmadığı, iktidara geldiği takdirde Ukrayna Savaşı ve Gazze Soykırımı başta olmak üzere tüm çatışmaları durduracağını iddia ederek destek sağlamaya çalışmaktadır. Trumpizm olarak da adlandırılan Trump ideolojisi MAGA (Make America Great Again) “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapmak” ideolojisine dayanmakta, dışarıdaki tüm parayı içeri çekerek ulusal korumaya dayalı bir ekonomi inşa etmeye odaklanmaktadır. Biden ve demokratları dünyanın jandarmalığını yapmakla ve beceriksizce savaş çıkartmakla itham eden Trump, Irak işgaliyle yedi trilyon doların kaybolduğunu iddia etmektedir. Suriye başta olmak üzere dünyanın pek çok Amerikan üslerinden askerini çekeceğini vadeden Trump, sadece ticaret savaşıyla Çin’i alt edebileceğine inanmaktadır. Dünyadaki rejimlerle ilgilenmeyen Trump’a göre, sadece Amerikan menfaatlerini gözeten devlet ve rejimler iyi ve dost kategorisine dâhildir. Son olarak küreselcilerin dünyanın geleceğine dair nükleer savaşlar çıkarma, farklı pandemileri dünyanın başına bela etme ve dünya nüfusunu azaltma gibi zararlı projelerine karşı “Önce Amerika” (America First) diyerek beyaz, orta sınıf ve Evanjelik (Hristiyan Siyonisti) Amerikalıların çıkarlarına öncelik vereceğini deklare etmektedir. Söz de karar da Amerikan milletinindir.