Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

İMAMOĞLU OLAYI TARİHİ DEMOKRASİ SINAVIDIR

Ekrem İmamoğlu olayı, Türkiye’nin demokrasi sınavıdır.

20 milyonluk Newyork'un Belediye Başkanı Eric Adams’ı görevden aldıklarını düşünebilir misiniz?

Ya da 14 milyonluk Londra’nın Belediye Başkanı Sadıq Khan’ın görevden alınıp kayyum atandığını?

Demokrasi olan hangi ülkede, milyonların seçtiği bir belediye başkanını görevden almaya kalkarlar ki!


DEMOKRASİ BİR ARAÇ MI?

Türkiye, 77 yıldır süren demokrasi mücadelesinde tarihi yol kavşağına geldi.

Nisan sonu ya da mayıs ortasında yapılacak seçimlerde, ya demokratik parlamenter sisteme dönüş yolu açılacak ya da 85 milyonluk Türkiye, "Cumhurbaşkanı kararları ve kararnameleriyle" yönetilmeye devam edilecek.

Geçmişte, Türkiye’de demokrasi, askeri darbelerle üç kez askıya alınmış olsa da her defasında, iktidarın demokratik seçimlerle değiştiğini unutmayalım...

2002’de Erdoğan ve arkadaşlarını seçimle, iktidara taşıyan yine milyonlardı...

Gelinen tarihi kavşakta, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken yaptığı açıklamayı yeniden hatırlamakta yarar var...

Erdoğan, 14 Temmuz 1996’da Milliyet gazetesinde çıkan Nilgün Cerrahoğlu imzalı söyleşide, "Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil araçtır" dememiş miydi?

Gerçi, Erdoğan daha sonra bu sözlerini düzeltmeye çalıştı ancak demokrasiyi araç olarak gördüğünü ilk kez açıklamıyordu ki…

O günlerde, bir başka toplantıda kameraların önünde aynen şöyle diyordu Erdoğan:

"Demokrasi amaç mı olacak? Araç mı olacak?

Bize göre demokrasi hiçbir zaman amaç olamaz.

Demokrasi, ilmi noktada baktığımız zaman, bir araç olduğunu görürüz."

Yine aynı konuşmasında, stratejik hedefinin de "İslam medeniyeti" olduğunu açıklıyordu Erdoğan...

Aynen ööyle diyordu:

"Bu yeni medeniyet dalgasına kim katkıda bulunursa, o katkıda bulunan ecrini (Allah’ın hediyesini) kat be kat fazlasıyla alacaktır.

İslam medeniyetinin onurlu yükselişine katkıda bulunmayanlar zillet (Allah tarafından fakirlik, değersizlik, hastalık) içerisinde kalmaya mahkumdur."


HEDEFİNDEN HİÇ SAPMADI

Aslında Erdoğan, o günden sonra da hedefini hiç gizlemedi.

Türkiye’yi değiştirme ve dönüştürme stratejisinden hiç sapmadı...

Hedefi doğrultusunda dev adımlar attığına da hiç kuşku yok...

Bu nedenle, Cumhuriyet'in 100. yılında yapılacak seçimler, sadece Türkiye için değil, Erdoğan için de tarihi bir yol kavşağı olacak.

Eğer kaybederse, stratejik hedefini tamamlayamayacak.

Anlaşılan o ki AKP, öyle ya da böyle, tarihi seçimi garanti altına almak istiyor.


DIŞTAN GELEN BASKIYI AZALTMAYI BAŞARDI...

Aslında son bir buçuk yıldır dışta ve içte seçim stratejisi uyguluyorlar.

Stratejinin ilk ayağını, ekonomik krizi aşmak oluşturdu.

Bu nedenle,15 Temmuz darbesini desteklemekle suçladığı Birleşik Arap Emiri'yle barıştı... Gazeteci Cemal Kaçıkcı cinayeti yüzünden suçladığı Suudi Arabistan veliaht Prensi'yle kucaklaştı...

Böylece, doğal müttefiki olan Katar’ın ardından, dolar milyarderi Körfez ülkelerinden yeniden sıcak para akmaya başladı.

"Karşılığında neler verildi?" derseniz, bilmiyoruz.

Bu arada, "katil" dedikleri İsrail’in Cumhurbaşkanı’yla da kucaklaşıp ABD Başkanı Biden’a ve Amerikan Kogresi'ndeki İsrail lobisine çiçek attılar...

Gelelim, "darbeci" dedikleri Mısır Devlet Başkanı Sisi’yle barışmasına?

Mitinglerde Erdoğan’ın "Rabia" işaretleriyle coşturduğu AKP’li taraftarlardan eser kaldı mı?

Son olarak da11 yıldır "düşman" ilan edilen Suriye Devlet Başkanı Esad’a barış eli uzatıldı.

Bir gün, Esad ve Erdoğan, Şam’daki Emevi Camii'nde birlikte namaz kılarlarsa hiç şaşırmayalım...

Seçim öncesinde, bir başka can suyu da Rusya’dan geldi.

Ukrayna Savaşı yüzünden ABD’nin ağır baskısı altında olan Putin, Erdoğan’la kader birliği yaptığı için, Türkiye’nin 20 milyar dolarlık gaz borcunu erteleyiverdi...

Erdoğan’ın "dostum" dediği Trump döneminde bile Türkiye’ye ağır baskı yapan ABD’ye gelince...

Gerçi, Biden, ne S-400’leri satın aldığı için Türkiye’ye uygulanan yaptırımları kaldırdı ne de S-35 savaş uçakları yerine, Türkiye’nin istediği F-16’ların satışını Kongre'den geçirdi...

PKK/YPG’nin Suriye’de kurduğu fiili özerk yönetime desteğini de çekmedi...

Ancak yine de Ukrayna işgali yüzünden, Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmadığı için Türkiye’ye baskı yapmadı.

Biden’ın stratejik önemi olan Türkiye’yi tümüyle Rusya’ya kaptırmak istemediği çok açık!

Gelelim Avrupa Birliği'ne?

Erdoğan, Doğu Akdeniz’deki sondaj gemilerini geri çektikten sonra AB, Türkiye’yle krizi dondurdu...

Brüksel’den gelen, "demokrasi, insan hakları, medya özgürlüğü" gibi eleştirilerin iyice azaldığı dikkat çekici değil mi?

Kısacası, Erdoğan, krizi yumuşatmak için 180 derece değişim yapınca,

ABD ve AB de ağır baskıyı biraz hafifletip seçimlerin sonucunu beklemeye başladı.

Böylece de Erdoğan, seçim öncesinde dış cephede nefes almış oldu.


DEMOKRASİ TRAMVAYINDAN İNME ZAMANI MI?

Geriye içteki tehditleri ortadan kaldırmak kalıyordu.

Tabii ki seçime giderken devletin temel kurumlarıyla, yargının ve medyanın büyük ölçüde AKP’nin kontrolü altına alındığını unutmayalım...

Ancak yine de Erdoğan’a tehdit oluşturacak faktörlerin saf dışı bırakılması gerekiyordu.

İlk hedefte, halkın “potansiyel Cumhurbaşkan adayı” olarak gördüğü İmamoğlu’nun olduğu sır değildi.

"Yasalara aykırı" denilen ne varsa yapılmaya başlandı.

İstanbul’da 2019’da yerel seçimleri iptal ettiren AKP’ye ve İçişleri Bakanı Soylu’ya "Ahmak" dediği için (YSK hakimlerine hakaret ettiği gerekçesiyle) İmamoğlu’na 2 Yıl 7 ay ceza ve siyasi yasak kararı mahkemeden çıkıverdi...

O da yetmedi...

İçişleri Bakanı, teröristleri işe aldığı gerekçesiyle, İmamoğlu hakkında soruşturma açtı.

Soruşturma sürerken, Soylu’nun İmamoğlu’nu görevden alacağını açıklaması, kılıfın çoktan hazırlandığını gösterdi aslında...

Gerçi İmamoğlu, yüzlerce kişinin adli sicil bile istenmeden, önceki AKP’li Belediye Başkanı tarafından alındığını açıklasa da dinleyen kim ki!

Eğer, mahkemenin verdiği cezayı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi onaylar ve 16 milyonluk İstanbul’a kayyum atanırsa, AKP bir taşla iki kuş vurmuş olacak...

Hem en potansiyel tehdit saf dışı kalacak hem de milyarlarca liralık İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesi AKP’nin kontrolüne geçecek...


ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇMEDEN...

Aslında tarihi seçime giderken yaşanan sorun, İmamoğlu sorunu değildir.

Türkiye’nin 77 yıllık demokrasi mücadelesi sorunudur.

Eğer kayyum atarlarsa, 4 ay sonraki seçimin meşruiyeti de kalmayacaktır.

Tarihi yol kavşağında akla şu soru geliyor:

"Acaba Erdoğan, artık son durağa geldiğine mi inanıyor?

Demokrasi tramvayından tümüyle inmeye mi hazırlanıyor?

Son kavşaktaki demokrasi mücadelesinin sabırla seçimi bekleyen milyonların desteği olmadan başarılması imkansız gibi...

Bunun için, 6’lı Masa'daki liderlerin, tüm Türkiye’de büyük mitinglerle sokağa inmesi gerektiğine inanıyorum.

Hem de İmamoğlu’nun görevden alınmasını beklemeden!

Aksi takdirde, Erdoğan’ın 2017’deki Anayasa değişikliği referandumunda tartışmalar sürerken dediği gibi:

"Atı alan Üsküdar’ı geçecek."