Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

EGE’DE SAVAŞ FELAKET OLUR

Ne Ege’de ne de Kıbrıs’ta, bir daha asla savaş yaşanmasın.

Ege ve Doğu Akdeniz dostluk ve barış denizi olsun...

Olsun da bir türlü olmuyor işte!

Yunan Başkanı Mitsotakis, Türkiye’yi “Nasıl daha fazla köşeye sıkıştırırım?” diye uğraşıyor...

Cumhurbaşkanı Erdoğan da seçimlere birkaç ay kala, "Bir gece ansızın geliriz" diyerek Yunanistan’ı tehdit ediyor.


ATATÜRK VE VENİZELOS GİBİ AKILCI LİDERLER NEREDE?

Kuşkusuz; geçmişte iki halkın çıkarına kararlar alan siyasetçiler oldu...

Anadolu’yu işgal eden Yunanistan’ın Başbakanı Eleftherios Venizelos, 1930’da Ankara’ya gelip Atatürk’e barış ve dostluk elini uzattı.

Yunan Ordusu'nu denize döken Atatürk de Venizelos’un dostluk elini sıktı.

Hatta Venizelos, 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü'ne aday bile gösterdi...

Ya sonra ne oldu?


KAN DAVASININ AĞIR FATURASI...

Rumlar, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için Türk köylerine saldırdılar.

Kanlı olaylar başladı...

O sırada, birileri de “Selanik’teki Atatürk’ün evi bombalandı” diye halkı tahrik etti... Kitleler sokaklara döküldü.

6-7 Eylül 1955’te Rum, Ermeni ve Yahudilere ait dükkân ve evler yağmalandı. Kiliselere ve mezarlıklara saldırdılar.

Türkiye tarihine kara leke olarak geçen olaylar yaşadık...

Yıllarca esen “kör milliyetçilik” fırtınasının faturasını hem İstanbullu Rumlar hem Kıbrıslı ve Batı Trakyalı Türkler ödedi.

Kan davası sürüp gitti.

Milyar dolarlık askeri harcamalar ve düşmanlıklarla geçti 36 yıl!

Yunanlı siyasetçiler ve derin devlet,  "Düşmanımın düşmanı dostumdur" diye PKK’ya silah verdi. Militanlarını eğitti...

Sonunda, Şam’dan atılan Öcalan’ı da kaçırıp saklayınca ilişkiler dibe vurdu.

O günlerde Atina’daydım...

Akılcı olan Sosyalist Başbakan Simitis ve Dışişleri Bakanı Papandreu, Türkiye’yle yeni bir sayfa açtılar. Dostluk ve iş birliği elini uzattılar.




PAPANDREU’NUN ANKARA’YA GELDİĞİ TARİHİ GÜN

20 Ocak 2000, gazetecilik hayatımda unutamayacağım günlerden biridir.

38 yıl sonra, ilk kez bir Yunan Dışişleri Bakanı Ankara’yı ziyaret ediyordu...

Ben de bembeyaz kar örtüsüyle kaplı Ankara’ya, Papandreu’nun uçağıyla gelmiştim...

Haftalarca uğraştıktan sonra Papandreu’yu ODTÜ’de öğrencilerin karşısına çıkmaya ikna etmiştim.

O gün sahneye çıktığımda ODTÜ’nün büyük amfisinde ayakta duracak yer yoktu...

Programı Mehmet Ali Birand’la birlikte sunuyorduk.

CNN Türk’te de canlı yayınlanıyordu.

Papandreu, alkışlar arasında kürsüye çıkarken heyecanlıydı.

"Dost olmak için ellerinizi sıkmaya geldim. Sizinle barış için iş birliği yapmaya geldim" diye konuşmaya başladı...

Sonra bir an durdu ve devam etti:

"Bu sözler aslında Eleftherios Venizelos’a aittir.

Altmış beş yıl önce Ankara’ya geldiği zaman Venizelos böyle demişti.

Şimdi ben dostluk için ellerinizi sıkmaya geldim."

Salondan yeniden alkışlar yükseldi...

Binlerce genç ayaktaydı...

“Bravoo... Bravoo... Bravoo...”

Papandreu, o gün tam bir saat konuştu...

"Sorunları aşabiliriz, aşmalıyız. İş birliği yapmalıyız" dedi...

Papandreu, o gün Türk halkının kalbine ulaşmayı başardı...

Böylece yeniden dostluk ve iş birliği köprüleri kuruldu.

Halklar yeniden buluştu...

Ekonomik ve ticari ilişkiler 400 milyon dolardan 5-6 milyar dolara çıktı.




YUNANLARLA KADERİMİZ ORTAK

Gazetecilik hayatımın 10 yılını, Atina’dan Ege ve Kıbrıs sorununu iki tarafın da çıkarına nasıl çözebiliriz, diye tartışarak geçirdim.

Aslında Türkler ve Yunanlar, emperyalist güçlerin ve Soğuk Savaş'ın mağduru, ortak kaderi paylaşan iki halkız...

İki halk da hem askeri darbelerden çok çekti hem de papazlar ve imamlardan!

2000’li yılların başında, 70’lerin ortasına kadar komünistlerin hapislerde çürüdüğü Makronisos Adası'nı, Sosyalist Başbakan Kostas Simitis halka açtı.

O gün, Atina’ya bir saat uzaklıktaki Ada'ya binlerce Yunanlıyla birlikte gittim.

Komünistlerin işkence gördüğü kırık dökük taş evler hâlâ yerindeydi...

O gün, Mikis Theodorakis’in konserini dinlerken, Yunanlar gibi, adanın her köşesine sinmiş olan acı ve hüznü ben de hissettim.

Rakı, uzo, müzik ve yemek muhabbetinin ötesinde kurulacak dostluğun, iki ülkenin çıkarına olduğuna daha fazla inandım.


DOSTLUK, EGE’YE VE AKDENİZ’E EL KOYARAK OLMAZ

Ancak dostluk, Mitsotakis’in yaptığı gibi, Ege’ye ve Doğu Akdeniz’e el koymaya çalışarak olmaz...

Atatürk Türkiye’sine içten içe düşmanlığı sürdürüp, İslamcı AKP iktidarını fırsat bilerek, Türkiye’ye Avrupa Birliği’nin kapılarını kapatarak da olmaz...

Dostluğun, “Allah Allah” nidalarıyla Ayasofya’yı camiye çevirerek de olmayacağı gibi...

24 Temmuz 2020 günü, Sultan Ahmet’e açılan yollardan takkeli, cübbeli, kara çarşaflılar koşarak Sultanahmet’e akıyordu...

Meydan "Allah-ü Ekber" sesleriyle sesleriyle inliyordu...

İstanbul’u 1000 yıl sonra fetheder gibi Ayasofya’da namaz kılanlara sormak lazım...

“Ne yaptığınızın farkında mısınız?”

Dostluk böyle mi olur?

Neden Danıştay, bir derneğin başkanının başvurusunu kabul edip, 86 yıldır müze olan Ayasofya’nın (Atatürk’ün imzası olan Bakanlar Kurulu kararını iptal ederek) camiye çevrilmesini sağladı?

Erdoğan, nasıl oldu da bir gün sonra “Ayasofya” müjdesini veriverdi?

Olayın perde arkasında neler var?


YA ATİNA’DAKİ 400 YILLIK CAMİYİ KİLİSE YAPARLARSA?

O günlerde katıldığım TV programlarında da sordum...

Atina’nın Plaka semtinde, Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı söylenen Fethiye Camii müzedir...

Mitsotakis de müzeyi kiliseye çevirse ve papazlar siyah cübbelerini savurarak yeniden işgal etseler ne hissedersiniz?

Aman yanlış anlaşılmasın...

Yedi tepeden yükselen minareler İstanbul’un simgesidir.

Ezan seslerinin duyulmadığı İstanbul’u da düşünemiyorum...

Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde bütün dinlere ve kutsal mekanlarına saygının yattığını da unutmamamız gerekir.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra camiye çevirmiş olsa da Atatürk’ün, "dini duygulara saygı" gösterip müzeye çevirdiği Ayasofya’nın 86 yıl sonra yeniden cami yapılması büyük bir hata oldu.

Olay, Yunanistan’da, AB ve ABD’de “düşmanlık” olarak algılandı...

Erdoğan, dış politikadaki büyük hatalarıyla birlikte, bu olaydan sonra AB ve ABD’de daha da yalnızlaştı.

“Bir gece ansızın gelirim” diyerek ne dostluk olur ne de Türkiye’nin parçası olduğu Batı dünyasıyla ilişkiler düzelir.

Ege’de "ihtilaflı" adacık ve kayalık sorununun temelinde, "karasuları ve kıta sahanlığı" yatar.

Yani, Ege’deki petrol ve gaz rezervleri nasıl paylaşılacak?

Sorun budur!

2000’li yıllarda, Türk ve Yunan heyetleri, karasuları ve kıta sahanlığı paylaşımını yapmak için aylarca haritaların üzerinde çalıştılar.

Tam sonuç alınacaktı ki iki ülkede de iktidarlar değişti...

Yeniden “kör milliyetçilik” fırtınasında savrulmaya başladık.

Sorunun tek çözümü var...

Ege’nin kaynaklarını "adil" paylaşmak!

Savaş iki ülke için de felaket olur.