Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
123456789
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Afyonkarahisar’daki 2.600 yıllık anıtın gizemi çözüldü
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Tarihin bilinen en eski alfabesi
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Gevaş İlçe Halk Kütüphanesi hizmete sunuldu
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı
123456789

Erdoğan'ın "Türkiye Yüzyılı" Şovu izlenimlerim

 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” Show’unu izledim..

 İzlenimlerimi paylaşacağım.

 Ancak öncelikle ben, davetli olan "Muhalif" gazeteciler arasında değildim.

 Sosyal medyada paylaştığım gibi davetli olsaydım da gitmezdim zaten.

 Neden mi?

 Erdoğan’ın davetini, AKP’nin basın özgürlüğünün B’sini bırakmadığı Türkiye’den ayrı düşünmek mümkün değildi de ondan!

 2006-2007’den sonra Türkiye’de aşama aşama medyayı nasıl ele geçirdiklerini yaşayan bir gazeteciyim.

 İşkence dosyasını açınca ne oldu?

 Gazetecilik hayatımın 10 yılı Yunanistan’da, 34 yılı da Ankara’nın yanı sıra dünyanın nabzının attığı yerlerde geçti...

 “Eski Türkiye” diye her gün aşağıladıkları Türkiye’de özgürce araştırdım ve yazdım...

 Yıllarca, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin perde arkasını Amerikan gizli belgelerinde araştırdım.

 O zaman, Aydın Doğan’ın patron olduğu Milliyet Gazetesi'nde, 27 Mayıs günü yaşananları belgelere dayanarak anlattım.

 Darbecilerin maaşları ödemek için ABD Büyükelçisi'nden kredi istedikleri de dahil sayfalar dolusu yazılar yazdım.

 Daha da önemlisi, 1994’te PKK terörüyle mücadelenin en şiddetli olduğu günlerde yine Aydın Doğan’ın Kanal D TV’sinde hazırlayıp sunduğum haber programda Türkiye’de İşkence dosyasını açtım...

 Avrupa Parlamentosu Başkanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarını konuşturup işkence iddialarını ilk kez televizyonda anlattım...

 Ne Aydın Bey telefon etti ne de Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, "Dış güçler" diye kıyamet koparttı...

 Aksine siyasi hayatları boyunca askeri darbelere karşı, demokrasi ve insan hakları mücadelesi veren Demirel ve Ecevit gazetecilere saygı gösterirdi...

 İşkence dosyasını açınca izleyiciden öyle büyük ilgi oldu ki, televizyonun telefonları kilitlendi. Programı ikinci gece tekrar yayınladık...

 Tamamen özgürdüm...

 Piranaların havuzuna düşen Atatürk Cumhuriyeti

Ta ki, 2005’te Hürriyet Gazetesi Temsilcisi olarak görev yaptığım Atina’dan Ankara Temsilcisi olarak dönünceye kadar!

 İnanması güç ama, telefonlarımın dinlendiği, ölüm tehdidi aldığım, saldırıya uğradığım, polislerin takip ettiği Yunanistan’da bile kendimi, Ankara’dan daha güvende hissetmiştim...

 Ankara Temsilciliğim sırasında, Cumhuriyet'in temellerine saldıran dinci ve Kürtçü piranalarla dolu bir havuza düşmüş gibi oldum.

 Aslında piranaların saldırısına uğrayan sadece ben değildim.

 Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ve özgür medyaydı.

 Medyayı nasıl ele geçirdiler?

 Aradan geçen 15 yılda neler yaşamadık ki!

 Kumpaslar, tehditler ve hapse atmalar... Davalar davalar...

 Aynı dönemde, aşama aşama tehdit, şantaj ve satın almalarla medyanın yüzde 95'ini ele geçirdiler.

 Böylece medya, Başbakanlık'tan ve Saray'dan yönetilmeye başlandı.

 Bu arada kurulan 3-4 gazete ve televizyon kanalında özgür yayın başlayınca yandaş medya izlenmemeye başlandı.

 Gözaltına alınan tutuklanan gazeteciler! Adliye koridorlarında sürünenler!

 Milyonlar, çok zor koşullar altında çalışan gazetecileri izlemeye başladı.

 Sosyal medyadaki yayınlar da patlayınca “Dezenformasyon" diye sansür yasasıyla baskıyı arttırdılar.

 Ancak “Susmayacağız” diyen gazetecilere olan güveni sarsmak için yeni yöntem uygulamak gerekiyordu.

 Ne yapmak istediler?

 Medyadaki muhalif cephede gedik açmak için birkaç isim seçildi.

 Onları “Türkiye Yüzyılı” Şovu'na davet ettiler.

 Hem özgür gazetecilik yapan gazetecilerin etkisi ve gücü kırılmak istendi...

 Hem de özgür gazetecilere olan güveni sarsıp çaresizlik ve umutsuzluk duygusunu güçlendirmek hedeflendi.

 Başardılar mı?

 Gerçi davetli olan 2-3 gazeteci gitse de çoğunluk gitmedi...

 Bence özgür basına olan güveni sarsamadılar.

 Erdoğan'ın şovundan izlenimlerim

Gelelim Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” Şovu'ndan izlenimlerime...

 Ben “Yandaş" televizyonlardan izledim.

 Hepsi Erdoğan salona gelmeden canlı yayınlara başladılar.

 Eski ve yeni bakanlar AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonunu anlattılar.

 Biri bile “Atatürk”ün adını ağzına almadı.

 Varsa yoksa Erdoğan!

 Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu “Ötekileştirme Öteki Türkiye’de kaldı" dedi...

 Genar Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş, Erdoğan Türkiye'sini Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna benzetti, “Türkiye yavaş yavaş ilerliyor. Batılılar geriliyor" dedi...

 Sonra Erdoğan geldi... Salon hınca hınç doluydu...

 Salonun dışında toplanan “bindirilmiş kıtalar" gibi salon da coşkuluydu.

 Belli ki, toplantı için AKP’nin bütçesinin ötesinde devletin bütün imkanları da kullanılmıştı.

  Türkiye’nin dört köşesinden otobüslerle binlerce AKP’linin taşındığı belliydi...

 “Türkiye Yüzyılı" toplantısı Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini çizecek seçimlerin startıydı adeta...

 Erdoğan, her zamanki gibi sahnenin üç tarafına yerleştirilen prompterdan okudu... Tam propaganda konuşmasıydı...

  İyi bir performanstı... Karizmatikti doğrusu...

  Ancak salonu dolduranların, Erdoğan’ın 1,5 saatlik konuşmasından tek kelime bile duymadıklarına ve anlamadıklarına eminim...

 “Bindirilmiş kıtalar” sürekli bağırdılar...

 Sürekli “Recep Tayyyip Erdoğan" diye slogan attılar...

 Erdoğan, 20 yılda nasıl başarıdan başarıya koştuklarını anlattı...

 Fatih Sultan Mehmet’in emaneti Ayasofya’yı nasıl camiye çevirdiklerini de anlattı ancak Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün adını ağzına almadı.

 Her zamanki gibi sadece “Gazi Mustafa Kemal" dedi...

 Yine her zamanki gibi muhalefete ve aydınlara da meydan okudu.

 “Anayasa'yı da değiştireceğiz... Kanal İstanbul’u da yapacağız" dedi.

 “Ya yapacağız ya yapacağız. Muhalefetin kafası basmaz. Anlamaz bunlar anlamaz" diye bağırdı…

  Ancak, BM Kalkınma Çözümleri Ağı’nın bir yayını olan Dünya Mutluluk rapora göre, Türkiye’nin 146 ülke arasında 112. sırada olduğunu söylemedi.

 Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelir, sosyal destek, sağlıklı yaşam beklentisi, yaşam seçimleri yapma özgürlüğü ve yolsuzluk algıları gibi parametrelere göre sürekli geriye düştüğünü, neredeyse Irak ve Afganistan’a yaklaşmaya başladığını da pas geçti...

    Büyük şova “muhalif” gazetecilerin davet edildiği saatlerde ise, aylardır iptal edilen konserlere ve festivallere, Edip Akbayram konseri de ekleniyordu.

   Tutuklamalara karşı çıkan 10-15 genç, Kadıköy’de karga tulumda polis araçlarına bindiriliyordu.

  “Muhalif" denilen TELE1, Halk TV ve KRT’nin tepesinde para cezaları ve kapanma tehdidi, Demokles'in kılıcı gibi sallanıyordu.

  İşte, “Türkiye Cumhuriyeti'nin 99. yıl dönümüne 24 saat kala “Atatürk” adının anılmadığı “Türkiye Yüzyılı" Şovu'yla ilgili izlenimlerim böyle...

  Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun...