Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

"PROFESYONEL FAULCU" ERDOĞAN, NATO’YU DİZE Mİ GETİRDİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine uyguladığı vetoyu sonunda kaldırdı...

Hem de zirveye kadar, bir kez bile aramayan ABD Başkanı Joe Biden’la telefonla görüştükten sonra!

Madrid’deki buluşmasına da 24 saat kala!

Dünyaca ünlü Economist dergisi ise Erdoğan’ı "profesyonel faulcu" olarak yorumladı.

Neler mi yazdı Economist:

"Erdoğan, uluslararası siyasette istediğini alabilmek için profesyonel faul yapmaktan kaçınmadı.

Rusya tehdidi varken, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğine çelme takma girişimi, korkutucu olduğu kadar etkiliydi."

Peki, “Profesyonel faul” ne anlama geliyor?" derseniz,

Futbol, basketbol ya da bir oyunda, bilerek ve isteyerek yapılan, centilmenlik dışı harekete “ profesyonel faul” deniyor.

“Profesyonel faulcu” ise kendi çıkarları için, kuralları kullanan oyuncu anlamına geliyor...

Erdoğan için bundan daha iyi bir tanım yapılamazdı herhalde...

20 yıldır o kadar çok “ Profesyonel faul“ yaptı ki saymakla bitmez...

En büyük faulu ise Gülenci’lerle Türk Ordusu'na kumpaslar kurulmasıydı herhalde...Sonunda Türkiye’de ne hukuk devleti ne basın özgürlüğü ne de demokrasi kaldı.

Peki Erdoğan, NATO’dan istediğini aldı mı?

Aktrollerin yazıp çizeceği gibi, NATO'yu dize mi getirdi acaba?iraz sis bulutlarını dağıtıp perde arkasına bakalım.

“TÜRKİYE-NATO NİHAİ ÇÖKÜŞE GİDİYOR”

Önce, James Jeffrey’in zirve öncesindeki ciddi uyarısını aktarmak istiyorum.

Jeffrey, Amerikan Kongresi'nin yan kuruluşu olan, Winston Center için uzun bir analiz yazısı yazdı.

Ve Türkiye ile müttefikler arasındaki ilişkilerin, nihai çöküşe sürüklendiği uyarısını yaptı.

Hem Türkiye’yi NATO'ya karşı tutumunu değiştirmesi için uyardı.

Hem de bazı NATO ülkelerini, PKK’yı “özgürlük savaşçıları” diye desteklemekten vazgeçmeye çağırdı.



DARBELER DÖNEMİNİN KAPANDIĞINI İLAN EDEN AMERİKALI

Kim mi James Jeffrey?

Türkiye, Irak ve Suriye uzmanıdır.

Ankara ve Washington’un siyasi ve askeri koridorlarında konuşulanları çok iyi bilir...

“James Jeffrey’in uyarısı neden ciddi?" derseniz…

2010’da “Türkiye’de askeri darbeler döneminin kapandığını ilan eden Amerikalı diplomattır da ondan...

Jeffrey’i,1980 askeri darbesinden kısa süre sonra Ankara’ya geldiği günden beri tanırım.

40 yıl boyunca, Türkiye ve Orta Doğu’nun kalp atışlarını izledi.

Türkiye’de dincilerle laikler arasındaki kavgayı, Gülencileri, tarikatları, PKK terörünü derinlemesine bilir.

Yıllarca, Mesut Barzani, Celal Talabani başta olmak üzere, Suriye’deki Demokratik Birlik Partisi (PYD) lideri olan (İTÜ mezunu) Salih Muslim’le de doğrudan teması vardır.

Hatta ABD’nin IŞİD’le savaşırken, askeri iş birliği yaptığı ve Türkiye’nin “PKK uzantısı” olarak gördüğü, Suriye Demokratik Güçleri'nin (YPG) komutanı Mazlum Kobani’yi de çok iyi tanır...

Yıllarca, ABD Başkanı Donalp Trump’ın Suriye özel temsilcisi olduğu için de Fırat’ın doğusunda kurulan “de facto” Kürt yönetimiyle Ankara arasında arabuluculuk da yapmıştır...

Jeffrey, 12 yıl önce yaptığım uzun söyleşide, darbeler döneminin kapandığını söylediği zaman Ankara Büyükelçisiydi...

Erdoğan-Gülen ittifakı sürüyordu.

Türk ordusunun darbe yapacağı söylentileri bir türlü bitmiyordu...

“Tarihi Yazarken Yaşamak” adlı kitabımda da geniş yer verdiğim söyleşi yayınlandığı zaman adeta bomba gibi patladı.

Dışişleri Bakanlığı, ABD Büyükelçisini çağırıp, "Türkiye’nin iç işlerine karışmayın" diye uyardı.


Jeffrey’le Çankaya sırtlarındaki konutunda yaptığım uzun söyleşide, Orta Doğu’da oynanan satrancı da uzun uzun konuşmuştum...

Aradan geçen 12 yılda, köprülerin altından, o kadar çok sular aktı ki!

Erdoğan tek adam oldu...

Türkiye’de “Demokrasi ve Laiklik “sözde kaldı.

Türkiye’yle ABD, tarihin en büyük krizine sürüklendi...

Avrupa’yla bütünleşme rüyası (Avrupa Birliği üyeliği) hayal oldu.

Türkiye’nin Batıyla tek güçlü bağı, Rus tehdidine karşı 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan, NATO’yla kaldı.

YPG/PYD’YE ASKERİ VE MALİ YARDIM SORUNU NE OLDU?

Gelelim krizin nasıl aşıldığına...

Birçok NATO ve AB zirvesini izledim.

Krizlerin sonunda, tarafların farklı yorumlayabileceği metinler ortaya çıkar.

Aksi takdirde kriz aşılamaz. Yani, şeytan ayrıntıdadır.

Erdoğan’ın vetoyu kaldırmasını sağlayan uzlaşma metninde de PKK, terör örgütü olarak ilan edildi ancak PKK zaten, uzun süredir ABD dahil NATO ülkelerinin terör örgütleri listesindedir.

Esas önemli sorun, Türkiye’nin PKK uzantısı olarak gördüğü YPG/PYD örgütleriydi.

Yani Erdoğan aslında dolaylı yoldan, Suriye’de IŞİD’le savaşırken YPG/PYD ile iş birliği yapan ABD’yle pazarlık yaptı.

Anlaşılan o ki uzlaşma metninde, YPG/PYD’ye mali ve askeri yardımın kesileceğine ilişkin bir madde yer almadı.

YPG/PYD’nin kurduğu "de facto" Kürt yönetimine de dokunulmadı bile...

Aslında sorun, Suriye Anayasası üzerinde anlaşma olmadan çözülemez.

Bunun için de ABD ve Rusya’nın anlaşması gerekecek.

Eğer Ukrayna savaşı biter ve iki süper güç anlaşırlarsa, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunsa da muhtemelen özerk bölgeler meşrulaştırılacak.

Peki, "Erdoğan pazarlıkla ne aldı?" derseniz,

Tabii ki  "NATO'ya meydan okuyor" havasıyla, iç politikada puan toplayacak...

Yine de Türkiye, bedeli ne olursa olsun PKK’yla savaşmaya devam edeceğini ABD ve müttefiklerine göstermiş oldu.

Bundan sonra, İsveç ve Finlandiya dahil, PKK’nın faaliyetlerine göz yuman müttefikler daha dikkatli olacaktır.

Biden’a gelince, "Türkiye’yi NATO’dan atalım" diyen Kongre üyelerine kulaklarını tıkadı.

Sonuçta, NATO zirvesindeki pazarlık, hem Türkiye’nin hâlâ, Batı ittifakı için önemli olduğunu gösterdi.

Hem de Türkiye’nin NATO’da kalarak gücünü koruyacağını kanıtladı.

En azından şimdilik!