Dünya çapında klasikler arasında ayrı bir yeri olan eseri “Sefiller”de, kız kardeşinin açlıktan ölmek üzere olan çocuklarını doyurmak için ekmek çalmaktan ve hapishaneden kaçmaya teşebbüs etmekten 19 yıl hapis cezası alan Jan Valjean’ın hikayesinden yola çıkarak Fransız Devrimi koşullarını, yoksul halkın ve işçi sınıfının yaşam mücadelesini tüm çıplaklığıyla ve adeta okurun ruhunu ele geçiren bir ustalıkla tasvir eder.
Meşhur olan bir diğer eseri Notre-Dame’ın Kamburu”nda ise iyi kalpli kambur Quasimodo'nun hikayesi üstünden 15. yüzyılın Paris’ini tüm yönleriyle anlatır.
Victor Hugo…
Eserlerindeki kahramanlar gibi güçlü bir karakterdir.
“Hayatın büyük acıları için cesaret, küçükleri için sabır ve günlük görevinizi zahmetli bir şekilde tamamladığınızda, huzur içinde uyuyun. Tanrı uyanıktır,” der.
"Hayatın en büyük mutluluğu sevildiğimize, kendimiz için sevildiğimize, daha doğrusu kendimize rağmen sevildiğimize inanmaktır," diyen de O’dur, "Geleceği yaratmak için hayal gibisi yoktur," diyen de…
*
Fransız yazar Victor Hugo, birçok kişi tarafından güçlü duyguları, sıradan insanların deneyimlerini yaratıcı bir tutkuyla ifade eden Fransız romantizminin en güçlü yazarı olarak kabul edilmektedir.
Onun hakkında günümüze kadar binlerce hatta on binlerce kez yazıldı, çizildi.
Eserleri onlarca kez filme alındı.
Onun yarattığı karakterlerle farklı nesiller tanıştı, kaynaştı.
Peki, insan olan Victor Hugo?
Seven, sevilen, ihanet eden, ihanete uğrayan insan olarak nasıl biriydi?
*
"Aşk bir ağaç gibidir: Kendi kendine büyür, varlığımızın derinliklerine kök salar ve harap olmuş bir kalbin üzerinde yeşermeye devam eder. Açıklanamaz gerçek şudur ki, ne kadar körse o kadar inatçıdır. Hiçbir zaman tamamen mantıksız olduğu zamandan daha güçlü değildir" diye yazar Notre-Dame’ın Kamburu’nda.
Aşk hakkında güçlü kelimelerle oluşturduğu kendine has üslubu etkileyicidir.
Bu üslubun ardında yaşanmışlıklardan süzülen gerçek duyguların etkisi mi var yoksa hayal gücünün sınırsız kabiliyetine mi yaslanıyor?
Biraz daha yakından bakıp görmeye çalışmakta fayda var.
*
Genç yaşta âşık olup ölüm ayırana kadar evli kalacağı Adèle Foucher ile birbirlerine yazdıkları mektuplardan anlıyoruz ki Victor Hugo genç yaşlarından itibaren güçlü duyguların sahibi, tutku dolu biri.
Hayatının aşkı Adèle için 1821’de yazdığı mektupta Victor Hugo şöyle sesleniyor:
“Canım benim,
Birbirini uzun zamandır arayan iki ruh, sonunda bulduklarında... kendileri gibi ateşli ve saf bir birliktelik... yeryüzünde başlar ve cennette sonsuza dek devam eder.
Bu birliktelik aşktır, gerçek aşktır... sevileni tanrılaştıran, yaşamı bağlılık ve tutkudan gelen ve uğruna en büyük fedakârlıkların en tatlı zevkler olduğu bir dindir.
Bana ilham verdiğiniz sevgi budur... Ruhunuz meleklerin saflığı ve tutkusuyla sevmek için yaratılmıştır; ama belki de sadece başka bir meleği sevebilir, bu durumda endişeyle titremeliyim.
Sonsuza dek seninim.”
*
15 Mart 1822 akşamında Adèle’ye gönderdiği mektup ise şöyle:
“Dün ve önceki gün geçirdiğim iki güzel akşamdan sonra, bu gece kesinlikle dışarı çıkmayacağım, burada evde oturup sana yazacağım. Ayrıca benim Adèle'im, benim sevimli ve tapılan Adèle'im, sana söylemeyeceğim neyim var? O Tanrım! iki gündür her an kendime böyle bir mutluluk rüya değil mi diye soruyorum. Bana öyle geliyor ki hissettiğim şey dünyaya ait değil. Bu bulutsuz cenneti henüz kavrayamıyorum.
Neye boyun eğdiğimi henüz bilmiyorsun Adèle. Ne yazık ki, kendim biliyor muyum? Zayıf olduğum için sakin olduğumu sanıyordum; kendimi umutsuzluğun tüm çılgınlıklarına hazırladığım için, cesur olduğumu düşündüm ve teslim oldum. Ah! Bırak kendimi alçakgönüllülükle ayaklarına atayım, sen ki sen çok büyük, çok hassas ve güçlüsün! Bağlılığımın son sınırının ancak canımı feda etmek olabileceğini düşünüyordum; ama sen, cömert aşkım, huzurunu benim için feda etmeye hazırdın.
…Doğadan gelen her hediyeyi alma ayrıcalığına sahipsin, hem metanete hem de gözyaşlarına sahipsin. Ah, Adèle, bu sözleri körü körüne hevesle karıştırma - sana olan hevesim tüm hayatım boyunca sürdü ve günden güne arttı. Bütün ruhum senin. Tüm varlığım senin olmasaydı, varlığımın uyumu kaybolurdu ve ben ölmüş olmalıyım - kaçınılmaz olarak ölmüştüm.
Bunlar benim düşüncelerimdi, Adèle, bana başka bir umutsuzluk umudu getirecek olan mektup geldiğinde. Beni seviyorsan, sevincimin ne olduğunu biliyorsun. Hissetmiş olabileceğini bildiğim şeyi tarif etmeyeceğim.
Adèle'ciğim, neden bunun neşeden başka sözü yok? İnsan konuşmasında böyle bir mutluluğu ifade edecek güç olmadığı için mi?
Kederli teslimiyetten sonsuz mutluluğa ani geçiş beni üzmüş gibiydi. Şimdi bile hâlâ kendimden geçiyorum ve bazen bu ilahi rüyadan aniden uyanmamak için titriyorum.
Ah, artık benimsin! Sonunda benimsin! Yakında - belki birkaç ay sonra meleğim kollarımda uyuyacak, kollarımda uyanacak ve orada yaşayacak. Her an tüm düşüncelerin, tüm bakışların benim için olacak; tüm düşüncelerim, tüm anlarım, tüm bakışlarım senin için olacak! Adèle'im!
Elveda meleğim, sevgili Adèle! Elveda! Saçlarını öpüp yatacağım. Hâlâ senden uzaktayım ama seni hayal edebiliyorum. Yakında belki de yanımda olacaksın. Hoşça kal; seni kucaklayan ve sana tapan kocanın hezeyanı için hem bu hayatta hem de öbüründe kusura bakma.”
*
Ünlü Fransız yazar Victor Hugo (1802-1885) ile Adèle Foucher (1803-1868) daha çocukken birbirlerini tanıyorlardı. İki aile, Hugo'lar ve Foucher'lar, doğumlarından önce yakın arkadaşlardı. Victor ve Adèle birlikte büyüdüler.
26 Nisan 1819'da 19 yaşındaki Victor ve 16 yaşındaki Adèle birbirlerine aşklarını ilan ettiler.
Daha cesur ve daha meraklı olan Adèle, bir gün Victor’a "Eminim sırlarınız vardır. Hepsinden büyük bir sırrınız yok mu?" diye sordu.
Victor, sıkılgan bir şekilde bir sırra sahip olduğunu kabul ettiğinde, Adèle neşeyle haykırdı: "Tıpkı benim gibi! Pekâlâ, şimdi gel, bana en büyük sırrını söyle, ben de sana benimkini anlatayım." "En büyük sırrım,” diye yanıtladı Victor, "seni seviyorum." Adèle, "Ve benim büyük sırrım da… seni sevdiğim" diye fısıldadı.
Flörtlerinin ilk yıllarında, annesi dışarıdayken, Adèle evden gizlice kaçıp hızla yolun sonuna doğru koşar ve onu kuytuda bekleyen Victor'u "kestane ağaçlarının altında" karşılamak için yarı aydınlık yolda ürkek adımlarla süzülürdü.
Her iki aile de birlikteliklerine karşı çıksa da çift evlenmeye kararlı bir şekilde gizlice nişanlandı.
Yaklaşık üç yıl boyunca gizlice mesajlaştılar, birbirlerine iki yüze yakın mektup gönderdiler.
Hugo'ya sadakatinin ödülü olarak Louis XVIII tarafından bir emekli maaşı vaat edilmesinden kısa bir süre sonra 12 Ekim 1822'de Katolik bir nikah eşliğinde evlendiler.
Victor'un erkek kardeşi Eugène Hugo da Adèle'i seviyordu ve bu ilişki onu büyük depresyona soktu.
İlk çocukları Leopold daha bebekken öldü. Ertesinde sırasıyla, Leopoldine, Charles, François Victor ve Adèle isimli dört çocukları oldu.
İlişkilerini yıpratacak kimi olaylar meydana gelse de evlilikleri Adèle'in 1868'deki ölümüne kadar sürdü.
*
İnsan yaşamı inişli çıkışlı: Başarılar ve başarısızlıklar, hayaller ve düş kırıklıkları iç içe; hiçbir şey mükemmel değil ama yaşamın içinden yaşama karşı mücadele etmek de insanı insan kılan özelliklerin başında geliyor.
Ne olursa olsun, sonu belli de olsa yaşamaya devam etmek…
Hugo, büyük eserlerin unutulmaz yazarıydı. Aşkı da ihaneti de yaşadı ve yaşattı.
Dahası, eşini, kızını ve iki oğlunu erken yaşlarında kaybetti. Annesiyle aynı ismi paylaşan en küçük çocuğu, kızı Adèle ise şizofreni hastasıydı.
Buna karşın eşsiz eserler yaratmaya ve insana, insani olana ilgisini ve inancını yitirmedi.
Onun yaşam öyküsü ve eserleri bize ne anlatır?
Üstüne düşünelim…
*
Hugo’nun kızı Adèle’nin de oldukça dokunaklı bir yaşam öyküsü var ve Adèle H.'nin Öyküsü (L'Histoire d'Adèle H.) ismiyle ünlü Fransız Yönetmen François Truffaut tarafından 1975’te filme çekildi.
Başrollerinde Isabelle Adjani, Bruce Robinson ve Sylvia Marriott'un oynadığı filmin senaryosu Truffaut, Jean Gruault ve Suzanne Schiffman’a ait.
Çekimleri Guernsey, Barbados ve Senegal'de gerçekleştirilen filmin senaryosu Adele Hugo'nun günlüklerine dayanıyor.
Film, yazar Victor Hugo'nun kızı Adèle Hugo'nun bir subaya duyduğu saplantılı karşılıksız aşkın onun çöküşüne yol açmasını konu alıyor.
İlgi duyarsanız izlemenizi tavsiye ederim.
*
Son olarak tabii ki “Sefiller” hem kitabı hem de film uyarlamalarını tekrar ziyaret etmek zihin açıcı ve ruh yumuşatıcı olacaktır.
İlk öneri, Yönetmen Bille August tarafından çekilen 1998 yapımı “Sefiller” uyarlaması. Filmde, ünlü oyuncular Liam Neeson, Geoffrey Rush ve Uma Thurman oynuyor.
İkinci öneri Fransız Josee Dayan tarafından yönetilen, başrollerinde Gerard Depardieu, Christian Clavier ve John Malkovich’in olduğu 2000 yılı yapımı, dört bölümlük mini dizi: “Sefiller” (Les Miserables).
Üçüncü öneri ise 2012 yapımı ve üç dalda Oscar ödülü kazanmış bir müzikal uyarlaması. Filmin yönetmeni Tom Hooper. Başrollerde Hugh Jackman, Russell Crowe ve Anne Hathaway var. Anne Hathaway’in 2013’te filmdeki oyunculuğu karşılığında “en iyi yardımcı kadın oyuncu” dalında Oscar ödülü kazandığını da belirtelim.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply