Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Mikrobiyolojinin Babası: Luis Pasteur

Alper Sezener

1822’de Fransa’nın Dole kentinde doğdu.

Babası, Napolyon ordusunda üstün cesaretiyle Onur Ödülü "Legion de Honour" alan bir astsubaydı. Fakat, Napolyon'un devrilmesiyle ordudan ayrılmak zorunda kaldı.

Aile geçimini sağlamak için dericilik yapmaya başladı. Yoksullukla geçen bir çocukluk yaşadı.

5 yaşındayken ailesi Arbois adlı bir Fransız kasabasına taşındı.

Çok çalışkan bir çocuk değildi; balık tutmak ve resim yapmakla ilgilendiği için dışarıda vakit geçirmeyi tercih ediyordu.

15 yaşındayken pastel ve yağlı boya kullanarak ailesinin portrelerini yaptığı bilinmektedir. Bu resimler daha sonra Paris'teki Pasteur Enstitüsü'ne taşınmıştır.

Pasteur, 17 yaşındayken Collège Royal de Besançon'a kaydoldu ve burada sanat lisansı aldı. Ancak 2 yıl sonra bilimlere ilgi duymaya başladı.

Başlangıçta öğretmenlerinin yönlendirmesiyle öğretmen olmaya karar verdi. Giriş sınavını kazanmasına rağmen, matematik, fizik ve kimyada çok eksiği olduğunu görünce derslere daha hazırlıklı başlamak için öğrenimine bir yıl ara verdi.

Hazırlıklarını tamamladıktan sonra, çalışmalarını devam ettirdi ve sanat lisansını aldığı aynı okulda fen bilimleri lisansını tamamladı.

Hayatı boyunca bilimsel çalışmalarına destek veren Marie Laurent (üniversite rektörünün kızıydı) ile 1849 yılında kimya profesörü olarak görev yaptığı Strasbourg Üniversitesi'nde tanıştı.

Fakat çok mutlu bir evlilik sürdüremedi. Beş çocuğundan üçünü küçük yaşlarında tifo nedeniyle yitirdi.

Oğlu Jean Baptiste yirmi yaşında iken 1871 Fransa-Prusya Savaşı'nda Almanlara esir düştü. Fransa yenilince cepheden genç askerler arasında oğlunu arayıp yaralı ve bitkin bir halde bulmayı başardı.

Yıllar sonra bilimsel başarıları nedeniyle Alman hükümeti tarafından verilen madalyayı kabul etmedi.

*

Pasteur, 1854-1857 yılları arasında Lille Üniversitesi'nde fen bilimleri fakültesi dekanı olarak çalıştı. Buradan, 1845'te yüksek lisansını, 1847'de de fen bilimleri doktorasını aldığı École Normale Supérieure'de bilimsel çalışmalar direktörü olarak çalışmaya devam etti.

Pasteur’ün çok çalışkan ve inatçı bir kişiliğe sahip olduğu bilinmektedir. Onun bilime olan tutkusu her şeyden önce geliyordu.

1862'de Paris'te bulaşıcı hastalıkları incelemek üzere Pasteur Enstitüsü'nü kurdu; bu enstitü şu anda Fransa'nın önde gelen biyomedikal araştırma merkezlerinden biridir.

Günümüzde dünya çapında 29 ülkede 32 tane Pasteur Enstitüsü bulunmaktadır.

*

1865 yılında ipek endüstrisi tehlikedeydi çünkü parazitler ipekböceklerini öldürüyordu. Pasteur ipekböceklerine bulaşan mikropları keşfetti ve böylece endüstrinin kurtarılmasına yardımcı oldu.

1868 yılında, ipekböceği çalışmalarının ortasında, sol tarafını kısmen işlevsiz hale getiren bir felç geçirdi.

Ertesinde büyük çabaları neticesinde hükümet onun için yeni bir laboratuvar inşa etmeyi, idari ve öğretim görevlerinden kurtarmayı ve enerjisini hastalıklarla ilgili çalışmalarda kullanabilmesi için ona emekli maaşı ve özel bir tazminat vermeyi kabul etti.

1867'den 1888'e ve 1893'ten 1895'e kadar Fen Fakültesi dekanı olarak görev yaptı; bu sıfatla 1887'de yeni kimya laboratuvarının açılışını yaptı.

1888'de biri kimya, diğeri fizyoloji veya tıp alanında olmak üzere iki Nobel Ödülü alan ilk kişi oldu.

Pasteur, 14 Temmuz 1895'te 72 yaşındayken Paris'teki evinde geçirdiği felç sonucu hayatını kaybetti.

İlk olarak Notre-Dame de Paris katedraline gömüldü. Ancak daha sonra, 1896 yılında Pasteur Enstitüsü'ndeki özel olarak inşa edilen mezarlığa nakledildi.

*

Tıbbi mikrobiyolojinin en önemli kurucularından biri olan Fransız kimyager ve mikrobiyolog Pasteur'ün bilim, teknoloji ve tıbba katkıları eşsizdir.

Moleküler asimetri çalışmalarına öncülük etmiş; mikroorganizmaların fermantasyona ve hastalıklara neden olduğunu keşfetmiş; pastörizasyon sürecini başlatmış, Fransa'da bira, şarap ve ipek endüstrilerini kurtarmış; şarbon ve kuduza karşı aşıları ve büyük miktarda penisilin üretmek için ilk yöntemlerden birini geliştirmiştir.

*

19. yüzyılda insanlar hastalıklara neden olan ve hastalıkların yayılmasını hızlandıran şeyin mikroplar olduğunun farkında değildi.

Örneğin basit bir biçimde mikropların yayılmasını engellemek için elleri yıkamanın şart olduğu bugün bize apaçık görünüyor olabilir ancak Pasteur'ün zamanında insanlar bu işlerin nasıl yürüdüğünün farkında değildi.

Hastalıkların mikrop teorisi Orta Çağ'dan beri vardı, ancak geniş çapta kabul görmemişti. Çiçek aşısı 19. yüzyılda Avrupa'da yaygın olmasına rağmen, bilim insanları ve doktorlar hala bunu tam olarak hastalığın neden ve nasıl gerçekleştiğini ya da aynı hastalığa neden olan “şeylerin” farklı hastalıklara nasıl uygulanacağını tam olarak anlamamışlardı.

Pasteur 1860 yılında mikroplar üzerinde çalışmaya başladığında işler değişti. Mikroplar ve hastalıklar arasındaki ilişki üzerine deneyler yapmaya başladı ve başta lohusa humması olmak üzere birçok hastalığın nedeni olan mikropların varlığını kesin olarak ortaya koydu.

*

Modern gıda endüstrisi sayesinde aşina olduğumuz pastörizasyonun da öncüsü, adından da anlaşılabileceği gibi Pasteur’dür.

Pastörizasyon, gıda ürünlerinin mikroptan arındırılması için kullanılan bir işlemdir. Pasteur mikroorganizmaların hastalığa neden olabileceğini fark ettikten sonra, mikropların gıda ürünlerine bulaşmasını önlemek için bir yol geliştirmesi gerektiğini düşünüyordu.

Araştırmaları sonucunda mikroorganizmaların bira, şarap ve süt gibi içeceklerin bozulmasına neden olduğunu saptadı.

Bu içeceklerin yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılarak her türlü bakterinin öldürüldüğü bir süreç geliştirdi.

Bu yöntem gıda endüstrisinin gelişmesinde devrim niteliğinde bir etki yaptı.

*

Pasteur hastalıkların nasıl ortaya çıktığını anladıktan sonra, o dönemde yaygın olan hastalıklar için birkaç farklı aşı üzerinde çalışmaya başladı. Buna kuduz da dahildi.

Kuduz aşısını oluşturmak için Pasteur bir grup tavşanı enfekte etti. Enfekte dokunun bir kısmını çıkardı, kuruttu ve sonra tavşanlara yeniden yerleştirdi.

Aşının temelindeki ana fikir budur: hastalığı kendisiyle savaşmak için kullanmak.

Aşı olduğunuzda, bağışıklık sisteminize belirli bir bakteriye benzeyen bir şey verilir, bu da gerçekten enfekte olması durumunda daha güçlü olmasına yardımcı olur.

Dolayısıyla, Pasteur bugünkü organik aşı biçimlerinin geliştirilmesine de öncülük etmiştir.

*

Pasteur üç erken aşı geliştirmiştir. Biri şarbona karşı koruma sağlamayı başarmıştır, diğeri kuduz enfeksiyonlarını durdurmuştur ve bir diğeri de tavuk kolerasını önlemiştir.

Aşı kavramına öncülük eden ve dünyanın ilk aşısı olan çiçek aşısını yaratan İngiliz doktor ve bilim insan Edward Jenner (1749-1823) ve Pasteur, aşıların hayat kurtarmadaki yadsınamaz faydalarını göstermişlerdir.

*

Bugün onu, hastalıkların nasıl yayıldığını anlamamıza yardımcı olan mikroskobik organizmalarla (bakteriler) ilgili çığır açan çalışmaları nedeniyle "Mikrobiyolojinin Babası" olarak tanıyoruz.

Fransa'nın dört bir yanında onun çalışmalarını onurlandıran pek çok heykel bulunmaktadır; bunlardan biri de Pasteur Enstitüsünde bulunan ve onu bir omzunun üzerinde mikroskopla otururken gösteren "Düşünür" adlı heykeldir.

Fransa’da yaklaşık 30 enstitü, çok sayıda okul, hastane, bina ve cadde onun adını taşımaktadır. Louis ayrıca Fransa'nın en yüksek nişanı olan Onur Lejyonu'nu da kazanmıştır.

31 Mart 1923 tarihli Time Dergisi “Pasteur'ün bilim üzerindeki etkisinin, Charles Darwin hariç, 19. ve 20. yüzyıllarda yaşamış diğer tüm bilim insanlarından daha büyük olduğu giderek daha açık hale gelmektedir” diye yazmıştır.

Bazıları Louis Pasteur'ün en büyük katkısının sadece ölümcül hastalıklar için tedaviler keşfetmek değil, aynı zamanda insanları hijyen uygulamaları yoluyla bu hastalıkları nasıl önleyebilecekleri konusunda eğitmek olduğunu söylemektedir ve bunda büyük haklılık payı vardır.