Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

SEDAT PEKER AHLAKÇILIĞIN SONUNU GETİREBİLECEK Mİ?

Bir dönem Sayın Peker’in “kara mizah” örnekleri üzerinden bir kitap hazırlamayı düşünmüştüm.

Türk edebiyatında “kara mizah” örneklerine rastlamak oldukça zordur.

İlginçtir ki gazete ilanlarında, röportajlarında, daha sonra sosyal medyada Sayın Peker adeta “kara mizah” örnekleri veren bir edebiyat ustası gibiydi.

Yazmak kısmet olmadı…

Bugün ise “kara mizah” türünü bir üst noktaya taşıyor.

Bir gazeteci, “Blöf yapıyor. Elinde belge falan yok" deyince bu gazetecinin çalıştığı gazetenin CEO'suna ait olduğu iddia edilen görüntülerini dakikalar içinde sosyal medyadan paylaşıveriyor.

Yetmiyor, bu iddiada bulunan gazeteciye de “Sana önümüzdeki hafta sonuna kadar süre veriyorum. Ya çıkıp televizyonda REİS SEDAT PEKER hakkında yanılmışım, özür diliyorum diyeceksin ya da 2015 Kıbrıs tatilinde yediğin haltları herkes izleyecek. Seçim senin!” deyiveriyor.

Gazeteci ahmakça çıkışının bedelini acı biçimde ödüyor.

Emekli olmaktan falan söz eden bir yazı yazıyor.

Film gibi…

Ben böyle bir hikâyesi olan, hatta benzer bir hikâyesi olan bir film izlemedim.

Sayın Peker “kara mizah” türüne yeni bir boyut getirdi.

Sadece bu mu?

Hayır!

Ahlak ile ahlakçılığın, ahlaklı ile ahlakçının ayırdına varmamızı sağlıyor.

Ahlaklı insan olduğu gibi görünür, inandığı gibi yaşar.

Ancak ahlakçı farklıdır.

Arkadan iş çevirir. Hani şu yayınlanan kasetteki gibi : ) Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için diyen üç sevişşörler gibi : )

Yukarıdaki gülme işaretlerini (en azından birini) bir yazımda kullanmayı istiyordum. Kısmet bugüneymiş.

Cuk oturdu : ) Bakın gene ihtiyaç oldu gülme işaretine.

Ahlakçının en büyük zaafı ahlaklı görünmektir. Savunduğu ahlak biçimini dayatırken, ahlaksız dediği şeyleri kendisinin gizlice yapmasını mübah görür.

Ahlaklı insan gerçektir.

Ahlakçı sahtedir.

Ahlaklı insanın prensipleri, ilkeleri vardır.

Ahlakçının prensipleri de yoktur, ilkeleri de.

Sedat Peker toplumda bilinen ama belgelenmeyen “ahlaksız ahlakçıları” teşhir edeceğinin sözünü veriyor. Ve bazı görüntüler paylaşıyor.

Görüntüler eğer isimleri verdiği kişilere ait değilse bir itiraz yükselirdi diye düşünüyorum. Zira bahsi geçen görüntüler sessiz kalınacak gibi değil.

Tüm bu şeylerden ve benzerlerinin gelmesi olası görüntülerden sonra toplumsal bir arınmanın önü açılabilir mi?

Ahlakçılık yerini ahlaka bırakabilir mi?

Acaba diyorum… Acaba … Sedat Peker ahlakçılığın sonunu getirebilecek mi?

Sanırım toplumumuzun geneli, “umarım getirir”den “inşallah getirir” parantezi içinde ahlakçılığın sonunun bir an önce gelmesini istiyordur.

Son söz büyük ustanın olsun.





SONAR ANKETİ VE KÜÇÜK BİR SORU

SONAR’ın anketinde 16,5 gibi devasa bir yüzde var. Kararsızlar, "cevap yok" diyenlerin toplamı.

Tüm anket şirketleri gibi SONAR da bu oranı dağıtmış.

Peki ama ya bu oran “dağıtılamazsa”.

Yani bu oran hatta daha fazlası 100 bin imza toplayarak cumhurbaşkanı adayı olacak bağımsız, partisiz bir adayın, yani kendi adaylarının beklentisi içindeyse.

Yani mevcut partilerden umutlarını kesmişlerse ve bunların dışında bir aday oyunu bozuverirse ?

Bu konuya farklı bakış açıları ile devam edeceğim.

Şimdilik bu sorular aklınızın bir köşesinde bulunsun.

Sadece sizin değil. Anket şirketlerinin de.




EKONOMİNİN DAHA KÖTÜYE GİDECEĞİNE DAİR ENDİŞLERİM ARTTI

Kur korumalı mevduat, kur korumalı bono derken…

"Allah’ım bizi koru" noktasına çok yakın gibiyiz.




İNTERNETTE RASTLADIM

İnternette dolaşırken enteresan şeylere rastlıyorum.

İlginç şeylere ve güzel şeylere.

Bunlardan sizleri de zaman zaman haberdar etmeye karar verdim. Köşemde “internette rastladım” diye bir bölüm açmaya karar verdim.

Umarım beğenirsiniz.

Bunlardan ilki; radyo tiyatrosu.

Çocukluğumda sülalemizden radyo tiyatrosunu dinleyenler olduğunu hatırlıyorum.

Sesleriyle oynayan ve dinleyeni radyo başına kilitleyen tiyatronun büyük ustaları…

Benim internette rastladığım ilk örneği ; Radyo Tiyatrosu - Geç Gelen Tanık - Agatha Christie

Daha epeyce varmış.

Radyo Tiyatrosu - Timsah – Dostoyevski

Radyo Tiyatrosu - Vadideki Zambak - Honoré de Balzac

Radyo Tiyatrosu - Sonbahar Fırtınası - Daphne Du Maurier

Pek çok seçenek. 

  

Metin ve Nevra Serezli, Zeki Alasya ve Metin Akpınar, Savaş Dinçer, Erhan Yazıcıoğlu, Zihni Küçümen, Bilge Zobu, Füsun Erbulak, Şükran Güngör, Yıldız Kenter… Nice nice ustaların sesinden tiyatro oyunu dinlemek…

Bu güzel deneyimi yaşamamışsanız ya da özlemişseniz girin internete ve bilgisayarınızın sesini biraz daha açın.