Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

HZ. MUHAMMED KARİKATÜRLERİNDEN CAMİ ÖNÜNDE DOMUZ PİŞİRMEYE İSLAMOFOBİNİN GELECEĞİ-2

Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “hakaret” kelimesi şöyle tanımlanıyor:

1- Onur kırma, onura dokunma.

2- Küçültücü söz veya davranış.

Türk Ceza Kanunu'nun “hakaret” başlıklı 125. maddesinde ise hakaretin oluşması ve cezai durumu gerektirmesi de şu biçimde ifade ediliyor:

Madde 125- (1) “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” 

Aynı maddenin 3/b fıkrasında, “Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı” yapılmasında ise “cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı” ifade edilmiş.

Bizde durum böyleyken hakaret konusunun çerçevesi ve cezai işlem gerektiren durumları Avrupa ülkelerinde çok sınırlanmıştır. Bunların örneklerini uzun uzadıya vermek istemiyorum. Ancak özetle şunu söyleyebilirim, orada durum Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar “özgür çerçeveye” sahip.

Bu bilgiler ışında “hakaret” kavramı, bizim kültürel altyapımız ve kanuni düzenlerimiz ile köşeli bir yapıdayken, Avrupalıların algı biçimleri daha geniş ve esnek yapıya sahip.

Bunu görmek ise empatiyi kolaylaştırarak bizi anlamak ve anlaşılmak parantezi için makul bir tartışma ortamında konumlandırıyor.

Krize neden olan karikatürleri çizenler hiç şüphesiz (kendileri de ifade ettiler) “İslam karşıtı”, “Müslüman olmayan” kimselerdi.

Onlar, İslam dinine mensup olmayanlar, Hz. Muhammed’in karikatürünü çizerlerken neden bu kadar öfkeliler? Neden İslam’a ve onun peygamberine karşı bu denli tavırlılar? Geert Wilders, neden Kur'an’dan bazı ayetlerin çıkartılmasını istiyor?

Sanırım bu soruların cevabını daha önce aramadığımız ve sadece öfke temelli savunma mekanizması geliştirdiğimiz için, zaman zaman “karikatür krizi” temelindeki kutsal ve dini motiflere karşı hakaretler devam ediyor. Bu devam üzerinden radikalleşmenin daha da derinleşmeyle adeta sistematik biçimde güçlenmesi teşvik ediliyor.

Yukarıdaki soruları cevaplamadığımız, çözüm üretemediğimiz müddetçe bu konu da Müslüman dünyanın yumuşak karnı olacak. Ne zaman inançlı insanlar tahrik edilmek, kullanılmak istense, daha önce etkisi test edilen/istenilen sonuçlar alınan bu konu kullanılmaya devam edecek.

O halde İslamofobi ile sahici bir mücadele için yukarıdaki sorulara ve onların benzerlerine cevap vermek/cevap bulmak ile mükellefiz.

Hicvetmek için bazen “karikatür çizeriz”, bazen de hicvedeceğimiz konuyu “sözlerimizle karikatürize ederiz”.

İşte bu, insanları öfkelendiren ve eninde sonunda konunun buraya bağlandığı ve daha güçlü biçimde bağlanacağı yer.

Hadi yüreklice, empati yaparak, aklın ve ilmin ışığında bir de konuyu onlar açısından değerlendirelim. Bunu da yazının başlangıcında da yer alan, Kur'an’ın, ona inanlara verdiği öğüt ışığında yapalım; "İyilikle kötülük bir olmaz, sen (kötülüğü) en güzel bir tutumla karşıla" (Fussilet, 34).

Kur'an-ı Kerim, ona yüz çevirenleri tanımlarken Müddesir Suresi'nin 50 ve 51. ayetlerinde; “Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; aslandan korkup kaçmışlar” (Müddesir 50-51) ve Araf Suresi’nde “Onlar, kendisinden sakındırıldıkları şeyi yapmakta ısrar edip başkaldırınca onlara, aşağılık maymunlar olunuz, dedik” (Araf 166) diye tanımlıyordu.

Bu örnekleri vermemin nedeni çok açık. İşte onlar Kur'an’ın bu ve benzeri ifadelerinden haberdarlar. Konu mutlaka ve mutlaka buraya dayanacak.

Perşembe günü Kur'an’a saldıranların mantığı üzerinden konuyu değerlendirmeye devam edeceğim.





VE KILIÇDAROĞLU'NU PARANTAZE ALDILAR...

Kemal Kılıçdaroğlu, öğrencilere, faizli Kredi Yurtlar Kurumu borçlarını ödememe çağrısı yapmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bu çağrıdan hemen sonra  faizlerin silindiğini açıklamıştı.
 
Kılıçdaroğlu, “Ben söyledim yaptı” dedi.

Şimdi de CHP'nin çiftçilere tarımsal sulamada ücretsiz elektrik verilmesi kapsamında kurulması planlanan güneş enerjisi santrali sistemine, MHP destek verdi.

Kılıçdaroğlu'nu “parlatma operasyonu”na MHP de katıldı.





AK Parti ve MHP'nin bile desteklediği, “her söylediği şeyi hayata geçirdikleri” CHP liderini Millet İttifakı desteklemezse çok ayıp olmaz mı?

İzlemeye devam edelim...





EZİDİLER YUNANİSTAN'DA EZİLİYOR

İki hafta önce Yunanistan'a ulaşan 120 Ezidi, Ezidilerin barındığı kampa “yer yok” gerekçesi ile alınmamış. Onlara Afgan mültecilerin barındığı kampta kalabilecekleri söylenmiş.

Fakat Ezidiler, Afganlarla aynı kampta kalamayacaklarını söylemişler. İki haftadır sokakta yatıyorlar.





Düşünsenize...

Mülteci olarak gittikleri ülkelere, beraberlerinde düşmanlıklarını da götürüyorlar.

Nefretlerini...

Orta Doğu yaşam tarzlarını...

Sonra da Batı bunları aralarında istemediğinde, Batı'yı suçluyoruz.

Sanırım tek suçlu Batı kültürü değil.

Herkes biraz ya da çok ilkel dürtüleri, kalıpları ve anlayışları ile var olmaya çalışıyor. Doğulusu da Batılısı da...





BAŞARI KAVRAMINA DAİR EN SEVDİĞİM TANIM

“Başarı; çok ve sık gülmek, çocukların sevgisini ve akıllı insanların saygısını kazanmak, içtenlikli eleştirilerin kıymetini anlamak ve kötü arkadaşların yoldan çıkarma girişimlerine dayanabilmek, güzeli anlamak, başkalarında en iyiyi bulmak, sağlıklı bir çocukla, güzel bir bahçe ya da saygın bir sosyal durumla biraz daha iyi bir dünya bırakabilmek, hatta bir tek kişi bile olsa, birilerinin siz yaşadığınız için daha rahat nefes aldığını bilmektir.”

Tanım, Amerikalı yazar Ralph Waldo Emerson'a ait.