Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

ÖZEL YAŞAM DURUMLARINDA SEKS

Cinsel yaşamı önemli ölçüde etkileyebilecek birçok özel durum vardır. Cinselliğe etkisi olabilecek yaşam durumları cinsellikten zevk alınamayacağı anlamına gelmez, sadece bazı sınırlamaların kabul edilmesi ve cinsel yaşamın bunlara göre uyarlanması gerektiği anlamına gelir. Böylece bireyler hangi cinsel davranışlara katılabildikleri veya vücutlarının hangi duyumları deneyimleyebildiği önemli olmaksızın hem fiziksel hem de duygusal zevk alabilirler.

GEBELİK VE SEKS

Çiftlerin gebelikte karşılaştıkları hem psikolojik hem de fiziksel birçok zorluk vardır, ancak bu zorlukların seksten zevk almalarını engellemesi gerekmez, sadece kendilerini yeni koşullara uyarlamaları yeterlidir. Gebelik döneminde çiftlerin karşılaşabileceği zorluklardan biri, cinsel ilişki sırasında bebeğin zarar görebileceği ile ilgili endişedir. Normal şartlar altında gebelikte cinsel ilişkiye girmek ve orgazm olmak bebeğe hiçbir şekilde zarar vermez. Aslında, bebek orgazm sırasında annenin kan dolaşımına salınan endorfinlerin hücumundan zevk alacaktır.

Geçmişte bazı doktorlar, rahim kasılmalarını ve oksitosin hormonunun salınımını içerdiğinden hamile olan kadınların orgazm olmaması gerektiğine inanıyorlardı. Ancak artık özel bir tıbbi engel olmadığı sürece kadınların gebelik boyunca herhangi bir endişe duymadan orgazmlarının tadını çıkarabilecekleri bilinmektedir. Gebelik sırasında, pelvik bölgeye kan akışında artış olur, bu da cinsel organlardaki hassasiyeti ve uyarılmayı artırabilir ve sonuç olarak kadının kolayca uyarılmasına ve orgazmdan zevk almasına yardımcı olabilir.

Gebelikte karşılaşılacak bir zorluk, seks için pozisyon almaktır. Hamileler sınırlı hareket kabiliyetine ve tabii ki çıkıntılı bir karına sahiptir. Bu nedenle çiftin en uygun pozisyonu bulmak için denemeler yapması gerekir. Doğumdan sonra cinsellik için kadının vücudunun iyileşmesi gerekecektir ve her kadın için zamanlama farklıdır. Çift bu zamanı aralarındaki duygusal bağı güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirebilirler ve cinselliği penis vajina birlikteliği olmadan da sürdürebilirler.

YAŞLANMA VE SEKS

Yaşlanmanın cinsellik üzerindeki etkileri hem psikolojik hem de fizyolojiktir. İlerleyen yaşlarda bireyler seksin tamamen hayatlarından çıkmasına izin vermek yerine, değişikliklere uyum sağlamayı öğrenmelidirler. Cinsel olarak ne kadar aktif olurlarsa, o kadar sağlıklı kalmaları ve bedenlerindeki değişikliklere psikolojik olarak ne kadar uyum sağlarlarsa cinsellikten zevk almaya devam etmeleri mümkün olur.

Bu dönemde karşılaşabilecek başlıca psikolojik engellerden biri, yaşlıların cinsel olmaması gerektiğine dair yanlış inançtır. Pek çok insan, seksin yalnızca üreme çağındaki gençler için olduğu fikrine sahiptir. Bu inanca sahip olmayan kişiler bile, başkalarının ne düşündüğü konusunda endişeli olabilirler ve artık cinsel olmadıklarına dair diğer insanların beklentileri tarafından engellenmiş hissedebilirler.

Diğer bir yaygın psikolojik engel, bedeninin değişmesinin beden imajı üzerindeki olumsuz etkidir. İleri yaşlardaki kişiler bedenlerini ve cinsel organlarını güzel ve çekici bulmama eğilimindedirler. Ancak yaşın verdiği gelişimsel özellikleri kabul ederek olumlu bir tavırla yaşlanmak, çekicilik kavramını yeniden tanımlamayı sağlar. Ayrıca seksin kişinin nasıl göründüğüyle ilgili olmadığını, öncelikle zevk ve iyi hissetmekle ilgili olduğunu ve buna her yaşta herkesin yaşta hakkı olduğunu bilmek, cinsellikten her yaşa uygun şekilde zevk almayı sağlar.

Yaşlanma, seks için birçok fiziksel engel de sunabilir ve genel sağlığın cinsellik üzerinde önemli bir etkisi vardır. Sırtınız ağrıyorsa, kolayca yorulursanız veya bir zamanlar olduğundan daha az esnek hissediyorsanız, gençken zevk aldığınız bazı cinsel aktiviteleri yapamayabilirsiniz. Ancak erotik ve şehvetli zevkin yanı sıra fiziksel ve duygusal yakınlık her zaman bir şekilde mevcuttur. Bir zamanlar sahip olduğunuz aynı güce veya çevikliğe veya aynı cinsel tepki yoğunluğuna sahip olmayabilirsiniz; ama yine de zevk vermeye ve almaya muktedir bir bedeniniz, sevgiyi alıp vermeye muktedir kalbiniz olduğunu unutmayın. Bundan en iyi şekilde yararlanmak için, yaşlandıkça sekse daha fazla zaman ayırmak gerekebilir. Cinsel ilişki olmadan cinsel ihtiyaçlar karşılanabilir. Bazı çiftler yaşlandıkça okşama ve öpüşmenin mükemmel derecede tatmin edici olduğunu fark eder. Çiftler kalplerinin ve bedenlerinin sesini dinleyerek herhangi bir özel cinsel davranış veya duyumla ilgili değil, öncelikle zevk ve samimiyetle cinselliği yaşayabilirler.

ERKEKLERDE YAŞLANMA

Erkekler yaşlandıkça testosteron seviyeleri düşer. Bu, cinsel isteğin yanı sıra ereksiyon olma ve sürdürme yeteneğini de etkiler. Tıbbi bir sorun olmadıkça, yine de ereksiyon olabilirler, ancak eskisi kadar sert ve uzun süreli olmayabilir. Bazı erkekler için bu çok cesaret kırıcı olabilir. Bu değişikliklerle çeşitli şekillerde başa çıkabilirsiniz. Bazı erkekler proaktiftir, uyarılma ve ereksiyon konusunda onlara yardımcı olmak için ellerinden gelen her şeyi denerler. Sertleşmeye yardımcı ilaçlar almak genellikle yardımcı olur. Bazı erkekler seksten tamamen vazgeçerler ve eskisi gibi yaşayamazlarsa hiç yaşamamayı tercih ederler. Bazıları ise daha fazla sabır gösterirler ve kendilerine uyanmak ve yapabilecekleri ereksiyonların tadını çıkarmak için ihtiyaç duydukları zamanı verirler. Yaşlanma, erkeklere cinsel açıdan bazı faydalar da sağlar. Daha fazla boşalma kontrolüne sahip oldukları için cinsel ilişkiyi daha uzun sürdürebilirler.

KADINLARDA YAŞLANMA

Menopoz, bir kadının hayatındaki normal bir değişikliktir. Genellikle “yaşam değişikliği” olarak adlandırılır. Perimenopoz (menopoza kadar geçen süre) sırasında, kadının vücudu yavaş yavaş östrojen ve progesteron hormonlarını azaltır. Bu tipik olarak kırk beş ile elli beş yaşları arasında başlar. Menopoza yaklaştıkça bu biyolojik değişikliklerle ilgili semptomları olabilir. Menopoz döneminde kadının vücudunda bazı fiziksel değişiklikler olur. En büyük değişiklik ise yumurtalıklarda yumurta üretiminin durmasıyla âdetin kesilmesi ve doğurganlık özelliğinin sona ermesidir.

Menopoz döneminde değişen hormon seviyeleri belli bir miktarda cinsel istek kaybına neden olsa da aslında cinsel isteğin azalmasına etki eden en önemli faktör kadınların menopoza ilişkin olumsuz algılarının yol açtığı psikolojik nedenlerdir. Bu dönemde olduğu düşünülen cinsel istek azalması, vücutta gerçekleşen biyolojik değişikliklerden çok, kadınların menopozu bir hastalık olarak görmeleri ve her şeyin bittiği şeklindeki yanlış inanışları yüzünden “eksik kadınlık, değersizlik, hastalıklı olma” gibi duyguların hâkim olduğu depresyon ya da anksiyete belirtileri nedeniyle ortaya çıkar. Bu ruh hali içindeki kadının kendini kadın gibi değil, hasta gibi hissederek cinsel çekiciliğinin kalmadığını düşünmesi, partneri tarafından beğenilmeme kaygısı, cinselliği haz alacağı bir deneyim yerine, görev olarak görmesi hem kendisini hem de partnerini cinsellikten uzaklaştırabilir.

Kadınlar yaşlandıkça, vajina duvarları elastikiyetini ve labia dolgunluğunu kaybeder, vajinal kuruluk ve uyarılmada zorluk gibi sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Vajinada doğal kayganlaşmanın azalması cinsel ilişkiyi ağrılı hale getirebilir. Bu sorun kayganlaştırıcı ürünlerin kullanımıyla kolayca giderilebilir. Genital ve erojen bölge uyarımına karşı daha az erotik tepki verecekleri için daha fazla uyarıma ihtiyaç olabilir. Bunun için de vibratör kullanımı son derece etkili uyarımlar sağlayacak bir çözümdür. Ek olarak, yaşlandıkça pelvik taban kaslarının zayıflaması muhtemeldir. Kegel egzersizleri, pelvik taban kaslarının güçlenmesini sağlayacaktır.

Çoğu kişi, cinselliği cinsel organların birleşmesinden ibaret algılar, cinsel birleşme ve orgazma odaklanır, süreci değil, hedefi önemser. Oysa, dokunmak, öpüşmek gibi birçok cinsel temas, süre sınırı olmayan bir haz kaynağı iken, cinsel birleşme dakikalarla, boşalma veya orgazm ise saniyelerle sınırlı bir haz üretir. Menopoz dönemindeki cinsel isteksizliğin temelinde de cinselliği, cinsel birleşme ve orgazma indirgeyen bu anlayış vardır. Kadın menopozun elinden alıp götürdüğünü sandığı kadınlığına yas tutarken bir yandan da hormonlarının yol açtığı vajinal kuruluk nedeniyle ağrılı cinsel birleşme deneyimleri yaşarken, yalnızca cinsel birleşeme olarak gördüğü cinsel hayatından soğur. Menopoz döneminde kadının cinselliği haz alıp vererek yaşamaya devam edebilmesinin yolu beş duyuyla sevişmekten geçer ve bu konuda partnerine de önemli bir rol düşer.

Yaşlanma kadınlar için de cinsel açıdan bazı avantajlar sağlar. Menopoz döneminde doğurganlığın sona ermesi, hamile kalma endişesi olmadan ve doğum kontrol yöntemleriyle uğraşmadan özgürce seks yapabilme avantajı sağlar. Kadının hamile kalma riski olmadan cinselliği yaşayabilmesi cinsel isteğini arttırıcı ve orgazm olmasını kolaylaştırıcı bir etki yaratır. Ayrıca, kadının iş, kariyer, aile, çocuklar gibi konularda belirli bir yaşam olgunluğuna erişmiş olması, sorumluluklarının ve kaygılarının azalması, kendine ve cinselliğe odaklanabilmesine olanak verir ve cinsellikten daha çok haz almasını sağlar.

KRONİK HASTALIKLAR VE SEKS

Kronik hastalıklarda erken teşhis ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi sayesinde hastaların yaşam süresinin uzaması konusunda önemli adımlar atılmıştır. Ancak hastalıkla mücadelede, yalnızca hastanın yaşamını kurtarmak değil, yaşam kalitesini arttırmak da önemli bir gerekliliktir. Yaşam kalitesi, kişinin ruhsal, fiziksel ve cinsel sağlığının iyi olmasıyla en üst düzeye çıkabilir. Dolayısıyla kronik hastalık nedeniyle düşen yaşam kalitesinin yükseltilmesi için kişinin ruhsal ve cinsel yaşamının tatmin edici ve mutlu edici olması büyük önem taşır. Bu açıdan bakıldığında cinselliğin sürdürülmesi sağlıklı kişilerde olduğu gibi kronik hastalıkları olanlarda da önemli bir konudur.

Kronik hastalıkları olanların karşılaştıkları cinsel sorunlar, yaşanan anksiyete ve depresyonun bir sonucu olabileceği gibi sürekli ilaç kullanımının ya da uygulanan diğer tedavi yöntemlerinin yan etkileriyle ortaya çıkan cinsel işlev bozuklukları da olabilir. Bu dönemde cinsel isteğin azalması ya da tamamen kaybolması sık rastlanan bir durumdur. Bunun birincil nedeni ölüm korkusu, gelecek kaygısı ve tedavinin verdiği rahatsızlıkların kişiyi hem fiziksel hem de ruhsal açıdan yıpratarak cinselliği düşünemeyecek hâle getirmesidir. Ayrıca kullanılan ilaçlar, uygulanan tedavi yöntemleri, nörolojik, endokrinolojik, iskelet ve kas sistemlerine bağlı değişiklikler, özellikle kanser hastalarında kemoterapi ve radyoterapi gibi uygulamalar, bulantı, kusma, iştahsızlık, hâlsizlik, yorgunluk gibi çok sayıda fiziksel rahatsızlığın yanı sıra hormon düzeyinde değişikliklere neden olarak, cinsel arzu ve ilgide azalmaya yol açabilir. Hastalık yüzünden kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığının bozulması ve vücudundaki değişiklikler sonucunda oluşan olumsuz beden algısı, benlik saygısını da olumsuz etkiler. Cinsel kimlik üzerinde doğrudan etkisi olan beden algısı ve benlik saygısı, cinsel işlev ile fiziksel ve duygusal bir etkileşim içindedir. Kişinin vücudunu beğenmemesi, hatta vücudundan utanması, kendini özürlü gibi hissetmesi, cinsel çekiciliğini kaybettiğini düşünmesi, cinsellikten uzaklaşmasına neden olabilir.

Uygulanan tedavilerin yan etkileri kadınlarda âdet kesilmesine veya düzensizliğine yol açarak erken menopoz belirtilerine neden olabilir. Bunun sonucunda vajinada incelme, doku esnekliğinin azalması ve vajinal kuruluk nedeniyle cinsel ilişki sırasında ağrı, cinsel isteksizlik ve orgazm olamama gibi cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilir. Erkeklerde ise sürekli kullanılan ilaçlar ve bazı tedavi yöntemleri cinsel isteksizlik, erken boşalma ve sertleşme sorunlarına yol açabilir.

Kronik hastalıkların tedavi edilmesine odaklanılması nedeniyle cinsel işlevlerin sürdürülmesi ve cinsel bozukluklar çoğunlukla göz ardı edilir. Ayrıca hastalar ve eşleri bu süreçte cinsellik konusunu gündeme getirmekten çekinirler. Kronik hastalığı olan kişilerin sevgiye, anlayışa, güvene, merhamete ve değer görmeye ihtiyaçları çok daha fazladır. Bu durumdaki bir kişi, hastalığın bedeninde oluşturduğu tüm değişikliklerden sonra, eşinin onu sevmeye, çekici bulmaya devam edip etmediğini bilmek ve daha önemlisi bunu ondan duymak ister. Yaşadığı cinsel isteksizlik yüzünden eşinin ondan uzaklaşacağını ve onu aldatabileceğini düşünür. Çiftin içinde bulunduğu ruhsal durum aralarındaki duygusal ve cinsel bağı zedeleyebilir.

Kronik hastalığı olan kişinin eşi için de durum hiç kolay değildir. Eşini kaybetme korkusu, tedavi sürecinde yaşanan zorluklar, eşinin üzüldüğünü ve acı çektiğini görmek onun da psikolojisini bozar. Kendisi bu zor durumla baş etmeye çalışırken, eşini destekleme konusunda zorlanabilir ve depresyon, anksiyete ya da panik atak gibi ruhsal sorunlar yaşayabilir. Cinsellik açısından da eşinin bedeninde meydana gelen değişikliklere uyum sağlaması zaman alabilir. Cinsel ilişkiye hazır olmadığını veya seksin eşine zarar vereceğini düşündüğü ya da artık onu çekici bulmadığı için cinsel isteksizlik yaşayabilir. Bu nedenle hem psikolojik hem de cinsel desteğe ihtiyaç duyabilecekleri için cinsel terapi almaları gerekebilir. Böylece cinselliğin yalnızca cinsel birleşmeden ibaret olmadığının farkında olarak, birbirlerine dokunarak, birlikte fanteziler kurarak ve mastürbasyon yaparak cinsel yaşamlarına devam edebilirler.

KISIRLIK VE SEKS

Kısırlık (infertilite), yani çocuk sahibi olamama hem bireysel hem de toplumsal sonuçları olan bir sağlık sorunudur. Kısırlık, kişide yol açtığı suçluluk, yetersizlik, değersizlik, öfke, kızgınlık, utanç, umutsuzluk ve keder gibi duygularla kişiyi psikolojik açıdan son derece sarsıcı bir şekilde etkilemesinin yanı sıra, toplumsal olarak da anne-baba olmanın evliliğin gereklerinden olarak görülmesi nedeniyle çocuk sahibi olamama yaşamı altüst eden bir sorundur. Bu sorun, sağlıklı bir insanın bütünleyici ve ayrılmaz bir parçası, yaşam kalitesinin de önemli belirleyicilerinden biri olan cinselliği de olumsuz etkiler.

Cinsellik, nörokimyasal, nörofizyolojik ve psikolojik süreçlerin karşılıklı etkileşiminin sonucu olan yaşamsal bir işlevdir. Fiziksel ve ruhsal faktörler cinsel yaşamı belirgin şekilde etkilediği gibi, cinsellikle ilgili sorunlar da kişiyi hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumsuz etkileyebilir. Kısırlık da fizyolojik ve psikolojik pek çok faktöre bağlı olabilen, psikososyal ve psikoseksüel sonuçları olan bir sorundur. Anne ve baba olma, kadınlığın ve erkekliğin bir kanıtı gibi görüldüğünden kısırlık, kişinin psikolojisinin, evlilik ilişkisinin ve cinsel yaşamının bozulmasına yol açan çok yönlü bir yaşam krizidir.

Kısırlık üreme işlevinde yaşanan bir sorun olmanın ötesine geçerek, kişinin benlik saygısında azalma, yetersizlik ve suçluluk duygularını yoğun bir şekilde hissetmesine neden olarak kişinin iç dünyasında önemli sorunlar ortaya çıkarabilir. Bir yandan kısırlığın yarattığı psikolojik sorunlar, diğer yandan tedavi için uygulanan yöntemler, kişinin ve çiftin fiziksel ve duygusal enerjisini tüketerek cinsel işlev bozukluklarına ve çift ilişkisinin bozulmasına yol açabilir. Kısırlık çiftin yaşamlarının tüm alanlarını ihmal ederek yalnızca tedavi üzerine yoğunlaşmasına, bunun sonucunda da aile ve çevreleriyle ilişkilerden uzaklaşmalarına neden olarak sosyal yaşamlarını da bozabilir.

Kısırlık kadınlar ve erkeklerde farklı duygusal tepkiler ortaya çıkarır. Kısırlığın neden olduğu psikolojik baskıdan kadınlar erkeklerden daha fazla etkilenir ve kadınlarda kısırlığa bağlı depresyon, anksiyete görülme sıklığı ve psikolojik semptomların şiddeti erkeklere göre daha çoktur. Bunun nedeni kısır bir kadının eşi ve ailesi tarafından suçlu görülmesi küçümsenmesi, yok sayılması, hatta evliliğin sonlandırılmasıdır.

Kısırlık, çifti cinsel açıdan da olumsuz etkileyen bir sorundur. Kısırlık tedavisinin uzun süreli olması çiftin cinsel yaşamını olağan akışının dışına çıkararak olumsuz etkileyebilir. Tedavi sürecinde, cinsel birlikteliğin döllenmeye uygun zamanlarda planlı bir eylem olarak yapılması, çiftin belli pozisyonlara yönlendirilmesi, cinselliği sadece çocuk sahibi olmak için bir görev gibi görmelerine neden olabilir. Yapılan testler, fiziksel muayene ya da ameliyatlar çiftin cinselliklerini gözlem ve baskı altında hissetmelerine neden olabilir ve bu yüzden yaşadıkları stres cinsel isteklerinin azalmasına yol açabilir. Ayrıca kısır olan kişi duygusal olarak hissettiği yetersizlik ve eksiklik yüzünden kendini cinsel olarak da yetersiz hissedebilir. Bunun sonucunda cinselliğe ilgisi ve cinsellikten aldığı haz azalabilir ya da tamamen kaybolabilir. Bu durum erkeklerde erken boşalma ya da sertleşme sorunlarına neden olabilir. Kadınlarda da cinsel istek kaybı, cinsel uyarılmanın gerçekleşmemesi, orgazm olamama ve vajinismus sorunlarını beraberinde getirebilir. Özellikle kısırlık tedavisinin birden çok kez tekrarlandığı çiftlerde olumsuz sonuçların şiddeti ve süresinde artış söz konusudur.

Toplumumuzda kısırlık konusunda pek çok yanlış inanışa sahip olunması ve cinselliğin tabu olarak görülmesi nedeniyle çoğu zaman çiftler bu kriz sürecini kolayca atlamazlar. Bunun sonucunda da psikolojik ve cinsel sorunları daha şiddetli yaşarlar. Tedavinin süresi, şekli, kişilik özellikleri, uyum süreçleri, destek sistemleri gibi faktörler kısırlıkla ilgili olarak yaşanan psikolojik ve cinsel sorunların kapsamını belirler. Bu süreçte karşılaşılan anksiyete, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar ve cinsel işlev bozuklukları, gebelik olasılığını azaltarak kısırlık tedavisini olumsuz etkileyebilir ve çiftin bir kısırdöngü içinde hapsolmasına neden olabilir. Bu nedenle çiftlerin kısırlığın tedavisi sürecinde ruhsal ve cinsel sorunlarla baş edebilmeleri için mutlaka çift terapisi ve cinsel terapi de almaları gereklidir.

KANSER VE SEKS

Kanser hastalarında genellikle hastalığın tedavi edilmesine odaklanılması nedeniyle cinsel fonksiyonların sürdürülmesi ve cinsel bozukluklar çoğunlukla göz ardı edilir. Bunun bir nedeni de hastaların ve eşlerinin bu süreçte cinsellik konusunu gündeme getirmekten çekinmeleridir. Meme kanseri olan kadınların sevgiye, anlayışa, güvene, merhamet ve değer görmeye ihtiyaçları çok daha fazladır. Kadın, hastalığın bedeninde oluşturduğu tüm değişikliklerden sonra, eşinin onu sevmeye, çekici bulmaya devam edip etmediğini bilmek ve daha önemlisi bunu ondan duymak ister. Yaşadığı cinsel isteksizlik nedeniyle eşinin ondan uzaklaşacağını ve onu aldatabileceğini düşünür.

Çiftin içinde bulunduğu psikoloji aralarındaki duygusal ve cinsel bağı zedeleyebilir. Bu nedenle hem psikolojik hem de cinsel desteğe ihtiyaç duyabilirler. Bunun için kanser tedavisi sırasında ve sonrasında cinsel danışmanlık almaları iyi olacaktır. Cinsellik yalnızca cinsel birleşmeden ibaret olmadığı için, birbirlerine dokunarak, birlikte fanteziler kurarak ve mastürbasyon yaparak doyurucu bir cinsellik yaşayabileceklerine odaklanarak cinsel yaşamlarına devam edebilirler. Düzenli bir cinsel yaşamın, hastalık sürecine olumlu etkisi olur. Bu sayede kadının, eşinin onu beğenmemesi ve sevmemesi ile ilgili kaygıları geçer, kendine güveni artar, hayata bakışı ve hastalığına yaklaşımı değiştirir. Hastaların ve eşlerinin hastalık konusunda ve cinselliklerinin nasıl etkilendiği ile ilgili konuşmaları, kaygılarını paylaşmaları çok önemlidir.