Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

BİRİKTİRME BOZUKLUĞU VE ÇÖP EV SENDROMU

Biriktirme bozukluğu ya da istifçilik, kişilerin değersiz, kullanılmayan nesneleri ve eşyaları biriktirmeleri olarak tanımlanabilir. Biriktirme bozukluğu olan çoğu insanın “bilinçdışı aktarım yaptıkları ve duygusal anlamlar yükledikleri” nesnelere karşı çok güçlü bir duygusal bağı vardır. Bir şeyleri elden çıkarma girişimleri, çoğu zaman bunaltıcı hissedebilen çok güçlü duygular uyandırır, bu nedenle kişi, genellikle neyin atılabileceği konusunda karar vermekten kaçınır. Çoğu zaman biriktirilen şeylerin çoğunun maddi değeri azdır veya hiç yoktur, genellikle çöptür. Kişi, duygusal nedenlerle veya nesnelerin güzel veya kullanışlı göründüğünü hissetmek gibi diğer insanlar için açık olmayan nedenlerle nesneleri saklayabilir. 

 

BİRİKTİRME BOZUKLUĞU KİMLERDE GÖRÜLÜR? 

Bu kişiler genellikle yalnız yaşayan bekâr kişilerdir, aile veya arkadaşlarıyla zayıf ilişkileri vardır. Çoğunlukla ailelerinde de biriktirme öyküsü vardır. Ayrıca boşanma veya sevilen birinin ölümü gibi stresli veya travmatik yaşam olaylarıyla başa çıkmakta zorlanan kişilerdir. “Bir gün buna ihtiyacım olabilir” veya “Bunu alırsam beni mutlu eder” gibi düşüncelerle bir şeyleri elde etme ve elden çıkarmayla ilgili güçlü inançlara sahiptir. Biriktirdikleri eşyalara aşırı derecede bağlanırlar, kimsenin onlara dokunmasına veya almasına izin vermezler. Biriktirme bozukluğunun altında bağımlı kişilik bozukluğu, komplike olmuş yas süreçleri, çocukluk travmaları, ebeveyn kayıpları, ebeveynlerle ve kardeşlerle patolojik ilişki kalıpları yatar. Biriktirme bozukluğu ile ilişkili zihinsel sağlık sorunları şizofreni gibi psikotik bozukluklar, Prader-Willi Sendromu, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), ağır depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılığı ve bunamadır.

 

BİRİKTİRME NE ZAMAN HASTALIK HALİNE GELİR?

Biriktirme bozukluğu çoğunlukla gençlik yıllarında başlar ve yaşla birlikte daha belirgin hale gelir. Bozukluğun başlamasının belirtileri, eşyaları atmaya çalışırken aşırı stres yaşamak, gelecekte eşyalara ihtiyaç duyma endişesi, eşyaları nereye koyacağını bilememek, eşyalara dokunan kişilere tepki vermek, biriktirilen eşyaların yarattığı dağınıklık nedeniyle kısıtlı bir alanda yaşamaya başlamak şeklinde sıralanabilir. Bu kişiler genellikle yemek pişirme, temizlik, uyuma ve banyo yapma gibi önemli günlük görevleri yerine getirmelerini engelleyebilecek işlevsel yaşam alanlarından yoksundur ve sağlıksız veya güvensiz koşullarda yaşarlar.

 

KOLEKSİYONERLİK İLE BİRİKTİRME BOZUKLUĞU ARASINDAKİ FARK NEDİR?

Koleksiyonerlik çeşitli ürün, eşya ve nesneleri sistemli ve düzenli olarak bilinçli şekilde, hobi amacıyla veya profesyonelce biriktirme eylemidir. Biriktirme ya da istifleme ile koleksiyon arasındaki temel fark, bilinçli ve amaçlı bir çaba gösterme noktasındadır. Biriktirme bozukluğunda kişinin bilinçli bir amacı yoktur, nesneleri sınıflandırmak veya organize etmek gibi bir çaba göstermez ama koleksiyoner nesneleri düzenli olarak organize eder ve bunu hobi olarak ya da ticari amaçlarla yapar. Biriktirme bozukluğunda her türden nesne rastgele düzensizce istiflenir. Koleksiyonda ise belirli türdeki nesneler özelliklerine göre ayrıldığı sistematik bir düzende sıralanır.

 

ÇÖP EV SENDROMUNA GİDEN YOL BİRİKTİRME BOZUKLUĞUNDAN MI GEÇER?

Senil Squalor ya da Diogenes Sendromu, çöp biriktirmeyi ve ciddi şekilde kendini ihmal etmeyi içeren bir hastalıktır. Şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk, kişilik bozuklukları ve stres dahil olmak üzere psikiyatrik ve somatik bozukluklarla yüksek oranda ilişkilidir. Sıklıkla görülebilen kişilik özellikleri saldırganlık, inatçılık, başkalarından şüphe duyma, duygudurum dalgalanmaları, duygusal dengesizlik ve bozulmuş gerçeklik algısıdır. Bu kişilerde çevreyi, sağlığı ve hijyeni aşırı derecede ihmal etme, aşırı istifleme, sefalet içinde yaşama, sosyal geri çekilme, tek başına yaşama, yardımı reddetme ve yaşam koşullarıyla ilgili endişe ve utanç duymama söz konusudur. Diogenes Semptomu, genellikle zamanla yavaş yavaş gelişir. Bundan muzdarip bireylerin çoğu yalnız yaşadığından, semptomlar tam olarak ortaya çıkana kadar genellikle tespit edilmez. Biriktirme bozukluğu ile arasındaki temel fark, öz bakım eksikliği, aşırı sosyal izolasyon ve kendini ihmaldir. Diogenes Sendromu'nda biriktirme istifçilik başlar ama bu her biriktirme bozukluğunun Diogenes Sendromu'na dönüşeceği anlamına gelmez.

 

BİRİKTİRME BOZUKLUĞU TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?

Biriktirme bozukluğu olan kişiler, eşyaları saklama ihtiyacı nedeniyle, sahip oldukları şeylerden kurtulmakta veya onlardan ayrılmada sürekli zorluk yaşarlar. Ancak bu durum kalıcı ve çözümsüz değildir, psikoterapi ile üstesinden gelinebilecek bir sorundur.  Örneğin, geçmişte 5 yaşındayken annesini travmatik bir şekilde kaybeden bir danışanım, kocası tarafından aldatılıp boşandıktan sonra eşyaları biriktirmeye, sokakta bulduğu bazı şeyleri eve getirmeye başlamıştı. Bir süre sonra hiçbir şeyi atamaz olmuştu. Durumu fark eden kardeşinin ısrarı ile terapiye geldi. Yaşadığı ağır depresyon için antidepresan ilaç tedavisi ve bilişsel davranışçı terapiyi içeren psikoterapi seanslarımız sonunda geçmişin ve kocasının aldatıp terk etmesinin yasını tutabildi, normal yaşamına döndü.

4 yaşındayken kardeşi boğulan ve bu nedenle kendini suçlu hisseden, üniversite sınavlarına hazırlanan bir danışanım, yaşadığı yoğun baskı, kaygı ve stres yüzünden ne bulduysa odasında biriktirmeye başlamıştı. Odasına kimseyi almıyor, annesinin tüm ısrarlarına rağmen odasının temizlenmesine izin vermiyordu. Sonunda artık odada yaşayabileceği alan kalmayınca ve oğullarının durumu için çok üzülen ailesinin zoruyla terapiye getirilmişti. Genç bir delikanlı olarak hem ergenliğin etkileri hem de sınav kaygısı ile baş edememişti. Ayrıca obsesif kompulsif kişilik bozukluğunun da olması durumu daha da kötüleştirmişti. O yıl üniversite sınavına girmemesine karar vererek uzun bir psikoterapi ve ilaç tedavisinden sonra ertesi yıl tekrar sınava hazırlandı ve istediği bölümü kazandı.