Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Sadece habere değil, tüm ulusa sansür hedefleniyor

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu hafta tarihi günler yaşayacak. Bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti yönetim sisteminin demokratikleşmeye doğru tekrar yol almaya mı başlayacak, yoksa tek adam rejiminin giderek daha da koyulaşacağı, en temel hakların kullanılmasının yıllarca hürriyetten men cezasına mı yol açacağı dönemeçte olacak.

Dezenformasyon ile mücadele adındaki sansür, otosansür tasarısının hangi maddelerine neden karşı çıkıldığının anlatılmaya çalışılması bu saatte anlamsız artık. Bu tasarı çağrılarımıza rağmen yasalaşırsa ülkemizde ifade özgürlüğünü sadece “övme özgürlüğü” olarak kullanılması, asla ve hiçbir konuda en ufak eleştiri veya karşı çıkma olmaması amacını sağlamayı hedeflemektedir. Arkasındaki karanlık fikirli kişilerden birisinin daha kısa süre önce TBMM çatısı altında gazetecilere karşı kullandığı “Hesap vereceksiniz” ifadesinin açılımı nedir? Adalet önünde mi, yasa önünde mi? Hesabın alınacağı yasa işte bu hafta yasalaşması beklenen, ifade özgürlüğünü, dolayısıyla da demokrasiyi iğdiş eden gerici, baskıcı, tek adam anlayışına hizmet edecek ve ömrü bu iktidar kadar bile olmayacak metin.

Ülkenin en köklü medya örgütlerinden oluşan Medya Dayanışma Grubu olarak haftalardır TBMM’de kâh parti grup başkanvekilleriyle, kâh basın kökenli milletvekilleriyle ve iktidar ikilisinin getirmekte olduğu ağır yük altında sadece medyanın değil, tüm halk kesimlerinin ifade özgürlüğünün ciddi sınırlanacağının farkında olan meclis üyeleriyle temas ettik. Komisyonlarda fırsat bulunduğumuz ölçüde sabahlara kadar süren oturumlarda izah etmeye çalıştık bu tasarının yasalaşması durumunda, uygulanmasında hem medyanın hem de ulusumuzun karşı karşıya kalacakları ciddi tehditleri.

Gazetecileri dinlemeden basın yasası yazılabilir mi?

Olmaz dedik, olur diye ısrar ettiler. Nihayette iki gazeteci, iki gazete patronu, 5 bürokrattan oluşan dokuz kişilik bir Basın Kartı Komisyonu kurulmasını öngördüler. İyi niyet göstergesiymiş bu konuyu kanunla çözmeye çalışmaları. İki defa Danıştay’dan dönmedi mi bu çarpık gazetecinin kim olduğunu illa da kendinizin tanımlaması takıntınız?

Olmaz dedik, gazetecilere basın kartını bin bir zorlukla veriyorsunuz, enformasyon görevlisi tüm bürokratlara kart dağıtıyorsunuz. “Basın kartı salt gazetecilere mi verilecek? Öyle olsaydı denmez miydi sadece gazetecilere verilir diye” dedi akıl dağıtılırken müşkülü olup kısmetini alamayan bir arkadaş. Dedik, “Arkadaş bu kart basın kartı, enformasyon kartı değil” ama arkadaşın özrü vardı, izah edemedik. Şimdi bu yasayla gazetecilerden intikam alacak, mesleği sıradanlaştıracak beyefendi.

Ben yaptım oldu” mantalitesi tabii ki sadece basın sektörüyle ilgili konularda kendini sergilemiyor. Mesela dezenformasyon konusunda yasa yapıyorsunuz, bırakın ilgili dernek ve vakıfları, dünya çapında bu konulardaki çalışmalarıyla saygı duyulan Yaman Akdeniz hocayla telefonda bile beş dakika fikir alma ihtiyacı duymuyorsunuz.

Hem kapılar ardında hem de komisyon toplantıları sırasında iyileştirme sözleri verildi. Tasarının yazımında medya örgütlerine ve diğer sosyal medya ve iletişim uzman örgütlerine fikir sorulmamasından dolayı özürler dilendi. “Keşke sizleri daha fazla dinleseydik” bile dedi Yargıtay’dan gelen uzmanın “Bu yasanın uygulanmasında ciddi sorun çıkar, suç tanımı düzgün değil” uyarılarını bile neredeyse “faso fiso” gören mantalite sahibinden.

Dezenformasyonla savaş böyle olmaz

Elbette dezenformasyon Türkiye’nin değil, çağdaş dünyanın sorunu. Yalan bilgi doğruyu, gerçeği kirletmekte, yanlış algı oluşmasına sebep olmakta hem ülkemizde, hem de diğer ülkelerde ve neredeyse güvenlikten sıradan herhangi bir konuya kadar da etkili. Peki dünya bu konuda ne yapıyor, biz ne yapmaya çalışıyoruz? Dünya yanlış bilgiyi sosyal medya servis sağlayıcılarını uydurma hesaplarından sorumlu tutarak, şeffaflığı sağlayarak, çocuklara yönelik reklamlar dahil algı operasyonlarını kontrol altına alarak ve ceza ile değil, teşvik ile çözmeye çalışıyor. Yalan haberin tanımını yasada yapmak lazım, savcıya, yargıca bırakılamaz.

İktidar mensupları “abartı” diye kaş kaldırsa da TÜİK’in uysallaştırılmış istatistiklerinin yanlış, gerçeğin çok farklı olduğunu söylemek bu yasa ile neredeyse üç yıla kadar hapis riski taşıyor.

İnternet medyasına hak, ama ne pahasına?

Evet, bu yasa ile internet medyası çalışanları ilk kez özlük haklarına kavuşup diğer sektörlerdeki meslektaşlarının haklarına eşit haklar elde ediyorlar. Mesela, iktidara uysal davranırlarsa İletişim Başkanlığı onlara basın kartı bile verebilir, gerekli görürse. İnternet medyası ilk kez Basın İlan Kurumu ilanlarını yayınlayarak devlet desteği alacak. Tabii uysal davranıp BİK’in arzu ettiği etik ilkelerde, iktidarı eleştirmeden yayın yaparlarsa. Yoksa, yeni yasayla BİK internet ve yazılı medyanın RTÜK’ü oluyor. Kapatır siteleri, oralarda çalışan gazetecilerin kartlarını da iptal eder. Evet, BİK’e bu yasayla basın kartı iptal etme yetkisi de veriliyor. Ayrıca, yasada yazılı basının kapısına kilit vuracak maddeler de vardır. Öyle ki Anadolu basını hiçe sayılmış, gözden çıkarılmıştır. Yaklaşık 1000 gazete, yaşam kaynağı olan resmi ilanları alamamakla ve kapanmakla karşı karşıya kalacaktır. Bunları söyledik, anlattık, yazdık ama dinlemediler.

Hedef tüm ulustur

Bu yasayla ne sadece gazeteciler ne de muhalif fikir dünyası hedeflenmiştir. Bu yasanın esas hedefi tüm sosyal medya kullanan halkımızdır. Temel insan haklarından en önde geleni olan haberleşme hakkı, haberdar olma hakkı, basın özgürlüğü yanı sıra bu yasa ile “yanlış bilgiyi alenen yayma” suçu gibi sınırı ve kendisi tanımlanmamış bir suç oluşturulmuş ve üstelik de o suça da üç yıla kadar hapis cezası öngörerek tüm toplumu yazmaktan, eleştirmekten, sosyal medyada mesaj paylaşmaktan alıkoymayı amaçlamıştır. Bu sadece medyaya değil, tüm ulusa yönelik bir sansür yasasıdır.

Elbette ki doğrusu görüşmelere bile geçilmeden bu konunun TBMM gündeminden çekilmesi, oluşturulacak bir katılımcı komisyonda iyice incelendikten sonra tekrar ele alınmasıdır.

#Yusuf Kanlı #SansürYasasınaHayır #GazetecilikSuçDeğildir! #ToplumaSansüreHayır! #1tıka3YılHapis! #5N1K3Yıl!