Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Tarihi bir kenara bırakamayız

Tüm dünyada “Şaka günü” hatta “Salaklar günü” olarak kabul edilir Nisan 1. Bu gün, pratik şakalar yapmaya ve başkalarına aldatmaca yaymaya adanmış bir gün. Sahte bir hikaye anlatmak, olması pek mümkün olmayacak olaylar sanki olmuş gibi yapmak, şeker kavanozuna tuz koymak veya başka biriymiş gibi davranmak gibi çeşitli ama muhakkak zararsız şakalar yapabilirler insanlar bu günde. 

Şakaların zararsız olması ve başkalarına zarar vermemesi veya sıkıntı vermemesi gerektiğini akılda tutmak önemlidir. 1 Nisan Günü yüzyıllardır kutlanmaktadır ve kökenleri belirsizdir, ancak 16. yüzyılda Fransa'da başladığına inanılmaktadır.


MARS İSTİLASI

Her ne kadar 1938’de Cadılar bayramında gerçekleşse de Orson Welles’in sesinden radyoda sahnelenen tiyatro oyununu gerçek sanıp dünyaya Mars istilası başladığına insanların inanması gibi aşırı örnekler insanların saçma fikirlere ne kadar kolay inandırılabileceğini gösterse de, iyi bir şakanın kurgulanması bazen uzmanlık gerektirebilir. Tabii, hep dediğim gibi algının gerçekten önemli olduğunu da bir kez daha nu örnekle hatırlatırım.

Böyle bir “şaka” Kıbrıs’ta da sergilendi. 1 Nisan 1955 günü o zamana kadar yer altında olan EOKA tedhiş örgütü bir banka bombalamasıyla yeryüzüne çıktı. Kıbrıs Rum liderliği değişse de hiçbir fark olmadan bu tedhiş örgütünün ilk eyleminin kutsanmasına devam edilmesi üzücü olduğu kadar Kıbrıs’ta federal veya konfederal iki halkın birlikte yaşayabilecekleri bir çözümün çok mümkün olmadığını sergilemektedir.


TARİHTE YAŞAYAMAYIZ, AMA…

Elbette tarihte yaşanmamalı, günümüz gerçeklerini dikkate almalıyız. Koloni dönemi şartlarında, hatta Avrupa’da ırkçı, şoven, aşırı etnik ulusalcı akımların olduğu bir dönemle bugünün ulus-devlet ötesi ya da Avrupa Birliği gibi uluslar ötesi ve karşılıklı bağımlılık ilkesi üzerinde yükselen yapılanmayı görmezden gelmek mümkün değildir.

Ancak, Lefkoşa’daki 1 Nisan törenleri, Londra’da Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a saldırı ve benzer gelişmeler tarihin hiç de bir kenara bırakılamayacağını, yarını ancak tarih dikkate alarak kurgulayabileceğimizi de göstermiyor mu?


GEÇMİŞ OLSUN

Elbette, sinek vızıltısı gibi olsa da Londra’da Cumhurbaşkanı Tatar’a yönelik Rum ve Yunanlı EOKA artığı faşistlerin saldırı girişiminde bulunması hafife alınmamalıdır. Tabii ki gösteri ve protesto hakkına saygı gösterilmelidir. Ancak, şiddet gösteri hakkının parçası olamaz. İngiltere hükümeti saldırganlar ile ilgili gerekli kovuşturmayı yapmalıdır.

Cumhurbaşkanı Tatar’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.


SECCADE MESELESİ

Bir çalışma odasında o odanın sahibinin üzerinde namaz kılmak maksadıyla mı, bir dostuna göstermek için mi yerdeki halının üzerine rastgele bıraktığı seccade, yani küçücük bir halı parçası siyasi polemik konusu nasıl olabilir? Olur, burası Türkiye. Birkaç kişi bir arada fotoğraf kamerasına poz verirken ayaklarının altında ne olduğuna bakmak zorunda kalması saçma, ama oldu.

Seccade dediğimiz şey üzerinde namaz kılınan küçücük bir halı, bir karton parçası, hiçbir şey bulunamamışsa fotoğrafsız bir gazete sayfası. Kutsal falan değil. O halı parçasında ne gibi bakteriler yaşadığını, ne kadar toz toprak olduğunu bilmek mümkün değil ama göreceli olarak temiz ya da temiz kabul edilip üzerinde namaza durulan bir örtü, karton.

Camiye ayakkabıyla girmek saygısızlık. Niye? Büyük olasılıkla insanların namaz sırasında secdeye vardıklarında alınlarını koydukları o bezin üzerine birisi kirli ayakkabılarıyla basarak kirletmiş olmasın diye. Bir hijyen algısıyla başlamış ve zamanla “kutsala saygı” niteliği kazanmış bir uygulama. Saygı gösterilmeli.

Peki seccade? Her Müslüman evinde, mekanında birkaç tane var. Yoksa bir parça bez, karton hatta dediğim gibi gazete sayfası bile iş görür. Kutsal mı? Elbette temiz olmalı, özenle ve temiz muhafaza edilmeli ve kullanılmalı ama bizzat kendisi değil, üzerinde yerine getirilen ibadet kutsal. Öyle bir kutsal ki İslamiyet tarihinden de geriye, çok gerilere dayanıyor.


ÖZÜR DİLEME KÜLTÜRÜ

Üzerine basmak tabii ki hoş değil. Sonuçta insanlar alınlarını koyuyorlar o seccadeye. Günah mı? Ne münasebet. İslam'da put yoktur, seccadenin de kutsiyeti olamaz. Peki yanlışlıkla basılırsa? Özür dilenir, olur biter.

Peki ne yaşadık bu hafta biz? Kemal Kılıçdaroğlu bir lokantada bir grup destekçisiyle yemek yemiş, çalışma odasında fotoğraf çekilmiş, o fotoğrafta kazara ayak altında seccade olduğu için güya incinmiş bir güruh kıyameti koparıyor. Kılıçdaroğlu özür dilemiş üstelik…

Sıkıntı ne? Getirildiği noktada Türkiye özür dilemeyi, af dilemeyi, istifa etmeyi tümden unutmuş. Biat kültürü, teslimiyet, ve üsten bakan, hakaret eden amirler… Yazık. Özür dilendi, bitti o iş kardeşim.

Anlamadınız mı? Az kaldı, iklim değişecek, sizler de öğreneceksiniz devletin görevlisinin kimseye “Be ahlaksız, namussuz, adi” falan gibi hakaret edemeyeceğini, nezaketi, suhuleti.