Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Soğuk savaşa tekrar merhaba

Kuzey Atlantik İttifakı liderlerinin Madrid Zirvesi, tarihsel önemde kararlara sahne oldu. Zirve, Rusya ve Çin'i tekrar hedefe oturturken daha “erkek” bir NATO ortaya çıkardı. Bu yeni ya da kuruluş felsefesine dönen NATO ile dünya da resmen tekrar çok kutuplu dönemine geri döndü.

Çok değil, 2000’li yılların başlında Rusya’nın “ortak” olabileceği düşüncesini geliştirmeye çalışan Batı dünyası için Madrid NATO Zirvesi'nin NATO teşkilatı açısından temel bir değişim olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Soğuk savaşın bebeği Kuzey Atlantik İttifakı Sovyetlerin çökmesi sonrasında varlığının tartışıldığı, “Barış için ortaklık” gibi açılımlarla Rusya’ya yaklaştığı dönemi kapatarak tekrar soğuk savaş politikalarına dönüş yaptı.

NATO liderleri bir yandan karşı karşıya kaldıkları saldırgan Rusya’ya karşı ortak tavırlarını belirleyerek Moskova'yı askeri ittifakın “birincil düşmanı” olarak ilan ederken, aynı zamanda da Çin'i ilk kez “hasım” ve stratejik bir "tehdit" olarak görüp oldukça kuvvet kullanımını önceleyen “kaslı” yeni bir vizyonun ana hatlarını çizdiler. Yaşanılanlar, Sovyetler Birliği’nin çökmesi sonrasında Rusya'yı potansiyel bir müttefik olarak görmeye başlayan Çin'e ise şimdiye kadar bir tehdit odağı nitelemesi yapmayarak hiç odaklanmayan Soğuk Savaş ürünü NATO ittifakını açısından temel bir değişimdi.

Çin’in bir tehdit olarak algılanması da muhakkak ki Rus kuvvetlerinin Ukrayna'ya akın ettiği 24 Şubat sonrasında Çinli liderlerin ikircikli davranmaları, Rus saldırganlığına karşı gelişen küresel kınamaya açıkça katılmamalarının bir yansımasıdır.

Nitekim, Madrid Zirvesi sırasında yayınlanan yeni NATO misyon bildirisinde liderler, "Çin Halk Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında derinleşen stratejik ortaklık ve kurallara dayalı uluslararası düzenin altını oymaya yönelik karşılıklı olarak güçlendirici girişimleri, değerlerimize ve çıkarlarımıza aykırıdır" dediler.

UKRAYNA GAMBİTİ

Satrançtan bir kelime ödünç aldı diplomasi jargonu: “Gambit”. Diğer bir deyişle “oyun kurma adımı” ya da en basit anlatımıyla “oyun stratejisi.” Ne demek bu terim? Satrançtaki anlamıyla oyunun başlangıcında ya daha üstün konuma gelmek ya da karşı tarafın iyi bilinen oyun tarzını sıkıntıya sokmak amacıyla hamlelerde bulunmak, birkaç taşın kaybının göze alınması karşılığında hasmın oyun planını çökertmek veya sizin kendi oyun stratejinize yer açmak olayıdır. Diplomasi sözlüğünde ise bu terim üstünlük kazanmak için yenilgi gibi algılanacak bazı adımları planlayarak atmak, görüşme veya diplomasinin silahlı uzantısı olarak algılanan savaş durumunda avantajlı bir pozisyona gelmeye çalışmak anlamındadır. Feda edilen taşlar ya da bile-isteye atılan yanlış adımlarla karşı tarafta “kolay zafer” algısı yaratarak “zafer sarhoşluğu” içerisinde zaaflarının ortaya çıkmasını sağlamak ve o zaaflardan yararlanarak başarı koridorunu lehe çevirme operasyonudur. Yanlış ya da “kolay hedef” hissi yaratan bu adımlar aslında karşı tarafa atılan çelme gibi sonuç doğurmayı amaçlamaktadır.

Rusya’nın Ukrayna oyun planı ne idi? Ya da ABD’nin Ukrayna oyun planı ne idi? Rusya ABD’ye ve onun güdümündeki NATO’ya ve hatta büyük oranda ABD ile eşgüdümlü politikalar geliştiren Avrupa Birliği’ne “Kırmızı çizgiyi aştınız” ya da “Buraya kadar” mı demek istemişti, yoksa eski emperyalist gücüne ulaşabilmek için arka bahçe temizliği mi yapmaya başlamıştı?

ABD açısından Rusya’nın “kontrol altında bir dev” haline getirmek ne kadar önemli ise Rusya açısından da soğuk savaşın bitmesinden bu yana hızla yayılan ABD-NATO etki alanı haddinden fazla genişlemiş ve Moskova’ya tehdit oluşturmaya başlamıştır.

25 Şubat günü, yani Rus tanklarının Ukrayna’yı işgale başladıkları günün hemen sonrasında yazdığım kaleme aldığım yazıda “Rusya’nın amacı ne? Ülkeyi savaş değilse bile ondan da beter yaptırımlara hedef yapan Ukrayna’ya saldırısı ile Rusya ne elde etmeyi hedeflemektedir?” diye sormuş ve kendimce cevaplandırmıştım:

1- “Görünürdeki amaç Rusya’nın güvenliğini sağlamak, Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek, bu arada da kömür açısından zengin, ‘ata toprağı’ Donesk bölgesinin de ‘anavatana’ tekrar dahil edilmesini sağlamak. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını ‘büyük trajedi’ olarak tanımlayan Vladimir Putin’in NATO’nun ülkesine komşu pozisyonuna gelmesinden rahatsız olduğu, Ukrayna’nın ‘daimi tarafsızlık’ statüsünü kabul ederek Rusya ile Batı arasında ‘tampon bölge’ haline gelmesini talep ettiği bilinmiyor mu?”

2- “Putin Rusya’sının yayılmacı, saldırgan karakteri aslında 2008’den bu yana dünya tarafından biliniyor. Geçen hafta Gürcistan, bu hafta başı Ukrayna’da rejim değiştirme çabaları ve Kırım ilhakı, şimdi de Donesk bölgesiyle başlayıp Ukrayna’yı ehlileştirme amaçlı işgal harekatı. Bütün bunlar ‘Rusya geri dönüyor’ mesajını yaymak, eski uydu-devletleri hizaya çekmek amaçlı hareketler mi?

3- “Yoksa, benim de düşündüğüm gibi ilk iki maddeyle birlikte soğuk savaşın sona ermesi ardından artık yürürlükte olmayan Yalta düzenini bir şekilde yeniden canlandırma, hükümranlık alanlarını yeniden belirlemek mi arzulanmaktadır?”

Bu cevaplardan sonra esas sorumu sormuştum: “Bu durumda Ukrayna saldırısı hedef midir, yoksa Rusya açısından bir 'gambit' ya da oyun kurma adımı mıdır?"

Unutmamak gerekir ki son global gıda krizinin de gösterdiği gibi yaptırımlar kılıcı her iki tarafı da keskin, uygulayana da uygulanana da etkileri olan bir silahtır.

NATO’nun İsveç ve Finlandiya’ya üyelik daveti, Rusya’yı tekrar “birincil düşmanı" olarak gördüğünün ilanı, Çin'i ilk kez “hasım” ve stratejik bir "tehdit" olarak gördüğünü ittifak belgelerine taşıması aslında yaşadıklarımızın bir anlamda da soğuk savaş döneminin hortlaması olduğunu göstermektedir. Çin ile eskisine göre daha iyi bir uyum içerisindeki Rusya’nın kapasitesi yettiği oranda tekrar bir kutup olma, dünyayı en azından iki, ama esasında çok kutuplu bir evreye yavaşça taşıma istemi Batı’da da karşılığını bulmuş gibi görünmektedir.

Bu gelişmeler yükselen Çin’e karşı giderek artan oranda son üç ABD başkanlığı tarafından Pasifiği temel yoğunlaşma alanı olarak görmeye çalışan politikaların artık NATO politikaları olacağını göstermektedir.

NATO GÜVENCESİ

Türkiye’nin NATO üyelik istemleri konusunda İsveç ve Finlandiya ile yaşadığı “istemezük” pozisyonu tahmin edileceği gibi, hem de hiçbir şey almadan, Madrid’de çözümlendi. Her iki ülkeye yönelik Türkiye vetosu da ABD Başkanı Joe Biden’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesi ve NATO toplantısı sırasında ikili görüşme sözü ardından kaldırıverdi.

Kimilerine göre “diplomatik zafer” olarak algılansa da ABD NATO’da kimin patron olduğunu gösterdi, İsveç ve Finlandiya’ya davet yapıldı. Üyelik için elbette adımlar atılmalı. Daha TBMM, diğer ülke parlamentoları gibi, bu girişi oylayacak. Belki verilen sözler yerine getirilecek, belki arzu ettiği yeni nesil F-16'lara kavuşacak Türkiye nasıl F35’i unuttuysa, bu konuyu da laf kalabalığına getirip geride bırakacak.

Ukrayna saldırısı ile NATO içinde yer almanın güvencesi bir kez daha kendini gösterdi. NATO’nun sağladığı güvenlik şemsiyesinin önemi bir kez daha sergilenirken, diğer yandan da son zamanlarda sorgulanan örgütün varlık nedeninin bir kez daha hala geçerli olduğu görüldü.

Biden’in "Putin'in Avrupa'da barışı paramparça ettiği ve kurallara dayalı düzenin ilkelerine, ABD'ye ve müttefiklerimize saldırdığı bir anda, adım atacağız… Yükseliyoruz" sözü iyi anlaşılmalı.

Bu yeni dönemde, NATO genel sekreterinin de açıkladığı gibi ittifakın doğu kanadındaki sekiz ülkede binlerce yeni askerin konuşlandırılacak, ABD Polonya'da bir ordu garnizonu karargâhı ve bir saha destek taburu konuşlandıracak, NATO'nun doğu kanadında “kalıcı ABD kuvvetleri” olacak.

Kısaca, soğuk savaşa tekrar merhaba…