Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Gerçekler su yüzüne çıkacaktır

Gazeteci, bir anlamda vakanüvistir ve en kaba haliyle tarih yazar, tarihe not düşer. Hani derler ya, tarihi muzaffer komutanlar yazar. Hiç de öyle değil. Modern tarihin temel taşlarını makale makale, haber haber gazeteciler döşerler. Muktedirler, para ve güç sahipleri gerçeği değiştirmeye, kendilerine göre eğmeye, biçim vermeye çalışabilirler. Kısa dönemde başarılı bile görünebilirler. Ancak işini iyi yapan gazeteciler, özellikle araştırmacı gazeteciler o hile, desise, şaşırtmaca ve yalanla döşenen taşları teker teker çevirerek gerçeğin yüzeye çıkmasına katkı verirler. İşte onların üstün gayretleriyledir ki sıklıkla “Gerçeklerin su yüzüne çıkma gibi bir alışkanlığı vardır” deriz.

Siyasetle, para ve güç sahipleri ile çıkar ilişkileri geliştiren, muhabirlik ile muhbirliği, gazetecilik ile siyasi çöpçatanlığı, gerçek ile banka cüzdanını, ünü, şaşaayı ikame etmek, haber yerine “olsa olsa böyledir” varsayım yazmayı ya da haberi doğrudan işvereninin ya da bağımlı olduğu siyasi kadronun, liderin, muktedirlerin kamuoyu ilişkileri ile karıştıran ve ısrarla kendilerini “gazeteci” olarak tanımlayanların meslekle alakaları ciddi olarak sorgulanmalıdır.

“Bir CHP’li olarak, şunu, şöyle yazan arkadaşlar halt etmişler” beyanatını mahalle manavı söyleyebilir. Ya da “Reis böyle istedi, tartışılmaz” diye ekranda ahkam kesen arkadaş da herhalde mahalle kabadayısı, haberle alakası yok.


Deprem bu ülkede yaşandı

Gazetelere, televizyonlara bakarsak siyasetteki önemli ama gelip geçecek bir gelişme on binlerin hayatını alan, üç şehrimizi yerle bir eden, sekiz şehrimizi ciddi yıkıma uğratan ve tüm ulusumuzu çok derinden etkileyip bir nevi depresyona iten 6 Şubat depremi sanki artık geride kaldı gibi gündemden düşürülüverdi. Masanın altıncı üyesi çekip gitmiş, diğerlerini kendi dediğini kabul etmeyerek, beşli tercihlerini kendisine empoze ettikleri iddiasında bulunmuş.

Her yerden saçma. Beş parti bir cumhurbaşkanı adayı ismi üzerinde hemfikir oluyor, altıncı parti hem o adayı istemiyor hem de o adayın lideri olduğu partiden adayın daha önce “söz konusu bile olamaz” dediği iki belediye başkanının aday gösterilmesini talep ediyor. Kabul etmeyince de küfrün tonu beş para bir açıklamayla yaramaz çocuk gibi mahalleye feryat figan yayın yapıyor. Neresi ciddiye alınabilecek bir durum bunun? Arkadaş kafayı yemiş, bırakın gitsin yoluna. Belli ki "karşıyım ben otokrasiye" diye koptuğu partisi gibi o da ikbal gördü Külliye ittifakına yamanmaya çalışıyor şimdi. Şaşmayın yarın seçimin ertelenmesi için Cumhur ittifakıyla iş birliği içerisinde davranırsa.

Şimdi toz duman içerisinde masadan ayrılışını masadan kovdular diye ağlayarak izah etmeye çalışıyor bu arkadaş. Medyada bulabildiği destekler ve karşı kampanya ile gerçekleri örtüp sanki mağdurmuş gibi yapıyor. Başarabilir mi? Kısa vadede bile sıkıntılı ama kesinlikle orta ve uzun vadede dönen dolabın ortaya serileceği kaçınılmaz. Gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu var ve bu ülkede çok başarılı ve saygın araştırmacı gazeteciler var.


Parti gazeteleri

Parti gazeteleri, parti ajansları vardı bir zamanlar. Yok, Sovyetler Birliği veya benzer yerlerdeki Komünist Parti gazeteleri, çoğunun adı nedense Pravda ya da Tass olurdu. Ucundan benim nesil de yaşadı o günleri, sonra duvarlar yıkıldı, rejimler çöktü bu durum da yerini döneme uygun yayın organlarına bıraktı.

Türkiye’de de parti gazeteleri vardı. Bülent Ecevit dahil birçok gazeteci o gazetelerde çalıştı. Ulus ve Zafer sonraları aynı çizgide ama özel Adalet. Benim nesil parti gazetesi deyince herhalde Anavatan Partisi’nin Petek’ini hatırlayacaktır. Çok başarılı bir gazete, hele o ünlü Ulus ya da Zafer seviyesinde hiç olamadı, kayboldu gitti. Halbuki gerek Ulus, gerekse de Zafer ve izinden giden sağ çizgideki parti ya da partiye yakın gazeteler siyasetle yakın ilişkilerine veya bağlarına rağmen olabildiği kadarıyla habere, gerçeğe ve okuyucuya saygılı, yani göreceli olarak tarafsız yayın yaparlardı. Parti gazetesi olarak tabii ki ne kadar mümkünse.


Tarafsızlık hikayesi

Gazetecilikte sıklıkla kullandığımız bir ilke var: Tarafsızlık. Boş ya da anlamı fazla abartılmış bir kelime. Kime ve neye göre tarafsızlık? Saatlerce bir haberi takip ettiniz. Meşhur yarısına kadar su doldurulmuş bardak misali, kendi algınıza, ruh halinize veya nasıl etkilendiyseniz o çerçevede haberi yazar, ya bardağın yarısı boş ya da yarısı dolu, belki az önce dediğim gibi “yarısına kadar dolu” diye bildirebilirsiniz. Neredeyse tüm konularda durum böyle değil mi?

Diyelim haber müdürüsünüz. Üç ajansa abone çalıştığınız medya kurumu. Hadi diyelim 25 de muhabiriniz var. Bir haber bülteninde ya da gazetede, sizce günde kaç haber yer alabilir? Bonkör olalım, kısa haberler dahil 90 diyelim. 25 muhabiriniz çeşitli alanlarda ve uzunlukta en az bir parça haber yazsa her ajans da yaklaşık 120 parça haber geçse ancak parasını ödeyip aldığınız 360 haberden sadece 60 kadarına sayfanızda ya da bülteninizde yer bulabiliyorsanız, sayfaya/bültene girecek haberi neye göre seçersiniz?

Muhabirlerinizin yazdığı haberlerin kaleme alınışında haber editörü olarak hiç karışılmasa bile kurum politikaları etkili olacağından tarafsızlık hikaye olacaktır. Ajans haberlerinden ise sadece 60 kadarını seçip 300’ünü çöpe attığınıza göre, o çöpe atılan haberler açısından tarafsız davrandığınız söz konusu olabilir mi?

Öyleyse mesele haberci, haber editörü olarak dürüst olup olmadığınız. Tarafsızlık, dolayısıyla, gazeteci açısından gerçeğe, konuya, kaynağa ve okuyucuya karşı dürüst olunup olunamadığıyla alakalı bir durumdur.


Bu günkü durum ne?

Bu kadar laftan sonra gazetecilikte tarafsızlık açısından bugünkü durum ne diye soracak olursak, acaba ne derecede saygın ya da başarılıyız?

Ülke yangın yeri gibi. Faturalar el yakıyor. Kış henüz bitmedi, doğal gaz faturaları bütçeleri mahvediyor. Ağır bir ekonomik buhran içerisinde seçime gidiyoruz.

Bu durum yetmezmiş gibi gerçek durumu açıklanamayacak kadar yüksek on binlerce vatandaşımızı depremde kaybettik. Şehirlerimiz yerle bir oldu. 11 il doğrudan, tüm ülke etkilendi bu felakette. Tarımsal ürünümüzün %10’undan fazlasını, hayvansal üretimimizin %25’i, demir ve çelik, çimento üretimimizin büyük bir bölümünü kaybettik. Yıkılan şehirlerimizin, köylerimizin yeniden inşası yoluyla ekonomiye hareketlilik ve para geleceğini, rahatlayacağımızı hesap edenle ciddi yanılgı içerisinde. Aylar geçtikçe bu felaketin sonuçları daha fazla canımızı yakacaktır.

Bütün bunları görüyor muyuz Türkiye basınında? Felaketi bil bir gözümüz kapalı izleyebiliyor isek eğer, bardağın sadece yarıya kadar dolu olduğunu yazamıyorsak, ciddi sıkıntı içerisindeyiz. Ne dersiniz?

Türkiye’nin sakinleşmeye, kutuplaşmayı sona erdirmeye, normalleşmeye gayret göstermelidir. Statlara seyirciyi alınmasını yasaklayarak milletin infialini haykırmasını sona erdirmek mümkün olmayacaktır.