Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

KKTC, MÜSTEMLEKE MUAMELESİ GÖRMEMELİ!

Biz, ülkenin içinde bulunduğu ağır ekonomik krizle, gündelik siyasi tartışmalarla, SADAT, NATO meseleleriyle, Rusya-Ukrayna Savaşı'yla -deyim yerindeyse- karakucak güreş tutarken; KKTC'de yaşanmakta olan siyasi krizin perde arkası ve Türkiye'yle imzaladıkları anlaşma, gündemin ön sıralarında çok fazla yer bulmadı.

Bugüne kadar Türkiye ile KKTC arasında imzalanmış olan çok sayıda anlaşmanın Türkiye'de çok fazla konuşulduğu, tartışıldığı söylenemez. 2002 yılına kadar gerek kamuoyu gerekse -hangi partiden olursa olsun- siyasiler, Kıbrıs meselesinin güncel siyasi tartışmaların dışında tutulmasından yanaydı.

Yani Kıbrıs, Türkiye'nin iç siyasetinden azade, partiler üstü bir meseleydi.

Amma velakin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte Türkiye'nin tavrı değişmeye başladı. Önce, ülkenin kurucu lideri Denktaş gözden çıkarıldı, sonra Avrupa Birliği için “yes be annem” süreciyle ulusal davadan geri adım atıldı.

Ardından Erdoğan, Kıbrıs Türk halkını, Türkiye'de kendi partisine oy veren tabanın siyasi ve kültürel kıvamına getirmek için elindeki bütün imkanları kullanmaya başladı.

Türkiye'nin daha önceleri de KKTC'nin iç siyasetine karıştığı bilinmiyor değil elbette. Ancak bu durum, Adalet ve Kalkınma Partisi ile son 20 yılda öyle ileri boyutlara ulaştı ki, artık Türkiye'nin kurdurduğu ve doğrudan Külliye'nin talimatı ile hareket eden parti(ler) KKTC'nin iç siyasetinde belirleyici durumda.

İşte 20 Mayıs'ta KKTC'de Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla kamuoyunun ayrıntılarını öğrendiği anlaşmayı, yukarıda sözünü ettiğimiz arka plan bağlamında anlamak ve anlamlandırmak gerekiyor.

Anlaşmanın Türkiye'nin mali yardımına ilişkin ayrıntıları ve bu yardımın kullandırılmasına ilişkin koşulları https://www.gazetedurum.com.tr/manset/iste--hukumet-yikan--protokolun-ayrintilari-2401 cumartesi günü okudunuz.

Gelin şimdi anlaşmanın eki olarak yayımlanan “Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İşbirliği Çerçeve Belgesi”nin ilk aşamada gözümüze çarpan bazı ayrıntılarına bakalım ve aklımıza düşen sorulara cevap arayalım!

İki ülke arasındaki iş birliği alanlarının sıralandığı bölümün 13. maddesinde “Taraflar, kültürel değerlerin ihya edilerek korunup geliştirilmesi, ortak kültürel ve toplumsal bağların güçlendirilmesi ve din hizmetlerinin geliştirilmesi için ortak çaba ve işbirliklerini genişletecek ve derinleştireceklerdir” deniyor.

Ayrıca, “Din Hizmetleri” başlığı altında “KKTC'de hizmet veren din görevlilerinin bilgi ve becerilerinin artırılarak din hizmetlerinin daha nitelikli olarak verilmesi ve toplumun sahih dini bilgisine sahip olması sağlanacaktır” maddesi yer alıyor.

Belgede, “Türk-İslam” vurgusu da dikkat çekiyor. Sosyal Politikalar başlığı altında “Bilimsel çalışmalar yoluyla, Türk-İslam dönemi somut ve somut olmayan kültür mirasları tespit edilecek ve tanıtılacaktır” denilirken, bir başka maddede ise “Adadaki Türk varlığını pekiştirmeye yönelik Osmanlı İmparatorluğu'nun adadaki izlerinin açığa çıkarılmasını sağlayacak restorasyon çalışmaları yapılacaktır” ifadesine yer verilmiş.

Açıkça sormak gerekir ki, bu maddelerin arka planında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Kıbrıs Türk toplumunu, Türkiye'de kendi tabanına oy verenlere benzer bir kitleye dönüştürme yaklaşımı ve Kıbrıs'ta kendilerine müzahir siyasal İslamcı bir kitle oluşturmak adına kültürel zemin hazırlama çabası mı bulunuyor?

Bunlar, çoğu kimseye abartılı bir soru gibi gelebilir amma ve lakin Türkiye'de 20 yıldır yaşanılanlara bakınca, dün imkansız olarak gördüğümüz pek çok şeyin, bugün artık kanıksandığını biliyoruz.

“Kamu Yönetimi ve Kamu Maliyesi Politikaları” bölümünde “Millet iradesinin yönetime en üst seviyede yansımasının önündeki engellerin kaldırılması konusunda gerekli tedbirler alınacaktır” ifadesine yer veriliyor.

Türkiye'dekinden çok daha sağlıklı işleyen bir seçim sistemi olan KKTC'de halkın iradesinin yönetime yansımadığı yönünde bugüne kadar herhangi bir şikayet olduğunu duymadık. Külliye'nin Kıbrıs uzmanları halen KKTC'de uygulanmakta olan seçim sistemi içinde Kıbrıs Türk halkının iradesinin yönetime en üst seviyede yansımasının önünde nasıl bir engel gördü ki, Çerçeve Belgesi'ne böyle bir madde yazılmasını istedi!

Yoksa, KKTC seçim sistemine bir müdahalenin önü mü açılıyor?

Bir başka maddede ise “Milli para olan Türk lirasının ve milli ödeme sistemlerinin kullanımının yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır” deniyor. Milli paranın bir ülkenin bağımsızlığı ve egemenliğinin simgesi olduğu gerçeğinden bakarsak, bu maddenin Türkiye'nin resmen tanıdığı bir devlet olarak KKTC'nin uluslararası toplumun gözünde bağımsızlığına ve egemenliğine halel getireceği saptamasını yapmamız gerekiyor.

Çerçeve Belgesi'nde her ne kadar, “Garantör ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Türkiye ve KKTC'nin hak ve menfaatleri çerçevesinde güvenliğinin sağlanmasına yönelik faaliyetlere devam edilecektir” deniliyor olsa da, gerek mali yardımın kullanılmasına getirilen koşullar gerekse, anlaşmanın içeriğinde yapılan düzenlemelerin ve anlaşmanın ruhunun, iktidarın KKTC iç siyasetine müdahale etmesinin önünü daha fazla açacağı gün gibi ortada. Bu da, KKTC'nin egemenliği ve bağımsızlığına doğrudan halel getirilmesi demek!

KKTC'ye müstemleke muamelesi yapmaya kimsenin hakkı olmadığına vurgu yaparak yazımıza noktayı koyalım.