Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789

"Bu pasaportu hatırlayan var mı?"

Bahadır Selim Dilek

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), Osman Kavala kararı kimse için sürpriz olmadı.

Avrupa Parlamentosu'nun geçen ay yayımladığı “2021 Türkiye Raporu” aslında AİHM kararına ilişkin bir işaret fişeğiydi.

https://www.gazetedurum.com.tr/yazar/Bahadir-Selim-Dilek/kasten-imha--4182

Bu raporda iktidar, Kavala davasında AİHM kararına açıkça meydan okumakla, Avrupa Birliği üyelik sürecini yeniden başlatma emellerini kasten imha etmekle suçlanıyordu.

Avrupa kurumları arasındaki organik yapı dikkate alındığında, bu rapor sonrasında AİHM Büyük Dairesi'nin Kavala davasını görmezden gelmesi beklenemezdi.

Gelmedi de.

Bakanlar Komitesi'nin talebi üzerine Türkiye'nin, AİHM'in daha önce Kavala'ya ilişkin almış olduğu kararı uygulamadığını “tespit etti” ve bunu açıkladı.

Süreç başladı, Türkiye'ye yaptırım yolu açıldı.

Bu yaptırımlar, Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden atılmasına kadar gidebilir.

Peki, Türkiye Avrupa Konseyi'nden atılırsa ne olur?

Hiç lafı uzatmadan söyleyelim ki Avrupa Konseyi'nin dışında kalması, Türkiye'nin Batı değerlerinden tamamen kopması anlamına gelir!

Yani, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi değerlerden açık ve net biçimde vazgeçmiş olur.

Kısa süre içinde ortaçağ zihniyetine demir atmış tipik bir Ortadoğu ülkesine dönüşür.

Nasıl mı? Gelin anlatalım...

Türk Dışişleri Bakanlığı'nın resmi belgelerinde amacı “insan hakları, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi ilkelerini korumak ve güçlendirmek; ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve yabancı düşmanlığı, sosyal dışlanma, uyuşturucu madde ve çevre konularındaki sorunlara çözüm aramak; Avrupa kültürel benliğinin oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak” şeklinde açıklansa Avrupa Konseyi, aslında üye ülkeler için "demokrasi rehberi” niteliği taşıyan bir değerler bütünüdür.

Türkiye için kurucu üye olarak bir dönem pasaportlarına “Avrupa Konseyi Üyesi” ibaresini koyduğu, ülkenin çağdaş değerlerden uzaklaşmaması, demokratik ilkelere, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne bağlı kalması için sağlam bir çıpa...

Siyasi kriterler bağlamında Avrupa Birliği tam üyeliğine açılan kapı

200 yıllık Batılılaşma serüveninde önemli bir durak!

Bütün bunların yanı sıra önemli bir demokrasi simgesi.

Bir ülke eğer Avrupa Konseyi üyesiyse, uluslararası kamuoyunda o ülkenin demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne bağlı olduğu kabul ediliyor. Eğer, bir ülke bilerek ve isteyerek bu değerler sisteminin dışında kalırsa o ülke küresel sistemin hangi tarafında yer alacağına ilişkin tercihini yapmış oluyor.

Türkiye'ye gelince...

Avrupa Konseyi, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’yla kurduğu ilk kurumsal bağı temsil ediyor. Konseyin kuruluşundan üç ay sonra, Ağustos 1949’da davet ediliyor ve kurucu üyeler arasında sayılıyor.

Avrupa Konseyi sözleşmeleri, Türkiye'de iç hukukun üstünde yer alıyor.

Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” deniyor.

Aynı zamanda Türkiye, AİHM'nin yargı yetkisini tanımış durumda.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, Türkiye'deki yasaların üstünde olduğu Anayasa maddesiyle düzenlenmiş bu belgenin 1. fıkrasına göre, sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda AİHM'in kesinleşmiş kararlarına uymak zorundalar.

İktidar, bugün kolayca idam cezasını geri getiremiyorsa, bu sözleşmenin altında Türkiye'nin imzası olmasındandır.

Devam edelim...

Büyük Daire'nin aldığı Kavala kararı, iktidarı tarihi bir tercih yapma noktasına getirdi.

Ya iç siyasete oynama ve daha önemlisi Cumhuriyetin kurucu paradigmasını değiştirme adına, AİHM'in Kavala kararını görmezden gelme ısrarını sürdürecek. Ya da aklı selim galebe çalacak ve mahkeme kararını uygulayıp çağdaş değerlere olan bağlılığını -görünürde de olsa- sürdürmüş olacak.

İktidar, hesabını kitabını nasıl yapar, şimdilik bilmiyoruz.

Ancak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın çözülmeye başlayan tabanını tahkim etmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığı dikkate alındığında bu meseleyi de kullanmayacağını düşünmek safdillik olacaktır. Eğer ki AİHM kararı üzerinden yapacağı belagatle oyunu artırabileceğini düşünsün...

Ama üç beş oy uğruna Türkiye'nin Avrupa ile bağları fütursuzca kopartılabilir mi?

İktidar yakın dönemde Batı'dan gelmesi muhtemel sıcak paradan, yatırımdan bu kadar kolay vaz geçebilir mi?

Önümüzdeki günlerde iktidarın nasıl bir pozisyon alacağını göreceğiz.

Türkiye'yi kritik bir süreç bekliyor.

Diğer yandan gerek Avrupa Konseyi'nin gerekse şemsiyesi altında bulunan AİHM'in siyasetten çok fazla azade olmadığını da vurgulamak gerekiyor.

Avrupa Birliği'ne göre pozisyon aldığı, özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkelerdeki siyasi rüzgarlardan etkilendiği gizli, saklı değil.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara geldiği ilk yıllarda AİHM'den çıkan kararların, iktidarın elini içeride nasıl güçlendirmiş olduğu, siyasal İslam'a nasıl meşruiyet sağlamış olduğu henüz tarihin tozlu sayfalarında değil. Hafızalarda tazeliğini koruyor.

Hatta, Avrupa Konseyi, dava sayısının hızla artması nedeniyle 2011 yılında Türkiye ile pazarlık masasına bile oturmuştu.

Meselenin bundan sonraki siyasi sürecini ve AİHM'deki Türk yargıcın Kavala davasındaki yaklaşımını cuma günkü yazıya bıraktığımızı söyleyerek yazımıza noktayı koyalım.