Serhat Akın'a silahlı saldırı
Serhat Akın'a silahlı saldırı
Konsere gitmek lüks tüketim mi
Konsere gitmek lüks tüketim mi
Golle dönen Icardi'den PAOK maçı yorumu.
Golle dönen Icardi'den PAOK maçı yorumu.
Yunus Akgün'den 2000 yılı göndermesi:
Yunus Akgün'den 2000 yılı göndermesi: "Bu kupaya yine talibiz"
123456789
Serhat Akın'a silahlı saldırı
Serhat Akın'a silahlı saldırı
Konsere gitmek lüks tüketim mi
Konsere gitmek lüks tüketim mi
Golle dönen Icardi'den PAOK maçı yorumu.
Golle dönen Icardi'den PAOK maçı yorumu.
Yunus Akgün'den 2000 yılı göndermesi:
Yunus Akgün'den 2000 yılı göndermesi: "Bu kupaya yine talibiz"
123456789

Yumurta ve civciv

Eski polemiktir. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar? Fark eder mi deyip geçebilirsiniz de bu soruyu, üzerine uzunca bir felsefi tartışma da yapabilirsiniz. Seçimlerin yapılması, adil ve hür gerçekleşmesi ve halkın iradesinin yasama organına yansımasıyla, halk iradesine bağlı icra organının göreve gelmesi arasındaki ilişki de oldukça benzer durumdadır. Tıpkı yumurta olmasa civciv, civciv olmadan tavuk ve tavuk yumurtlamadan yumurta olamayacağı gibi, hepsi eş önemde ve hiçbirinin dışlanması, atlanması mümkün olmayan birbirine koşut adımlardır.

Yumurtanın tanesi üç lirayı geçtiği dikkate alınır ise ülke ekonomisinde nas’ıl bir savrulma olduğu ortaya çıksa da 8.506 liraya getirilen asgari ücret ile bir müddet avunacak toplumun önemli bir kısmı. Bir yıl önceye göre 2022 boyunca %100’ü aşkın artırılan asgari ücretin, enflasyon dikkate alınır ise hiç de kötü sayılmaması gereken bir düzenleme olduğu aşikar. Özellikle dolar bazında asgari ücretin uzun bir aradan sonra 450 dolar bandını aşmış olması çok önemli bir gösterge. 

 

Nas’ıl bir ekonomi?

Peki, ocak ayında çalışanların önemli bir kesimi 4 kişilik bir aile için açlık sınırı altında kalan bu ücret ile ihtiyaçlarının ne kadarını alma gücüne kavuşacaklar? Korkarım ki durum pek de parlak olmayacaktır. Daha asgari ücret artışı gelmeden başlayan “fiyat ayarlamaları” sayesinde daha maaş ele geçmeden çoktan eridi, bitti. Dahası üç rakamlı seviyelere varan enflasyon oranının hızla düşeceği iddiasına rağmen, hayat pahalılığının pek de öyle olmayacağı, her ay mevcut erozyonun üzerine %3-5 eklenerek, istatistiki olarak enflasyon düşer gibi gösterilirken hayatları kararmaya devam edecek, alım gücü yıpranacak, hayat pahalılığı dayanılmaz hal alacaktır.

Bu dediklerime elbette birileri “felaket tüccarlığı” ya da “gamlı baykuş” diyebilir. Sorun yok, ifade özgürlüğüne ömrünü harcayan kişiler olarak eleştiriye saygı duymak gerektiğini söylemiyor muyuz hep? İstenilen kadar saçma sapan örneklemelerle, iddialarla Türkiye’de seçime giderken usta senaristlerin yazdığı algı kampanyalarınca durumun iyileşmekte olduğu öne sürülse de eller cebe girince gerçek anında ortaya sergilenecektir. Boş cebine rağmen ekonomideki gidişatın muhalefet yüzünden olduğunu iddia edenler olmayacak mıdır? Elbette olacaktır. Ancak, ekonomiyi ekonomik kurallara göre düzenlemek yerine nas ile siyaset yapılmaya devam edilir ise durumun pek de iyiye gitmeyeceği ortadadır.

“Boş tencere her iktidarı götürür” derdi rahmetlik Süleyman Demirel. Bugün Türkiye’de marketler gıda ürünleriyle, dükkanlar envai tüketim eşyasıyla dolu. Gerçi neredeyse tüm büyük şehirlerde ucuz ekmek için kuyruklar var belediye ekmek satış noktalarında ve hükümet de fiyatların market zincirlerince artırıldığını öne sürüyor ama alım gücü depremi dolayısıyla Türk halkı yeterli beslenme imkanını bulamamaktadır.

 

Stagflasyon tehdidi büyüyor

Marketler dolu, ceplerde para yok iken asgari ücretin 8.506 liraya çıkarılması ne anlama gelecektir? Yüzde olarak önemli olan bu artış, fiili olarak hızla stagflasyona, yani bolluk içinde yokluğa gitmekte olan bu ülkede öyle çok da devrimsel bir durum değildir maalesef. 8.506 lira değil 15.000 lira olsaydı ne fark edecekti?

Önümüzdeki kısa dönemde asgari ücretin bu seviyeye gelmesini kendi yaşam savaşı açısından kabul edemeyecek durumdaki birçok işletme ya “hülle” yapacak, yani işçiye asgari ücreti bankadan ödeyecek, iş yerinde elden bir kısmını toplayacak ya da bir başka ikileme dümen kıracaktır. O ikilem de maalesef hoş olmayacaktır. Ya işçiler işten çıkarılıp sigortasız ve ucuz mülteci iş gücü tercih edilecek ya da işletmeler küçülerek, üretimi azaltarak işçi sayısını indireceklerdir. Stagflasyona yuvarlanan bir Türkiye’de bugünleri bile çok arayacağımız aşikardır. 

 

Folluk ile yokluk tercihi

Yumurta, civciv, tavuk dedik ya, ekonomide de doğal bir süreç vardır. Büyük ekonomist olmaya, hata ekonomist olmaya da gerek yoktur anlamaya dünya kadar dolambaçlı araçlarla TL değerini sabitleyerek, faizleri enflasyonun çeyreğinden de aşağıya indirerek, kredi faizlerini ise artırarak, gözlerdeki ışıltıyla ekonominin gidişatını anlatarak gidilebilecek yer maalesef folluk değil, yokluktur.

 

Seçime böyle gidilir mi?

Bu şartlarda erken seçim olur mu ya da bu şartlarda seçime gidilir mi? Görüldüğü kadarıyla Türkiye’de ekonomiyi ikinci plana atacak kadar çok önemli ama seçimi etkileyecek kapsamda uzun soluklu siyasi gelişmeler yaşanabilir. Yeni bir Kürt açılımı mı? İmralı’ya ev hapsi olabilir mi? Yoksa Selahattin Demirtaş serbest mi kalabilir?

Sahi diyelim bütün bunlar ya da bir kısmı oldu, Türkiye’nin Kürt halkı ya da kapatılması sabah, akşam konuşulan, horlanan, daha bu hafta bir milletvekilinin milletvekilliği düşürülen, kendisinin kapatılması konuşulan Halkların Demokratik Partisi yaşanılan her şeyi bir kez daha unutup iktidar bloğuna destek olur mu?

Siyasette “niyet varsa, yolu da vardır” derler, “her yol mubahtır” da ama bir de “bile bile lades” lafı var… Doğrusu aklım karışık, sahi, yumurta mu tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?