Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Türkiye'nin savunması Türkçenin savunması ile başlar

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Ziya Gökalp gibi toplum bilimciler Türkçedeki sesli harflerin Arapçada olmaması nedeniyle Arapça yazma ve okuma konusunda karşılaşılan güçlükler üzerine kafa yormaya başlamıştı. Arapça dışındaki harflerle Kur'an-ı Kerim yazmanın günah olduğunu düşünenler tarafından bu çalışmalar kısa bir süre sonra baltalandı.

İzmir İktisat Kongresi’nde İzmirli Nazmi ve arkadaşlarınca verilen önerge, Kazım Karabekir Paşa tarafından Latin harfleri "İslam birliğini bozar" gerekçesi ile reddedildi. Kazım Karabekir Paşa’ya karşı "Biz yalnız Müslüman mıyız? Eğer yalnızca Müslüman isek Arapça harfler bize yeter. Eğer Türk isek Türk kültürüne muhtacız. Bu kültür ise her şeyden önce dilimizle başlayacaktır. Arap harfleri dışında yazmak küfür değildir" denilerek Karabekir’in aldığı karar eleştirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu tartışmaların özünü çoktan anlamıştı. Bu nedenle Falih Rıfkı Atay’a "Her vasıtadan evvel büyük Türk milletine kolay bir okuma ve yazma anahtarı vermek lazımdır… Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Yeni Türk alfabesi çabuk öğrenilmelidir. Her vatandaşa, her kadına, erkeğe, hamala sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetperverlik biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin toplumun yüzde 10'u yüzde 20'si okuma yazma bilir, yüzde 80'i yüzde 90'ı bilmezse bu ayıptır" sözleri ile kültür devrimini başlamış oldu.

Atatürk'ün başlattığı bu kültür devrimi sayesinde Türkçe okuma ve yazma öğrenen AK Parti’de Grup Başkanvekili Mahir Ünal; "Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir" sözleri ile Anayasa'ya olan sadakatini toplumun gözünde sorgulatır hale getirmiştir.

Mahir Ünal; devletin şeklini, Cumhuriyet'in niteliğini, devletin bütünlüğünü, resmi dilini, bayrağını, milli marşı ve başkentini büyük Türk milleti önünde namusu ve şerefi üzerine korumak için ettiği yemini unutmuş olabilir mi? Aksi takdirde Mahir Ünal, Cumhuriyet’e karşı kitleleri harekete geçirebilecek açıklamalar yapar mıydı?

Mahir Ünal’ın Türk Dil Devrimi’ne karşı yaptığı açıklamalar dezenformasyon içeriyor olabilir mi? 

Türk toplumu bu konuda hukukçular ve tarihçiler tarafından aydınlatılmalıdır. Mahir Ünal; Cumhuriyet'in ve Anayasa'nın temel ruhunu oluşturan ilk dört maddeye yönelik bir kamuoyu yoklaması mı yapıyor? Siyaset dünyası bu soruların cevabını ararken Sayın Devlet Bahçeli bütün soruların cevaplarını verdi.

Ünal'a zehir zemberek sözlerle yüklenen Bahçeli, "Bugünkü Türkçemizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde öz güven eksikliğidir" sözleri ile Ziya Gökalp’in ve Atatürk'ün mirasına sahip çıktığını gösterdi.

Foucault (Fuko) için önemli olan, söylem ve söylemi meydana getiren birliklerin anlaşılmasıdır. Süreksiz olmasına rağmen, süreklilik gösteren bir süreç gibi algılanan söylem yasak, akıllılık-delilik, doğru-yanlış karşıtlığı gibi dışlama usulleri üzerinden anlaşılmalıdır. Bu noktada bir entelektüelin rolü de söylem ve söylem birliklerine ilişkin reçeteler sunmak değil, sadece zihinlerde alışkanlığa dönüşen birtakım düşünme tarzlarını yerle bir edip, genel kabulleri kuşkulu hale getirerek onları sorunsallaştırmak ve değerlendirmek olmalıdır. Fukocu bir yaklaşım ile özneyi yaratan söylem ise Mahir Ünal söylemleri ile Anayasa'nın değiştirilemez hükümlerine karşı süreksiz gibi gözükmesine rağmen, süreklilik gösteren bir sürecin başlangıcı olabilir mi?

Özneyi yaratan söylem ise Ünal'ın söylemleri, Cumhuriyet'e karşı muhalif bir özne profili sergiliyor olabilir mi?

Kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etti safsatası Kadir Mısıroğlu ve Dr. Rıza Nur gibi Cumhuriyet muhalifleri tarafından daha önceden de ortaya atılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bugüne kadar yirmi bir kez değişikliğe uğradı. Bugüne kadar yirmi bir kez değişikliğe uğrayan Anayasa, Cumhuriyet muhaliflerine karşı kendini dördüncü madde ile korumaya devam edecektir. Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı ne ile suçlanmaktadır? Mahir Ünal, Anayasa'ya aykırı söylemleri ile suçlanmakta mıdır?

"Cumhuriyet'in niteliği, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentini Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda koruyacağına yemin etmesine rağmen Cumhuriyet'in ve Anayasa'nın temel ruhuna aykırı açıklamalar yapan Mahir Ünal, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Fincancı gibi gözaltına alınacak mı? Partiden ihraç edilecek mi? Kayyum atanacak mı?" sorularına cevap verilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; özneyi yaratan söylem ise Fincancı ve Ünal arasındaki söylem farkı nedir? Bunu bilmek en tabii hakkımızdır. Mahir Ünal; Anayasa'ya ve milletvekili yeminine sadık olduğunu kamuoyu önünde açıklamak zorundadır. Aksi takdirde; Mahir Ünal; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, "Diline sahip çıkmayan milletler tıpkı kökleri kuruyan ağaçlar gibi esen rüzgârlar karşısında devrilmeye mahkûmdur" sözlerine şerh düşmüş olur.