Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Midilli-Sisam ve Dedeağaç’a tarihsel bir bakış

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, BM Zirvesi'ne katılmadan bir gün önce Yunanistan'da bir radyo programında, "Ankara'nın giderek artan saldırgan tavrının iç siyasi kaygılardan kaynaklandığını; Yunanistan’ın, bu tuzağa düşmeyeceğini" söylemişti.

BM Zirvesi'nde uzlaşmacı tavrı ile dikkat çeken Miçotakis'ten, Ege'de tansiyonu yükseltecek yeni bir hamle geldi. Atina yönetimi, gayri askeri statüdeki Midilli'ye 23, Sisam'a ise 18 zırhlı araç sevk etti. Ayrıca; ABD'nin Dedeağaç'a gönderdiği araçların sevkiyatı ise TSK İHA'larınca görüntülendi.

Amerika’nın Boğazlar'ın kontrolünü elinde tutmak maksadıyla Dedeağaç Limanı'ndaki faaliyetlerinin yanı sıra Kurtuluş Savaşı sırasında ikmal ve lojistik güzergâhı olarak kullanılan Midilli ve Sisam’ın jeo-stratejik önemi Türkiye’yi hemen harekete geçirdi. 

Bu durum Dışişleri'nce, Yunanistan ve ABD nezdinde protesto edildi. Dışişleri'ne çağrılan Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi'nden adalardaki ihlallere son verilmesi ve gayri askeri statüyü ihya etmesi istendi. Konuyla ilgili, ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price, “Yunanistan’ın Gayri Askeri Statüdeki Adalara zırhlı araç ve tank çıkararak provoke ettiği gerilimin tırmanmasından endişe etmiyor musunuz?” sorusuna, şu yanıtı verdi: 

"Rusya’nın bir kez daha egemen bir devleti işgal ettiği, transatlantik toplum ve uluslararası toplumun Ukrayna halkının yanında olduğu ve Rus saldırganlığına karşı durduğu bir dönemde, şimdi NATO ortakları arasında gerilimi artırabilecek açıklamaların ve eylemlerin zamanı değil. NATO müttefiklerimizi bölgede barış ve güvenliği korumak ve her türlü farklılıkları çözmek için diplomatik olarak birlikte çalışmaya teşvik etmeye devam ediyoruz." Bu açıklamaları ile Pirce; Atina ve Ankara’yı Rusya’ya karşı iş birliği yapmaya davet etmiş oldu.

Amerika’nın dışında Türkiye ve Atina'ya tansiyonu düşürme çağrıları yapan Batı, Yunanistan'ın egemenliğine saygı duyulmasını istiyor. Ankara ve Atina arasında yükselen tansiyon her iki ülkede yapılması planlanan seçimler öncesinde iç kamuoyuna yönelik verilen mesajlar olarak yorumlanıyor. 

Yunanistan ve Türkiye’de 2023 yılında yapılması planlanan seçimlerin atmosferi Miçotakis ve Erdoğan'ın söylemlerini sarmış görünüyor. Barışçıl ve dostane söylemler yerini tehdit ve suçlamalara bırakmış durumda. Seçim takvimi yaklaştıkça Erdoğan ve Miçotakis’in diplomasi dili yerine çatışma dilini tercih etmesi milliyetçi duyguları köpürtüyor.

Tarih tekerrür mü ediyor?

Benzer bir durum 1950’lerin ikinci yarısı başlarken yaşanmıştı. Kıbrıs konusunda kamuoyunun sergilediği duyarlılık ve Yunanistan’ın konuyu uluslararası platforma taşıma uğraşı, Adnan Menderes’e kamuoyunda kaybettiği saygınlığı yeniden kazanma ve içeride muhalefet tarafından oluşturulan yoğun baskıdan kurtulma olanağı vermişti.

“Adnan Menderes içerideki baskıdan kurtulmak umuduyla, sıkıntıya düşen her hükümetin artık klasikleşmiş bir tedbirine başvurmayı denedi. Ekonomik sıkıntıları unutturmak için halkın dikkatini kendi dışında bir olaya yönlendirmesi gerekiyordu. Kıbrıs meselesi iktidara bu imkânı sağladı. Yoğun bir propaganda ile bütün dikkatler Kıbrıs’a çevrildi ve adanın istikbali, başlıca milli davamız haline getirildi. Halkın dikkatini çeken bu konu iç politikayı unutturacağına, kısa bir süre sonra başlıca iç meselemiz haline geldi. ‘Yunanlılar Polatlı önlerinde ne arıyorlardı? Tarihten ders almadılar mı? Gerekirse, yine derslerini veririz" diyen Menderes’e benzer açıklamalar bu kez Menderes politikalarının sıkı bir takipçisi olan Erdoğan tarafından dillendirilmeye başlandı.

Kıbrıs politikasına halk desteği sağlamak amacıyla milliyetçi duyguların köpürmesi sonucu yaşanan 6-7 Eylül olayları ile ilgili; İsmet İnönü, TBMM’de 15 Aralık 1955’te yapmış olduğu konuşmada hükümeti maceracılıkla suçladı: “... Açıkça söylüyorum. 24 Ağustos’ta Yunanistan’la harp eder gibi konuşursun, çalımından geçilmez. 15 Eylül’de Yunanistan’ın aleyhinde kim konuşursa dilini keserim, dersin, ondan sonra da İzmir’de o elemli hadiseyi yaparsın, işte bu sergüzeşttir... Bugün isabet edersin, yarın işte 6 Eylül hadisesi olur, ondan sonra ne yapacağını bilemezsin. Buna sergüzeşt derler."

Adnan Menderes’in çatışma dilini tercih etmesi ile milliyetçi duyguların kabarması sonucu tarihte 6-7 Eylül olayları yaşandı. 6-7 Eylül olayları sırasındaki tutumuyla hükümetin sergilemiş olduğu tutarsızlık hakkında 16 Aralık 1955 tarihinde TBMM’de yapmış olduğu konuşmada hükümet ile muhalefet arasındaki dış politikaya ilişkin yaklaşım farklılıklarına değinen İnönü; “... Biz hükümetin metotları ile beraber değiliz. Dış politikada prensipler kadar metotların da ehemmiyeti vardır. 24 Ağustos’ta Yunanistan’a hemen harp ilanı ağzının kullanılması on beş gün sonra dostumuz ve müttefikimize karşı söz söyleyecek vatandaşın cehennem ile tehdit edilmesi ve 24 Ekim’de İzmir’de görülmemiş tarziye merasimine mahkûm olmak... Bay Adnan Menderes’in sakat siyasetinin belirtileridir. Bela çıkarmaya hevesli görünen müttefikten sonunda dostlar da beladan kaçar gibi sakınırlar.

... Dış politikada metotlarını endişe ile izlediğimiz hükümetin Büyük Millet Meclisi tarafından yetki sınırları içinde tutulmasına kati olarak lüzum vardır. Hükümet dış meselelerimizde umumi efkârın ve gazetelerin aydınlatılmasından ve yardımlarından istifade etmiyor. Hele Büyük Millet Meclisi'nin bilmesinde ve desteklemesindeki büyük kuvveti hiç takdir etmiyor. Yakıştırıp her şeyi alt üst edilmesini, ya susup veya susturup kendi aklı içinde çabalamayı ihtiyar ediyor. Bunlar sakat gidişlerdir’’ diyerek dış politika kararlarının millet iradesinin tecelli ettiği yer olan TBMM'de alınması gerektiğini bu konuda hükümeti denetleme görevi olan medyanın bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. İsmet İnönü yürütmenin yasama organınca yani Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetim altına alınmasını istemiştir. Alınan kararlar ve uygulamalar, yapılan açıklamalar Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinin bozulduğunu gösteriyor.

Türkiye-Yunanistan arasında kara bulutlar dolaşıyor. Sorulması gereken soru; Türkiye-Yunanistan üzerindeki kara bulutlar yerini güneşli bir havaya bıraktığı zaman Rusya’nın revizyonist taleplerine karşı Türkiye’yi koruyacak bir savunma ittifakı var olacak mı? İsmet İnönü’nün deyimi ile bela çıkarmaya hevesli görünen müttefikten sonunda dostlar da beladan kaçar gibi sakınırlar ise Türkiye NATO’daki yerini koruyabilir mi? 

Miçotakis; ‘Ankara'nın giderek artan saldırgan tavrının iç siyasi kaygılardan kaynaklandığını; Yunanistan’ın, bu tuzağa düşmeyeceğini’ söylediği halde neden Erdoğan’ın kayığında kürek çekiyor?

Kardak Krizi’ne benzer bir durumun yaşanması durumunda Erdoğan’ın, Anayasa’nın 119’ncu maddesine dayanarak altı ay süreyle olağanüstü hal ilan etmesi durumunda TBMM’nin işletilebileceği bir denetim mekanizması var mı? Bu ve benzer sorular akıllara 7 Haziran 2015 seçimlerini getiriyor. Bu soruların cevaplarını AKP Genel Başkanı Erdoğan biliyor.

Dış politikada metotlarını endişe ile izlediğimiz Erdoğan’ın Büyük Millet Meclisi tarafından yetki sınırları içinde tutulması ve siyasi denetim altına alınması gerekmektedir. Bu durum sadece denge ve denetim sisteminin olduğu kuvvetler ayrılığı ile sağlanabilir. 

Hegel "Tarih kendini iki kere tekrar eder", Marx da "Hegel bir şeyi eksik söylemiş, evet tarih kendini iki kere tekrar eder; ilkinde trajedi ikincisindeyse komedi olarak” der. İki lider arasındaki yaşanan meydan okuma ilerleyen günlerde Kardak Krizi'ne benzer bir olayın yaşanma olasılığını arttırıyor. Seçim takvimi yaklaştıkça AKP Genel Başkanı Erdoğan ile Miçotakis arasındaki yaşanan komedinin, siyasi denetim mekanizması işletilemez ise Türkiye ve Yunanistan’ın trajediye doğru sürükleneceği söylenebilir.