Oğluna Icardi'nin adını verdi
Oğluna Icardi'nin adını verdi
Volkan Demirel'in acı günü
Volkan Demirel'in acı günü
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
123456789
Oğluna Icardi'nin adını verdi
Oğluna Icardi'nin adını verdi
Volkan Demirel'in acı günü
Volkan Demirel'in acı günü
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Asena yıllar sonra Bodrum'da
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
Şevval Sam’a 'sınıf farkı' tepkisi
123456789

Eylülde gel BM yoluna…

Yusuf Kanlı

Kıbrıs sorunu hem dolaylı hem de doğrudan gündeme geleceği, her yıl dünya liderlerini ABD'nin New York kentinde bir araya getiren Birleşmiş Milletler genel kurulu 78’inci kez 19 Eylül'de başlayacak. 190 ülkeden üst düzey katılımın olması beklenen ve 26 Eylüle kadar sürecek genel kurul çalışmalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül’de ilk gün konuşan liderler arasında olacak.

2018 öncesi dönemlerde Türkiye Cumhurbaşkanının nasıl bir konuşma yapacağı öngörülebilmekte idiyse de, son zamanlarda Erdoğan’ın konuşmasında geleneksel konu başlıkları dışında öngörülemeyen ve sürpriz etkisi yaratacak konular ve açılımlar da yer aldığından Cumhurbaşkanının geçen Eylül 2022 genel kurulunda “Kıbrıs Türk devletini tanıyın” talebini ne kadar ileriye götürüleceği konusu bir merak unsuru olarak asılı duruyor.


Türkiye yeni açılım mı istiyor?

Son dönemde Kıbrıs’ta Türkiye’nin tıpkı 2012-14 Annan Planı sürecinde olduğu gibi çözüme odaklı davranacağı vurgusunun yanı sıra Temmuz bayında Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı “Biz, Ada’nın gerçekleri temelinde hiçbir zaman çözümden kaçmadık. Bu konudaki samimiyetimizi şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik. Ancak bunun için karşımızdakilerin de dayatmalarda ısrar etmek yerine sahadaki durumu kabullenmesi gerektiği açıktır. KKTC’ye yönelik desteğimizin baki olduğunu, her alanda katkılarımızın artarak devam edeceğini vurgulamak istiyorum” sözleri Ankara’nın ne iddia edildiği gibi adada federasyon fikrine tekrar olumlu baktığını, ne de katı bir şekilde iki devletli çözümü savunduğunu göstermekte.

Aksine, BM genel kurulunda Erdoğan’ın Avrupa Birliği içerisinde son zamanlarda daha sık dillendirilen, eskiden sadece İngiltere’nin düşündüğü “incremental” ya da “giderek boyutu büyüyen aşamalı” sürecin daha fazla duyulduğu gibi, 2010’da yapılan enerji alanında ortak kullanım önerisi benzeri yapması bence oldukça mümkün.

Kıbrıs Türk tarafının iki devletli çözümü terk etmesini beklemek bugün imkansız. Rum tarafının da iki bölgeli, iki toplumlu ama işlevsel olarak tekil ancak güya federasyon çözüm fikrinden ileri adım atması geride bırakılan 60 yılı aşkın görüşme süreci ve cari “realpolitik” dikkate alınırsa imkansız. Nikos Hristodulidis’in son açıklamaları bu konuda yeni bir aşamaya geçtikleri bile anlaşılıyor. Pile yolu konusunda BM aracılığıyla varılan uzlaşının bile KKTC’nin BM kontrolüne bıraktığı toprağın ara bölge olarak kabulü ve Rum idaresinde imara açılması talebiyle bir türlü imzalanamaması takıntının boyutunu da sergiliyor.


Taksitli barış

Erdoğan böyle bir adımı atar ve AB ve ABF desteğini, Rusya sempatisini devreye sokup Kıbrıs’ta başlanması arzu edilen yeni sürecin alışılagelen federasyon fikrini de, olası konfederasyon ya da iki devletli çözümü de dışlamadan, adeta “taksitli barış” gibi tanımlayabileceğimiz karşılıklı çıkarlara dayalı adım adım ilerlenecek küçük uzlaşılarla karşılıklı bağımlılık tesis etmek, düşmanlığı pahalı hale getirmek olabilir mi?

Nasıldı o söz? “Saç kesildi, kel göründü” mü, yoksa “Saç kesildi, ak kara belli oldu” mu? Fark eder mi, bilemem ama bu ata sözlerinin ifade ettiği herhalde açık. Kamuflaj, örtü, engel her ne ise görüntüyü net görmeye engel kalktıktan sonra gerçek durum ortaya çıkar.

Az kaldı, bazıları Alpay’ın o çok sevdiğimiz “Eylül’de gel okul yoluna” klasiğini dinlerken, herhalde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Rum mevkidaşı Nikos Hristodulidis ve görüşmeci heyetleri de düşecekler New York yoluna…