Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Theo’ya Mektuplar

Alper Sezener

Orta üst sınıfa mensup bir ailede dünyaya geldi. Altı çocuklu ailenin ilk çocuğuydu.

Mutsuz aşklar yaşadı; Tezgahtarlık, sanat eseri simsarlığı, kasvetli bir maden kasabasında vaizlik yapmak zorunda kaldı.

27 yaşında resim yapmaya başladı ve çoğunlukla kendi kendini yetiştirdi.

Rengin başlıca ifade sembolü olduğuna inanıyordu.

Beş parasız ve inancının yok olduğunu hissederek umutsuzluğa kapıldığında kendini toplumdan soyutladı. Bir tanıdığına “Deli olduğumu düşünüyorlar” dedi, “Çünkü gerçek bir Hristiyan olmak istiyordum. Skandal yarattığımı söyleyerek beni köpek gibi gösterdiler.”

O zaman van Gogh ciddi bir şekilde resim yapmaya başladı ve böylece 1880'de sanatçı olarak gerçek mesleğini keşfetti. Bundan sonra görevinin insanlığa sanat yoluyla teselli getirmek olacağına karar verdi.

Kardeşi Theo'ya "Sefillere kardeşçe bir mesaj vermek istiyorum" dedi. "Resimlerimi “Vincent” olarak imzaladığımda, onlardan biri gibi oluyor."

Yaratıcı güçlerinin bu farkındalığı, kendine olan güvenini geri kazandı.

On yıldan kısa bir süre içinde 2.100 eser üretti, bunların birçoğunu yaşamının son iki yılına sığdırdı.

Dahilik ve delilik arasındaki ince çizgide gidip gelen, kuşku, korku, yoksulluk ve akıl hastalığıyla boğuşan bu genç adam, çok erken yaşta, uzun süredir devam eden psikolojik rahatsızlıklarının sonucunda -bazı kaynaklara göre intihar, bazılarına göre ise silahla yaralanma sonucu- şüpheli bir şekilde yaşama veda etti.

*

Dünyanın en ünlü ve sıra dışı ressamlarından Vincent Willem van Gogh (1853-1890), yaşamı boyunca kardeşi ve yakın arkadaşı Theo'ya, sanatçı arkadaşları Paul Gauguin ve Emile Bernard'a ve daha birçok kişiye 900’ün üstünde mektup yazdı.

Mektupların çoğu tarihsizdi. Tarihçiler uzun uğraşlar sonucu mektupların çoğunu kronolojik sıraya koydular.

Van Gogh ve kardeşi Theo arasında 600’den fazla mektup yazıldığı bilinmektedir.

 Bu mektuplar, ömür boyu süren dostluklarını yansıtırken aynı zamanda van Gogh'un sanat görüşlerini ve duygularını da anlatır.

*

Theo, van Gogh'un kendisine yazdığı tüm mektupları sakladı.

Her ikisi de yaşama veda ettikten sonra Theo'nun dul eşi Johanna van Gogh mektupları harmanlayıp düzenledi.

Mektupların çoğu 1914'te yayınlandı.

Mektuplar, Van Gogh'un hayatı hakkında mevcut olan en kapsamlı bilgi kaynağıdır ve Van Gogh'un dünyasını anlamamız için önemlidir.

*

Van Gogh, Hollandalı bir ressam olmasına rağmen mektuplarının yaklaşık üçte birini Fransızca yazdı.

O dönemde Fransızca bugünün İngilizcesi gibi genel kabul görmüş uluslararası dildi. Orta sınıf çocuklarının Fransızca öğrenmesi bekleniyordu. Van Gogh, erken yaşlardan itibaren Fransızca konuşabiliyordu. Yine de ancak 1886'da Paris'e taşındıktan sonra tamamen Fransızca yazmaya geçti.

Van Gogh kardeşi Theo ve kız kardeşi Willemien'e: "Size Fransızca yazmama izin verirseniz, bu mektubumu benim için gerçekten kolaylaştırır” diye yazmıştır.

Fransa ve Fransızca onun kısa yaşamında önemli bir yere sahiptir.

Van Gogh, Fransa'yı ikinci evi olarak benimsedi ve orada bir sanatçı olarak adını duyurmak istedi. Erkek kardeşine yazdığı mektupları genellikle "tout à toi, Vincent" (her zaman senin, Vincent) ile bitirirdi.

Fransızlar “Van Gogh”u telaffuz etmekte zorlandıkları için resimlerini “Vincent” olarak imzaladı.

Van Gogh'un mektupları, onlara eklediği eskizler nedeniyle de özeldir. Bunlara “çizikler” demiştir.

Mektupları eskizlerini içermektedir. Bunlar genellikle kalemle yapılmış hızlı eskizlerdir, ancak bazen daha ayrıntılı, renkli çizimlerdir.

Mektupların yanı sıra, Theo'ya çizim ve resimler de göndermiştir. Kardeşler, ona aylık harçlık vermeleri karşılığında Theo'nun Vincent'ın tüm resimlerini alacağı konusunda anlaşmışlardı. Van Gogh, bazen tabloları bir kutuya koyar, ama çoğu zaman da rulo yapıp gönderirdi.

Vincent ile Theo’nun birbirlerine çok güvendikleri mektuplarındaki konulardan bellidir. Mahrem konularda bile duygu ve düşüncelerini birbirileriyle paylaşmışlardır.

Bu alışılmadık bir durumdur, çünkü 19. yüzyılda çoğu insanın çok kişisel şeyler hakkında yazmaktan kaçındığı bilinir.

*

Amsterdam, 30 Mayıs 1877 ibareli mektubunda kardeşi Theo’ya şöyle yazıyor:

“Sevgili Theo,

Bugün elime geçen mektubun için teşekkürler. Çok meşgulüm, onun için acele yazıyorum. Mektubunu Jan Amcaya verdim, selam söylüyor ve teşekkür ediyor.

Mektubunda bana çok dokunan bir cümle var. 'Keşke her şeyden uzak olabilseydim' diyorsun. 'Çünkü her şeye sebep olan benim ve herkese yalnızca acı veriyorum. Tüm bu mutsuzlukları kendi başıma da çevremdekilerin başına da yalnızca ben getirdim.' Bu sözlerin bana çok çarpıcı geldi, çünkü aynı duyguları, ama tamı tamına aynı, ne bir dirhem eksik, ne bir dirhem fazla, ben de duyuyorum ve vicdan azabı çekiyorum.

Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik -elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede? Tüm uğraşmalarımızın meyvesi nedir? Anlıyorsun ya! Bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi -hepsini sıralamak olanaksız- düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de özlüyorum senin özlediğini. Keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum.

Yine de devam ediyorum, ama temkinlice, bütün o şeylere karşı koyacak güce sahip olacağımı umarak -o zaman beni tehdit eden yerinmelere ne cevap vereceğimi bilebileceğim- ve bana karşıymış gibi görünen her şeye rağmen, amaçladığım hedefe günün birinde ulaşacağıma inanarak. Ve Tanrı kısmet ederse, sevdiğim kimi kişilerin gözlerinde, peşimden gelecek olanların gözlerinde sevgi ve inanç okuyacağım.” (Vincent Van Gogh, Theo’ya Mektuplar, çev. P.Kür, İstanbul: YKY, 2013: s.26-27)

*

“Sevgili Kardeşim” diyerek başladığı “Lahey, Haziran’ın ikinci yarısı, 1882” ibareli mektubunda şunları yazıyor:

“…Kısaca, o denli ileri gitmek istiyorum ki, yapıtlarımı görenler 'Bu adam çok derinden hissediyor, sevecenlikle hissediyor' desinler -sözde kaba-sabalığama karşın ya da belki de onun yüzünden.

Böyle konuşmak aşırı özentili gibi görünüyor şimdi, ama işte bu nedenle tüm gücümle çalışmayı sürdürmek istiyorum. Çoğu kişinin gözünde neyim, kimim ben -bir hiç, ya da aksi suratlı, yadırgı bir adam- toplumda doğru dürüst bir yeri olmayan, hiçbir zaman da bir yer bulamayacak olan, kısacası, alçağın alçağı biri. Pekâlâ, diyelim ki bunlar doğru, gene de yapıtlarımla, böylesi yadırgı bir adamın, böylesi bir hiçin yüreğinde neler olduğunu dünyaya göstermek isterdim.

Yaşamdaki amacım bu işte; ancak, her şeye karşın, bunun temelinde öfkeden çok sevgi, tutkudan çok sükûnet yatıyor. Sık sık derin acılara gömüldüğüm doğruysa da gene de içimde saf ve sakin bir uyum, bir müzik var. En yoksul bir kulübede, en pis bir köşede, bir desen, bir resim görebiliyorum. Ve karşı konulmaz bir güç kafamı hiç durmadan bu gibi şeylere itiyor.

Başka şeylere olan ilgim gittikçe azalıyor ve o ilgilerden kurtulduğum oranda, gözüm resimsel olanları daha çabuk yakalayabiliyor. Sanat inatçı bir çalışma istiyor, her şeye karşın bir çalışma ve sürekli gözlem.

İnatçı sözcüğünden her şeyden önce sürekli, duraksız çalışma anlıyorum; ama bunun yanı sıra, şu ya da bu kişi şöyle ya da böyle dedi diye kendi görüşlerinden vazgeçmemek de var işin içinde. Kardeşim benim, birkaç yıl içinde, hatta, belki de şimdiden azar-azar, elimden çıkmış iyi işler görmeye başlayacaksın, bunlar benim için yaptığın fedakârlıkların karşılığı olacak.” (Vincent Van Gogh, Theo’ya Mektuplar, çev. P.Kür, İstanbul: YKY, 2013: s.72-74)

*

Van Gogh, Rembrandt’dan sonra en büyük Hollandalı ressam ve Post-Empresyonistlerin en büyüklerinden biri olarak kabul edilir.

Çalışmalarının çarpıcı rengi, vurgulu fırça darbeleri ve konturlu biçimleri, modern sanatta Ekspresyonizm akımını güçlü bir şekilde etkilemiştir.

Van Gogh'un sanatı, ölümünden sonra, özellikle 20. yüzyılın sonlarında, eseri dünya çapında müzayedelerde rekor meblağlara satıldığında ve gişe rekorları kıran sergilerde yer aldığında şaşırtıcı derecede popüler oldu.

Kısmen yayınlanan kapsamlı mektupları nedeniyle van Gogh, popüler hayal gücünde işkence görmüş sanatçının özü olarak mitleştirildi.

Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektuplar onun ruhunun dışa vurumudur.

Resminin yarattığı yoğunluğa ve duyguya eşit kelimelerle kendi resmini çiziyor.

Bu bir efsanenin kişisel hikayesidir.

Okumakta fayda var.