Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789

Döviz Arz ve Talebi ve Kurların Geleceği

Türkiye ekonomisinin mevcut koşullarında çok geniş bir kitleyi ilgilendiren konuların başında, döviz kurlarının geldiğini söylemek mümkündür. Enflasyonu ve dolayısıyla hayat pahalılığını belirleyen başlıca değişken olması, kısa vadede yüksek kazanç imkanları sunabilmesi, ekonomik kriz algısının en önemli dayanağını oluşturması gibi nedenler, döviz kurlarının önemini artırmaktadır.

Diğer taraftan, Türkiye’nin 1958 yılından bugüne kadar yaşadığı ekonomik krizlerin gerisinde de çoğu kez döviz kıtlığı ile özellikle 1990 sonrası dönemde, kısa vadeli spekülatif yabancı sermaye (sıcak para) hareketlerinin bulunduğu görülmektedir. Nitekim 1963 sonrası dönemde ithal ikameci planlı kalkınmaya geçilmesi, üretim desenini değiştirerek üretimin artırılması ve böylece ithalat bağımlılığın geriletilmesi yanında döviz talebinin azaltılmasını da amaçlamıştır. Yine 24 Ocak 1980 Kararları ile ithal ikameci stratejiden ihracata yönelik büyüme modeline geçilmesinin gerisinde de herhalde döviz talebinin düşürülemeyeceğinin/artacağının kabullenilmesiyle olsa gerek, döviz kazançlarının/arzının artırılması amacının olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca, 1989 yılında 32 Sayılı Karar ile sermaye hareketlerine serbestlik tanınması, döviz ihtiyacının üretim/ihracat yoluyla karşılanmasının olası görünmemesi sonucu, olası her kanaldan dış kaynak girişinin sağlanmasıyla da ilgilidir. Dolayısıyla bir dönem döviz talebinin azaltılması, bir dönem de döviz arzının artırılmasını önceleyen uygulamalar, bugüne kadar Türkiye’yi döviz krizlerinden kurtaramamıştır. Bir başka deyişle hem döviz talebinin azaltılması hem de döviz arzının artırılması, eş anlı ve yeterli olarak bir türlü sağlanamamıştır.

Bu arada, Türkiye’nin dış ticaret dengesi 1947 yılından beri açık vermektedir. Hizmet gelirleri bu açığı önemli ölçüde azaltsa da dışarıya ödenen kâr, faiz ve portföy kazançlarının, dışarıdan elde edilenlerden daha fazla olması nedeniyle cari denge de genellikle açık vermektedir. Dolayısıyla uluslararası mal, hizmet ve para/sermaye getirileri dengesi, yani cari denge veya diğer adıyla dış denge, Türkiye için önemli bir sorun kaynağı olmaya devam etmektedir.

Cari dengede oluşan açık, doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ile dış mevduat/kredilerden net girişler yoluyla kapatılabilmektedir. Türkiye’de bunların yanında kaynağı belirsiz dövizlerin sisteme dahil olmasını tanımlayan Net Hata ve Noksan hesabı da zaman zaman bu açığın finansmanına katkı sağlayabilmektedir. Türkiye’de bazı yıllar cari açığın çok üzerinde dış kaynak girişi olduğu ve bunun döviz bolluğuna yol açarak reel kurları düşürebildiği görülürken, dış kaynak girişinin yavaşlaması veya tersine dönmesi durumlarında da döviz krizleriyle karşılaşılabilmektedir.

Türkiye’de döviz bağlamında yaşanan sorunlar sadece dış açık kanalından değil, aynı zamanda ülke içinde yerleşiklerin dövize yönelik yaklaşımlarından da kaynaklanabilmektedir. 50 yıla yakın süredir dünya geneline oranla yüksek enflasyon yaşayan, yani parasının değerini korumakta bir türlü başarılı olamayan Türkiye’de, ekonomik birimler daha güvenilir olması nedeniyle döviz talep edebilmekte, alışverişlerde döviz kullanabilmekte, dövizi spekülatif bir yatırım aracı olarak görerek talep etmektedir. Dolayısıyla dış açıklar ile birlikte içeride oluşan iki paralı ekonomik yapı da dövizin önemini artırmakta ve Türkiye’yi döviz krizlerine daha açık ve bu krizlerden daha fazla etkilenebilir hale getirmektedir.

Bugün gelinen noktada; yüksek enflasyonun var olduğu ve ayrıca TL’nin değerinde enflasyona bağlı olarak ortaya çıkacak kaybı telafi edebilecek faiz oranlarının son derece düşük olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle, ekonomi politikası tercihleri sonucu TL; bir tasarruf aracı olmaktan çıkarılmıştır. Bu durumda ekonomik birimler TL bazlı tasarruflarını alternatif alanlar olarak; borsa, döviz, gayrimenkul, otomobil gibi alanlara yönlendirmişlerdir. Dövize yönelim sonucu kurlarda görülen artışı kontrol etmek amacıyla Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması başlatılmış ve önemli ölçüde de başarılı olunmuştur. Gayrimenkule yönelen tasarruflar ise konut fiyatlarını, geniş kesimler için konut alınamaz noktaya taşımıştır. Borsaya yönelen tasarruflar ise hisse senedi fiyatlarını ve dolayısıyla borsa endeksini rekor düzeylere çıkarmıştır.

Dolayısıyla tasarruflar boyutunda yeni yön arayışlarının olabileceği bir döneme gelinmiş, kartların yeniden nasıl dağıtılacağı ve bu dağıtım sonucunda kimlerin kârlı, kimlerin de bu kârların finansörü olacağı tartışılmaya başlamıştır.

Bu yazımızda döviz arz ve talebinde olan ve olabilecek değişikleri dikkate alarak bir analiz yapmak istiyoruz. Herhangi bir mal veya hizmetin fiyatını etkileyen çok sayıda faktör/değişken olabilse de bu faktörler sonuçta ya arzı (artırıp-azaltarak) ya da talebi (artırıp-azaltarak) etkileyerek fiyat değişimine neden olabilmektedir. Bir şeyin fiyatının artması için de ya arz cephesinde azalma ya da talep cephesinde artış olması gerekmektedir. Bunun yanında en yüksek düzeyde fiyat artışı, talep artarken arzın azalması durumunda yaşanır. Türkiye’de 2021 yılı sonlarında yaşanan yüksek oranlı kur artışları böylesi bir durumda gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle, uygulanan düşük reel faiz politikası sonucu yabancılar hem getirdikleri kaynakları azaltarak hem de Türkiye’deki paralarını çıkararak döviz arzını azaltmışlardır. Bu arada döviz borcu olan ve/veya kur artışları yaşanacağını öngörerek dövize yatırım yapan ekonomik birimler döviz talebin artırmıştır. Bunun sonucunda döviz kurları %100’den daha fazla oranda artmıştır. Kur Korumalı Mevduat uygulaması hem döviz talebini azaltması hem de döviz bozdurmayı teşvik ederek arzı artırması nedeniyle kur artışlarının kontrol altına alınmasını sağlamış, kanamayı durdurmuştur. Ancak bu uygulama, sorun kaynağını ortadan kaldıran değil, zaman kazandıran bir uygulama olmuştur. Zira bu uygulamadan vazgeçilmesi sonrasında ortaya çıkacak gelişmeleri öngörmek çok kolay olmadığı gibi, yaşanacaklar pek sürpriz de olmayacaktır. Ayrıca, uygulanmanın bütçe, TCMB bilançosu, gelir dağılımı, kaynak dağılımı gibi boyutlarda yaptığı tahrifatın da az olmadığı/olmayacağı açıktır.

Türkiye koşullarında, hem döviz arzı hem de döviz talebinin olası kaynakları tabloda verilmiştir. Burada görüldüğü gibi, mal ve hizmet ihracatı, dış yatırım gelirleri (kâr, faiz, portföy kazançları) başlıca döviz arzı kaynaklarıdır. Yabancı doğrudan yatırım, yabancı portföy yatırımları ile yabancı mevduat girişi ve dış kredi kullanımları da genel olarak bir tür dış borçlanma gibi değerlendirilebilirse de önemli bir geçici döviz arzı kaynağıdır. Ancak, bunlar geri dönmek veya yatırdığından daha fazlasını götürmek için ülkeye gelmiştir. Dolayısıyla bunlara güvenilir kaynak olarak bakmak sorunludur. Kuşkusuz doğrudan yabancı yatırımları biraz daha farklı değerlendirmek gerekecektir. Bunların yanında Türkiye için oldukça önemli hale gelen kaynağı belirsiz döviz girişleri de arzı artırabilmektedir. Döviz talebinin kaynakları ise döviz arzının bu sayılan kaynaklarının tam tersi niteliğindeki (çıkış) faktörlerden oluşmaktadır.

Eylül ayı sonu itibariyle yıllıklandırılmış bazda 2021 ve 2022 yılları karşılaştırıldığında, döviz arzının 329,7 milyar dolardan 402 milyar dolara yükseldiği yani 72,2 milyar dolar arttığı görülmektedir. Aynı dönemde döviz talebi ise 108,7 milyar dolar artarak 399,2 milyar dolara yükselmiştir. Böylece 2021 yılında 39,3 milyar dolar olan dış ekonomik ilişkiler bazlı döviz arz fazlası, 2022 yılında yüzde 93 oranında azalarak 2,7 milyar dolara gerilemiştir. 2021 yılı son çeyreğinden sonra kurlarda, KKM sonrası bir gerileme olsa da, yüksek oranlı artış yaşandığı dikkate alınırsa, yerli ve milli ekonomik birimlerin döviz talebini önemli ölçüde artırdığı anlaşılmaktadır. Bu artışın kaynakları ise kur artışından zarar görmek istemeyen döviz borçluları, kur artışından kazanç elde etmek isteyen ve bu amaçla kayıt içi veya kayıt dışı döviz talep eden spekülatörler olduğu söylenebilir.

Peki bundan sonra neler olabilir?

2022 yılı Eylül ayı sonu itibariyle; 37,2 milyar doları kamu, 31,9 milyar doları TCMB, 116,1 milyar doları da özel sektöre ait olmak üzere bir yılda vadesi gelecek 185,2 milyar dolar dış borç bulunmaktadır.

Yine eylül ayı itibariyle; TCMB’nin analitik bilançosunun aktifindeki dış varlıklardan (döviz ve altın) pasifindeki döviz borçlarını düştüğümüzde yaklaşık olarak net 5,9 milyar dolar net döviz rezervi bulunduğu görülmektedir.


Ayrıca, TCMB’nin 45,6 milyar doları vadesi üç ay içinde dolacak olan ve toplamı 65,6 milyar dolara ulaşan swap borcu bulunmaktadır. Dolayısıyla swap borçları düşüldüğünde TCMB’nin net rezervleri -59,7 milyar dolar düzeyindedir. Yani…

Bu genel nicel durumun yanında Kur Korumalı Mevduat'tan çıkacak tasarrufların dövize yönelmesi ihtimali bulunmaktadır. Yine olası kredi genişlemesi ile zorunlu hale gelen ücret artışlarına bağlı olarak, az da olsa, bir miktar kaynak dövize yönelebilecektir.

Türkiye’nin yurt dışı gelirlerinin daha çok euro, ithalatı ve borçlarının ise daha çok dolar cinsinden olması nedeniyle, doların daha da değerlenmesi durumunun dövize olan ihtiyacı artırması söz konusu olabilecektir.

Son olarak dış ilişkilerimizde meydana gelebilecek olumlu veya olumsuz gelişmeler döviz talebini etkileyebilecektir.

Kısaca ifade etmek gerekirse döviz kurlarının yönünü arz ve talepteki gelişmeler belirleyecektir. Bu gelişmelerin ne yönde olabileceğini öngörmek için tablodaki değişkenlerin nasıl gelişebileceğini yakından takip etmek gerekmektedir. Ancak, bireysel, sektörel, ulusal ve küresel düzeyde öngörü yapmanın oldukça zorlaştığı, farklı ruhu olan bir zaman diliminden geçtiğimiz de ortadadır.

Son söz: Ekonomide beklentiler kendini yaratır.