Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
"Çağ dışı bir ahlak anlayışı"
123456789
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Cinsel istismar nedeniyle gözaltı
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Yılmaz Erdoğan ve Cemre Ebüzziya
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
Sertab Erener: Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordum
"Çağ dışı bir ahlak anlayışı"
123456789

TARIM, TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SOSYAL SİGORTASI ATARSA…

Yaşar Uysal

Tarım ve temel ihtiyaçlar

İnsanların üç temel ihtiyacı; gıda, giyim ve barınmadır. Tarım sektörünün, bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli ham madde ve nihai ürünlerin başlıca üreticisi olduğu söylenebilir. Nitekim gıda ürünlerinin neredeyse tamamı, giyim ihtiyacının çok büyük bir bölümü (pamuk, yün, keten, kenevir vb.) tarımsal faaliyet sonucu elde edilen ürünlerden karşılanır. Barınma ihtiyacının karşılanmasında ise hem evin yapımında (ağaç ürünleri) hem de evin iç donanımında (mobilya, halı, perde vb.) yine önemli ölçüde tarım ürünleri kullanılmaktadır.

Diğer taraftan tarımsal üretim birçok sanayi ve hizmetler alt sektörü ile de bağlantı halindedir. Bu bağlantı, tarımın sadece bu sektörlere girdi sağlaması değil, aynı zamanda bu sektörlerden girdi (sertifikalı tohum, gübre, ilaç, yakıt, traktör ve ekipmanları vb.) tedarik etmesiyle de ilgilidir. Ayrıca, çiftçilerin yaşamsal ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü de sanayi ve hizmetler sektörlerinden karşılaması söz konusudur. Dolayısıyla tarım sektörü ve çiftçiler hem arz hem de talep boyutundan oldukça büyük önem taşımaktadır. Teknik ifadesiyle tarım; ileri ve geri bağlantı katsayıları oldukça yüksek bir sektördür. Ayrıca, üretim hacmi ve deseni ile teknolojideki gelişmelere bağlı olarak sanayi ve hizmetler sektörünün tarıma bağımlılığının azaldığını, tarımın ise bu sektörlere bağımlılığının arttığını söylemek gerekmektedir. Bu yapısal değişim, politika yapımcılarına önemli bir bilgi girdisi sunmaktadır.


Tarımsal üretim

Tarım; bitkisel üretim, hayvansal üretim, su ürünleri ile orman ürünleri olmak üzere dört alt sektörden oluşmaktadır. Sahip olduğu potansiyellere ve kullanım düzeyine göre her ülkenin farklı bir tarımsal üretim deseni bulunmaktadır. Türkiye; geniş coğrafyası, farklı topoğrafya ve iklim özelliklerine sahip bölgelerinde yetişen/bulunan çok sayıdaki ürünü nedeniyle oldukça zengin bir tarımsal ürün desenine sahiptir. Bu potansiyelin etkin olarak kullanıldığını söylemek ise oldukça zordur.

Diğer taraftan, tarım çok özgün nitelikleri olan bir üretim alanıdır. Üretim sürecinde doğa koşullarının etkili olabilmesi, çiftçilerin maliyetler ve ürün fiyatlarına bağlı olarak ürün tercihlerini değiştirebilmesi, üretimde istikrarın sağlanmasını güçleştirmektedir. Üretimdeki istikrarsızlık da ürün fiyatları ve dolayısıyla çiftçi gelirlerinde belirsizliğe yol açmaktadır. Bunların yanında, tarım ürünlerinin genelde dayanıksız olması ve/veya ciddi depolama maliyeti gerektirmesi çok sayıda çiftçinin ürünlerini eş anlı olarak piyasaya getirmesine, karşılarında az sayıda ve genellikle aralarında anlaşmış alıcıların bulunması nedeniyle de pazarlık güçlerinin zayıflamasına neden olmaktadır. Böylesi bir piyasa yapısının kimlerin lehine sonuç üreteceği açıktır. Bu nedenle tarım sektöründe hem maliyet hem de gelir/kâr hesabının üretim öncesinde yapılması neredeyse imkânsızdır. Gelir istikrarı açısından katkı yapabilecek olan tarım ürünlerine dayalı vadeli işlem piyasalarının ise henüz bu işlevini, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yeterince gerçekleştiremediği görülmektedir.

Bu koşullarda tarımsal üretimde, ürün fiyatlarında ve çiftçi gelirlerinde istikrarın sağlanabilmesi için çiftçilerin etkin/işlevsel örgütlere sahip olması ve sektörün/çiftçilerin devlet tarafından doğru zamanda, doğru yöntemlerle, yeterli dozda ve planlı olarak desteklenmesi gerekmektedir. Bunları yapabilen ülkelerde tarım sektörü gelişmekte ve çiftçiler istikrarlı gelire kavuşmaktadır. Türkiye’nin bu bağlamda neyi ne kadar doğru yaptığının takdirini okuyucularımıza bırakıyorum.


Tarım neden Türkiye’nin sosyal sigortasıdır?

Çiftçilikten gelen bu satırların yazarı; uzun yıllar Türkiye’nin en büyük ve işlevsel sosyal sigortasının tarım olduğunu ve bu sigortasının atmasının çok geniş ve derin olumsuz sonuçlar üretebileceğini defalarca yazmış, ifade etmiştir. Peki neden?

Hikâyeyi daha eski tarihlerden başlatmak mümkünse de 24 Ocak 1980 Kararları'nı milat olarak almak mümkündür. Bu kararlar ile Türkiye; ilki dışa açılma, ikincisi de ülke içinde devletin küçültülerek piyasa sisteminin etkinleştirilmesi olmak üzere iki temel eksenli neoliberal politikaları uygulamaya başlamıştır. Dışa bağımlılığı azaltmayı amaçlayan ithal ikameci büyüme modeli yerine ihracata dayalı büyüme modelini ikame eden bu yaklaşım ile büyümenin iç değil daha çok dış talep ile sağlanması amaçlanmıştır. Bunun gerisinde ise görünürde ülkedeki döviz kıtlığının giderilmesi vardır. Arka planındakiler ise bu yazının konusunun dışına taşmaktadır.

Bu yaklaşım çerçevesinde de dış piyasalarda rekabet şansı/gücü bulunan ürün ve sektörler ön plana çıkarılmıştır. Türkiye’nin sahip olduğu üretim kaynakları/imkânları (faktör donanımı) çerçevesinde de emek-yoğun üretim tekniği kullanan sanayi alt sektörleri ile tarım ürünleri ön plana çıkarılmıştır.

Diğer ülkelere ürün satabilmek için ya fiyatlarınızın rakip ülke firmalarından daha ucuz olması ya da ürünlerinizin yüksek kalitede olması gerekir. Kuşkusuz başka ülkelerde üretilmeyen/üretilemeyen malları üretiyor olmak da bunları diğer ülkelere satış imkanı sağlayabilecektir. Türkiye’nin dış ticarete konu olan ve başka ülkelerde üretilmeyen yüksek parasal değere sahip herhangi bir sanayi ve tarım ürünü olmasa da en büyük üreticinin Türkiye olduğu ürünlerin daha çok tarım (fındık, çekirdeksiz kuru üzüm vb.) ürünleri olduğu görülmektedir.

Tarım ürünleri dışında, ucuza mal edilerek yurtdışına satılabilecek sanayi (konfeksiyon gibi) ve hizmet (turizm gibi) ürünlerimiz ise daha çok emek-yoğun ürünlerdir. Bunların ihracatı için ise genellikle fiyat yani ucuzluk en önemli faktördür.


İşte bu noktada tarım sektörü devreye girmektedir. Nasıl mı?

Sanayi ve hizmet ürünlerinin ucuza mal edilerek ürünlerini ihraç edilebilmesi için tarım sektörüne/çiftçilere üç işlev yüklenmiştir. Bunlardan ilki; üretimin asli unsuru olan emek maliyetinin düşürülmesi için geriletilen reel ücretlere rağmen emeğin yaşamını devam ettirebilmesi için ucuz gıda sağlamasıdır. İkincisi, bağlantılı sanayi ve hizmet sektörlerine ucuz tarımsal girdi/hammadde tedarik etmesidir. Üçüncüsü ise kırsaldan göç yoluyla kentlerde işsizler ordusu oluşturulması ve bunun sonucunda ücretler üzerinde baskı yapabilme imkanı sağlanmasıdır.

Tarımın; doğrudan ihracat yoluyla döviz kazandırma, halka ucuz gıda sunma, diğer sektörlere uygun fiyatla ham madde/girdi temin etme ve kentlerde iş gücü arzını artırma işlevleri yanında, Türkiye’ye özgü olduğu söylenebilecek bir işlevi daha yerine getirdiği görülmektedir. Bu da kırsalda yaşayan ailelerinin ve/veya yakın akrabalarının kentlerde yaşayan iş gücüne yaptığı ayni ve nakdi yardımlardır. Yöreye göre; tarhana, bulgur, makarna, zeytin/zeytinyağı, süt ve ürünleri, yaş veya kuru sebze ve meyvelerin kentlerdeki yakınlara gönderilebildiği ve bunların kentlerde yaşam maliyetlerinin bir kısmını karşıladığı görülmektedir. Yine hasat veya kredi alma dönemlerinde ailelerin kentlerdeki çocuklarına nakdi destek vermesi söz konusu olabilmektedir. İşte bu ayni ve nakdi yardım sağlama işlevi, kanımızca, Türkiye’de tarımın en önemli işlevini, sosyal sigorta işlevini, tanımlamaktadır.

Bunların yanında tarım ayrıca, kırsalda iş gücünün azalması ve üretim teknolojinin değişmesine bağlı olarak; sanayi (tohum, gübre, ilaç, traktör, ekipman vb.) ve hizmetler (bankacılık, sigortacılık, araç bakım-onarım vb.) sektörleri için her geçen gün büyüyen bir pazar olma işlevini de yerine getirmiştir.

Diğer taraftan, tarımın bu işlevleri yerine getirmesi sürecinde iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine bozulması ve döviz kurlarının aşırı değerli tutulması (ucuz TL), aralıklarla da olsa, kullanılan ilave yöntemler olmuştur.

Görüldüğü gibi tarım sektörü ve çiftçiler adeta; etinden, sütünden, derisinden, yününden, gübresinden yani her boyutundan faydalanılan bir sektör olmuştur. Yani, Türkiye’de tarım sektörü ve çiftçiler 40 yıla yakın bir süredir kendisinden beklenen tüm bu işlevleri gerçekleştirmiştir. Ancak, sektördeki üretim koşulları ve çiftçilerin kazanç durumu ve motivasyonları itibariyle bu işlevleri daha fazla sürdürmesi olası görünmemektedir.

Nitekim bugüne geldiğimizde, artık sığınmacılarla birlikte 90 milyonu aşan nüfus nedeniyle tarım ürünleri ihracat potansiyeli azalmıştır. Yani tarım eskisi kadar dış ticaret fazlası verip ülkeye döviz kazandıramayacaktır.

Büyük bir çoğunluğu yeterli istihdam kapasitesi yaratılmadan ve kendilerine gerekli/talep edilen nitelikler kazandırılmadan kentlere göç ettirilmiş insanlara yenilerinin eklenmesi zorlaştığı için kırsaldan göç yoluyla kentlerde işsizler ordusu büyütülemeyecektir. Ancak, bundan sonra kırsaldaki gizli işsizlik daha fazla kentlerdeki açık işsizliğe dönüşecektir.

Tarım sektörünün yapısı, uygulanan tarım politikaları ve sektördeki maliyet koşulları ile lojistik maliyetlerinin geldiği düzey itibariyle kentlilere ucuz gıda sağlaması artık mümkün değildir.

Bunların yanında ailesi kırsalda yaşayan, burada üretim yapan ve ürün/gelir fazlası elde kentlilerin oranı her geçen gün azalmaktadır. Yani köydekilerden kentlerde çalışan/yaşayan çocuklarına ayni ve nakdi yardım yapılabilmesi imkânı iyiden azalmıştır.

Diğer taraftan köyün ve köylülerin tarım dışı sektörlere gerek girdi gerekse nihai ürün alımı yoluyla talep yaratma potansiyeli de zayıflamaktadır.

Kısaca ifade etmek gerekirse 1980 sonrası dönemde kendisine yüklenen doğrudan ve dolaylı işlevleri tarım artık istenilen düzeyde yerine getirememektedir. Bu koşullarda Türkiye’nin en önemli ancak önemi görülmeyen/görülmek istenmeyen tarım sektörünün sigorta işlevini görmesi imkânsız hale gelmiş, yani ülkenin ana sigortası atmıştır. Sigortanın yeniden çalışması veya değiştirilmesi için ise ne zaman ne de kaynak kalmıştır.

Son söz: İnsan varsa, sorun vardır. Akıl/bilim varsa, çözüm vardır.