Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

İnsan

Alper Sezener

Bugünkü yazı, “insan” kelimesi ve onun kavramsal derinliği üstüne.

“İnsan, ne yaman bir yapı insan! Akıl gücüyle ne soylu bir varlık! Düşünme yetenekleri ne sonsuz! Duruşu, kımıldanışı ne anlamlı ne güzel! Ne melekçe davranışları ne Tanrıca kavrayışları var! Evrenin gözbebeği insan, canlıların baş tacı! Ama benim için nedir insan, bu özü toz yaratık?” der Shakespeare Hamlet’te.

Mark Twain ise daha doğrudan ve düz “İnsan bir bukalemundur. Doğasının kanunu gereği, yaşadığı yerin rengini alır” diye yazar.

“Ruhun çırpınmalarının yanında bir şehrin çalkantıları nedir ki? İnsan toplumdan daha derindir,” diye seslenir, Sefiller’de Victor Hugo.

Nietzsche’ye göre ise, “İnsan olmak karmaşık bir şamatadır.”

*

Kısaca, “insan” kelimesinin anlamına ve kökenine bakalım.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre, “İnsan”, toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlıdır.

Nişanyan Sözlüğü’ne göre, Arapça Ans kökünden gelen insān إنسان “insanlık, insan soyu” kelimesinden alıntıdır. Bu kelime, Arapça ins إنس “tek kişi, insan” sözcüğünden türetilmiştir.

Aynı zamanda Aramice/Süryanice nş kökünden gelen ināş veya īnəşā אִינָשׂ “insan” sözcüğü ile eş kökenlidir.

Ayrıca, İbranice nş kökünden gelen aynı anlama gelen enōş אנוש sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Akatça nişu “halk, kavim” sözcüğü ile eş kökenlidir.)

Arapça ismin Arapça uns "evcil olma, ünsiyet" fiili ile anlam ilişkisi ilgi çekicidir.

Arapçada kolektif isim niteliğini koruyan insān sözcüğü Türkçede en eski devirden beri "tekil kişi" anlamında da kullanılmıştır.

“İnsan” anlamında “Human”, Eski Fransızca humain'den Orta İngilizceye geçmiş bir sözcüktür, nihayetinde Latince hūmānus'tan, homō'nun ('insan' - insanlık anlamında) sıfat halidir.

Ana dili İngilizce olan “man” terimi, genel olarak türe (insanlık ile eşanlamlı) atıfta bulunabileceği gibi cinsiyet olarak erkeğe atıfta bulunabilir. Ayrıca her iki cinsiyetten bireylere de atıfta bulunabilir, ancak bu biçim çağdaş İngilizcede daha az yaygındır.

*

Fizyolojik ve biyolojik olarak tüm modern insanlar, Carl Linnaeus tarafından 1735 tarihli “Systema Naturae” adlı eserinde türetilen “Homo Sapiens” türü içinde sınıflandırılır.

"Homo" genel adı, her iki cinsiyetten insanı ifade eden Latince homō kelimesinden 18. yüzyılda türetilmiştir.

“İnsan” kelimesi “Homo” cinsinin tüm üyelerini ifade edebilir, ancak yaygın kullanımda genellikle sadece mevcut tek tür olan Homo Sapiens'i ifade eder ("Homo sapiens" ismi “bilge insan”, “bilgili insan”, “akıl sahibi insan” anlamına gelmektedir).

Dolayısıyla, fiziksel/biyolojik anlamda insan, kültür taşıyan bir primat olarak Homo Sapiens (akıl sahibi, düşünebilen insan) türünde sınıflandırılmıştır.

İnsanı diğer primatlardan ayıran temel özellikler daha gelişmiş bir beyin, dik durma, konuşma ve soyut akıl yürütme kapasitesidir.

İnsan, düşündüğü şeyin üstüne düşünebilen ve konuşabilen bir tür olarak diğer benzeri canlılardan ayrılır.

İnsanın Türeyişi’nde Darwin şöyle yazar: “İnsan ve daha yüksek hayvanlar arasındaki akıldaki fark, ne kadar büyük olursa olsun, kesinlikle derecelidir ve aynı türden değildir. (Fakat) İnsanın sahip olduğu aşk, hafıza, ilgi, merak, taklit, akıl vb. duyu ve sezgilerin, çeşitli duyguların ve yetilerin alt hayvanlarda gelişmiş durumda bulunabileceğini gördük.”

*

Felsefi anlamda “insan”ın neliğine, mahiyetine, yapısına baktığımızda farklı tanımlarla karşılaşırız.

Aristoteles’e göre akıl sahibi olmak, uygun bir amaç veya hedefe sahip olmaktır.

17. yüzyılın başlarında, meşhur “Cogito ergo sum” (“Düşünüyorum öyleyse varım”) ifadesi sadece insanların akla, anlama yetisine sahip olduğunu ima eden René Descartes, hayvanların “otomata” yani yalnızca içgüdü tarafından yönetilen ve hareket eden makineler olduğunu savunmuştur.

18. yüzyılın sonlarında Alman filozof Immanuel Kant, insanoğlunun "akıl kapasitesi ile donatılmış bir hayvan" olmasından bahseder.

İnsan, bir şeyleri manipüle etme konusundaki teknik yatkınlığı (mekanik olarak bilinçle birleşmiş), pragmatik yatkınlığı (diğer insanları kendi amaçları için ustaca kullanma) ve varlığındaki ahlaki yatkınlığı ile diğer tüm canlı varlıklardan belirgin bir şekilde ayrılır. Kendisine ve başkalarına yasalar altındaki özgürlük ilkesine göre davranma yetisine sahip olması bakımından ayrışır.

İnsan felsefesi açısından Max Scheler (1874 1928), insana dair görüşlerinde onun hayvanlardan bütünüyle farklı tinsel/manevi bir boyuta sahip olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu tinsel boyut yaşamsal, doğal boyutun üzerinde olan ve dolayısıyla bunlarla açıklanamayan yeni bir boyuttur. Özellikle değerler, dini inanç ve birtakım yüksek duygular insanın bu boyutu sayesinde ortaya çıkan olgulardır.

Ayrıca Scheler’e göre, insanın doğadaki en değerli varlık olduğu şeklindeki bir iddiayı objektif bir tarzda savunabilmek için, insanın biyolojik boyutunun üstünde başka bir boyut ve yine yaşamsal değerlerin üzerinde bir takım manevi ve kutsal değerleri kabul etmek gerekir. İnsan bu tür değerleri kavrayabildiği ve bunları bu dünyaya taşıyabildiği için değerlidir ve diğer doğal varlıklardan üstündür.

*

Antropolojik anlamda, insanı diğer hayvan türlerinden ayıran belirleyici unsur “kültür”dür.

İnsanı “düşünen, akıl sahibi” olarak tanımlayanların karşısında onu “homo faber” yani “yapan insan” olarak tanımlayan görüş mevcuttur. İnsanları diğer canlılardan ayıran şey, insanların alet kullanımının bir sonucu olarak kaderlerini ve çevrelerini kontrol edebilme yetileridir.

Burada, Max Frisch’in “Homo Faber” (1957) isimli kitabını anmakta fayda var.

Diğer yandan, Hollandalı tarih profesörü Johan Huizinga, “homo sapiens” (akıl sahibi, bilge insan) ve “homo faber”in (alet yapan insan) karşısına “Homo Ludens”i (oyun oynayan/oyuncu insan) çıkarır.

Çünkü ona göre “oyun”, tüm edimlerden hatta kültürden de eskidir ve oyun bir kültür yapıcıdır.

*

Görüldüğü üzere “insan” en iyi bildiğimizi sandığımız ama halen tanımaya, anlamlandırmaya, çözmeye çalıştığımız yegâne varlık.

Genetik kodların çözülmesi için verilen uğraşlar, Sanayi 4.0 hamleleri, robotik kodlamalar, çipler, yapay zekâlar, süper bilgisayarlar, insansız araçlar bir yana “insan” tüm bilinmezliği ile kendi kendisini ürkütmeyi beceriyor.

İnsan, sorgulayan, düşünen, şüphe duyan, tartışan, deneyen, çıkarını düşünen, eleştiren, konuşan, tutarsız, itiraz eden, kuram oluşturan, mücadele eden, seven, her şeye alışan bir varlık olarak bilinmeyi ve anlaşılmayı bekliyor.

Türümüz, kendimiz ve bizi biz yapan şeyler üstüne düşünelim.

----------------------------------------------------------------------

Yazımı karıştırılan kelimeler:

Akupunktur: Doğru

Akapunktur: Yanlış

Çiftlik: Doğru

Çiflik: Yanlış

Cıva: Doğru

Civa: Yanlış

Erozyon: Doğru

Erezyon: Yanlış

Fantezi: Doğru

Fantazi: Yanlış