Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

"Sanat Özgürlüğün Kızıdır" *

Kadın ve sanatı ilişkilendirecek bir yazıya sanatsever bir kadın olarak niyetlenmek, rengiyle, tınısıyla, ritmiyle, temasıyla tam bir cümbüş aslında.

Bu iki kavramın zihnime yansıması doğal ve görünür biçimde bütünleşik. Dolayısıyla, kadın sanat ilişkisinden ziyade ayrılığına değinmek nispeten daha pratik.

Varoluşun kaynağı olarak da görülebilecek kadının, dönüştürmek adına mücadele ettiği alanlardan biri de sanat. Öte yandan sanat, yaratımın, varoluşun, direnişin ve dönüşümün en verimli arazisi.

Bu hudutsuz sahanın, eril sistemin egemenliğinden özgürleşmede elverişli kulvarlardan olup olmadığı ise göreceli...

Erilliğin “kadın” tanımı korse kadar sıkıcı!

İnsanlık tarihi boyunca, ahlak, siyaset, hukuk, üretim, eğitim, din gibi hayata ilişkin başlıklar bir yana, bilinen en özgür alan olan sanat da eril algının kuşatmasına yenik düşmüştür. Sanatın kaynağı yaratıcılık ve yaratımın sembolü kadın sayılırken de bu denklem değişmemiştir.

İnsanlık tarihinde kadının yeri hep ikincil… Sanat tarihinde konumlandırılışı da yine eril çerçeveli. Kadınlar, düşün ve sanat alanlarına ilham oluşuyla ‘yüceltilirken’ eril perspektifle biçimlenmiş olan bu mecrada gölgede bırakılışı ise derin çelişki.

‘İyilik’ ve ‘güzellik’ sembolü kadın, ‘kutsal’ biçemi, motiflerle bezenen gerçeğe uzak söylemi ve ‘günaha davet’ denkleminde de ideal bir “günah keçisi”.

İlk günaha sürükleyen “ana” kadın, süreçte sarındığı “bekaret” örtülerinden evlat doğurur. Büründüğü roller ya da soyunduğu işler genellikle sorun olur. Anlaşılması şart olmasa da algıda ona buna yorulur. Pratikte seyredildiği ölçüde teoride seyreltilmiş ama hakkı illa esirgenmiş bir figür olarak yer bulur.

İçini doldurmayacağı rollerin kadına dayatılıp, onu doyurmayan kalıpların önüne getirilmesi, kadına atfedilen kavramların idealize, estetize ya da pasifize edilmesi; sömürüye açık, duygusal açıdan zayıf yani algıda çarpık bir sınıflandırmayı doğurur. Farkındalık belki de buradan doğmuştur…

Tarih boyunca patriarkal sömürüye direnen kadın, devraldığı birikim, sahip olduğu yaratıcılık ve sınırsız bir hayal gücüyle yerine ilerliyor. Tarihin eril satırlarında gölgede kalan, belki satır aralarında görünmez duran kadın, sanat tarihinin sistematiğini de revize ediyor.

Farklılıkların özgür, renkli ve bereketli bahçesi sanat, kadınların emeğiyle cinsiyetler üstü boyutuna kavuşacak... Ve belki de o zaman kadın hakettiği yeri bulacak.

(* : Friedrich Schiller)