Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Franz Kafka: Babaya Mektup

Alper Sezener

Franz Kafka (1883-1924), 20. yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika'da pek çok insanın hissettiği yabancılaşmayı yansıtan, toplumsal yaşamın birey üstündeki ezici gücünü irdeleyen, varoluşsal kaygı, suçluluk, saçmalığa neden olan toplumsal ve bürokratik uygulamalar gibi temaları işleyen, Prag’da doğmuş, Yahudi asıllı, Almanca yazan bir yazar.

Kafka, yaşamı boyunca nispeten az bilinmesine rağmen, popülaritesi ölümünden sonra yükselişe geçen ve günümüzde en çok okunan klasik yazarlar arasında gösterilen biri.

Eserleri şimdi geniş çapta okunuyor ve inceleniyor ve genellikle 20. yüzyılın en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.

En çok bilinen eserleri, Dava, Kale, Amerika ve Dönüşüm’dür. Bu romanlar Kafka'nın ölümünden sonra arkadaşı ve edebi vasisi Max Brod tarafından yayımlanmıştır.

Kafka çok hastayken arkadaşına bir mektup yazarak bütün işlerini kendisine bıraktığını ve ölümünden sonra onları yakıp yok etmesini istediğini söyler. Brod tam tersi bir yol izler ve bugün onun çabaları sayesinde Kafka, 20. yüzyılın en özgün yazarlarından biri olur.

*

Kısacık ömrü boyunca kaleme aldığı yüzlerce eser arasında yürek burkan aşk mektupları ve bir çocukluk arkadaşına kitapların insan ruhuna neler yaptığına dair muhteşem mektubu vardır.

Her ne kadar olağanüstü bir içgörü derinliği ile kendini açığa vurmuş olsa da bu mektuplardan hiçbiri, Kasım 1919'da babası Hermann'a yazdığı, orijinali kırk beş sayfa olan mektubun önüne geçemez.

Mektup ilk kez, Kafka’nın ölümünden çok sonra, 1952 yılında yayınlanmıştır ve sonrasında “Babaya Mektup” olarak ün kazanmıştır.

Mektupta Kafka, babasının kendisini psikolojik yönden baskı altında tuttuğunu, bir nevi duygularını istismar ettiğini ileri sürmektedir.

Mektup, Kafka’nın sevgilisi Felice Bauer ile olan ilişkisini babasının onaylamaması ve baba ile oğulun arasının açılmasıyla sonuçlanan nişanın sona ermesi meselesi ile doruğa çıkan çatışmanın ürünü olarak görülebilir.

Bu olay, 36 yaşındaki Kafka’nın yaşamında babası ile ilgili tüm duygusal birikimini, hayal kırıklığını ve üzüntüsünü edebi bir üslupla yansıtmasına yol açmıştır.

*

Kafka mektubuna şu şekilde başlıyor (2016, s.1):

“Çok sevgili babam,

Geçenlerde bir ara, neden senden korktuğumu savunduğumu sormuştun. Her zaman olduğu gibi sana verecek yanıt bulamamıştım; bunun nedeni kısmen sana karşı gerçekten duyduğum korku, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek için konuşurken aşağı yukarı bile olsa toparlayamayacağım kadar çok ayrıntının gerekiyor olmasıdır. Sana burada yazılı yanıt vermeye çalışsam, yanıtım epeyce eksik kalır, çünkü yazarken bile korkum ve bunun sonuçları beni senin karşında durduruyor, çünkü konunun boyutu belleğimi ve aklımı fazlasıyla aşıyor.”

Kafka, babasının duygusal etkilerinin arka planını çiziyor ve mektubun her ikisi için de olumlu bir sonuç yaratacağı umudunu taşıyor (2016, s.2):

“…Hem beni sanki olanlar benim suçummuş gibi suçluyorsun; ben sanki bir dümen kırışıyla her şeyi farklı tesis edebilirmişim, seninse olanlarda zerre kadar suçun yokmuş, varsa da bana karşı çok iyi davranmanmış gibi yapıyorsun.

“…Senin bu her zamanki yorumunu ancak şu noktada doğru buluyorum: Bizim yabancılaşmamızdan senin tümüyle suçsuz olduğuna ben de inanıyorum. Gelgelelim ben de aynı şekilde tümüyle suçsuzum. Senin bunu kabul etmeni sağlayabilseydim, o zaman -yeni bir yaşam mümkün olmazdı, bunun için ikimizin de yaşı geçti- bir tür barış sağlanır, senin ardı arkası kesilmeyen suçlamaların son bulmaz, ama azalırdı.”

Ve şu saptamaları yapıyor (2016, s.3):

“Olduğum kişiye yalnızca senin tesirinle dönüştüğümü söylemiyorum tabii ki…”

“…Şu kolaylıkla mümkün: Senin etkinden büsbütün bağımsız büyüseydim bile, senin gönlüne uygun bir insan olamazdım. Muhtemelen çelimsiz, ürkek, kararsız, huzursuz biri olurdum hani…”

“…Arkadaşım, patronum, amcam, büyükbabam, evet hatta (yani biraz çekinerek belki) kayınpederim olmandan mutluluk duyardım. Ama işte baba olarak bana göre fazla güçlüydün; özellikle de erkek kardeşlerim küçük yaşta öldükleri, kız kardeşlerim onlardan çok sonra dünyaya geldikleri ve bu durumda ben ilk sarsıntıya tek başıma dayanmak zorunda kaldığım için böyleydi, bense bunun için fazlasıyla güçsüzdüm.”

Mektubunda babası ile ilgili duygu ve düşüncelerini açıkça yazıyor Kafka. Babasının onun yaşamındaki tüm olumsuz etkilerini sanki o anı tekrar yaşıyormuşçasına aktarıyor.

Mektubun sonlarına doğru şöyle sesleniyor (2016, s.55-56):

“Birbirimizle savaştığımızı itiraf ediyorum, ama iki türlü savaş vardır. Biri, bağımsız tarafların güçlerinin ölçüştüğü şövalyece savaştır; herkes kendi başınadır, kendine kaybedip, kendine kazanır. Bir de sokmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatta kalabilmek için kan emen haşaratın savaşı vardır. Bu, asıl paralı askerdir ve bu sensin. Yaşamla baş edemiyorsun; ama kendine bu halinle rahat, tasasız ve kendini suçlamadan bir düzen kurabilmek için, senin yaşama dair bütün becerilerini senden alıp kendi ceplerime soktuğumu kanıtlıyorsun. Yaşamla baş edemediğin şimdi neden umurunda olsun ki senin, sorumluluk benim üstümde, sense rahatça uzanıp, seni bedenen ve ruhen yaşamın içinden taşıyıp götürmem için kendini bana bırakmışsın.”

Mektubunu şu şekilde sonlandırıyor (2016, s.57):

“Önce, ucu kısmen sana da dokunan bütün bu itirazın senden değil, benden geldiği yanıtını veriyorum. Senin başkalarına karşı duyduğun güvensizlik bile, bana aşıladığın kendime karşı duyduğum güvensizlik kadar büyük değil. Aslında aramızdaki ilişkinin nitelendirilmesini yeni verilerle destekleyen itirazın bir ölçüde yerinde olduğunu yadsımıyorum. Tabii olaylar gerçekte, mektubumda sunduğum kanıtlar gibi birbirine oturmaz, yaşam bir sabır oyunundan fazlasıdır; ama bu itirazla ortaya çıkan düzeltmeyle -ki bu düzeltmeyi tek tek ayrıntılarıyla ne anlatabilirim ne de anlatmak isterim- bence gerçeğe öylesine yakın bir noktaya ulaşıldı ki, bu ikimizi de biraz yatıştırıp, yaşamayı ve ölmeyi kolaylaştırabilir.” (Franz Kafka, Babaya Mektup. Çev: R. Minareci, Türkiye İş Bankası, İstanbul, Ağustos 2016)

*

Kafka'nın duygusal durumunu ve hayal kırıklığını, nedenleri ve etkileri birlikte ortaya koyduğu bu otobiyografik mektup açısından en trajik olanı ise mektubun kaderidir.

Kafka'nın arkadaşı ve resmi biyografi yazarı Max Brod'a göre, kederli yazar mektubu postalamamış, babası Hermann'a iletmesi için annesi Julie'ye vermiştir.

Annesi bunu asla yapmaz, mektubu oğluna geri verir.

Ne de olsa, bu tür ilişkilerin en yıkıcı patolojisi, bir evladın baskıcı ebeveynini gerçekleri görmesi için boş bir umutla fakat somut bir eylemle zorlama çabasıdır. Ancak, her seferinde tekrar tekrar hayal kırıklığına uğranıldığı çokça görülür.

Annesi Julie bunu sezmiş ve bildiği en iyi şekilde, Kafka’nın umutlarının boşa çıktığını, yenilgiye uğradığını hissetmemesi için onu nihai hayal kırıklığından kurtarmaya çalışmış olabilir.

Belki de babasına yazdığı Mektup ile Kafka bir nebze de olsa duygusal yükünü hafifletmiştir.

*

Babaya Mektup, Franz Kafka'nın 1919'da babası Hermann'a yazdığı, onu otoriter ve ikiyüzlü olmakla suçladığı ve aynı zamanda kendi doğasını titizlikle incelediği bir mektuptur.

Babaya Mektup, Kafka'nın en bilinen eserlerinden biri olmasa da Kafka'nın keskin psikolojik kavrayışını ve analiz gücünü gözler önüne seriyor. Bu yönüyle, yazarın diğer eserlerinin yorumlanması için değerli bir eser olarak okunmayı hak ediyor.

Okumanız dileğiyle…