Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Arthur Ashe

Alper Sezener

Günümüzün en popüler tenisçileri: Federer, Nadal, Djokovic…

Birçok kupa aldılar. Birbirlerine karşı sayısız galibiyetleri ve yenilgileri oldu.

Milyonların gönlünü kazanırken hak ederek milyonlarca ABD doları da kazandılar, zengin oldular.

Hatırlayanlarınız olacaktır, eylül ayı sonunda düzenlenen turnuvada Federer son kez korta çıktı ve çiftler maçı sonunda takım arkadaşı Nadal ile sergiledikleri duygusal veda anı tenis tarihine geçti.

“Ekselansları” lakaplı Federer, 24 yıllık kariyeri boyunca 20'si büyük turnuva, toplamda 103 turnuva şampiyonluğuna ulaşarak tenis efsaneleri arasındaki yerini aldı.

Büyük başarı.

*

Fakat, konumuz Federer ya da günümüzün başarılı tenisçileri değil.

Bugün sizlere onlardan çok önce 49 yıllık kısacık ömrüne ilkleri sığdırmış birinden bahsedeceğim.

Bahsedeceğim kişi, 1960’ların sonundan itibaren on yılı aşkın bir zaman diliminde, ABD’de ayrımcılığın yaygın olduğu zamanlarda, tenis gibi beyazların egemen olduğu bir spor dalında üç “grand slam” yani büyük turnuva şampiyonu olmayı başarmış, bağımsız karakteri ve özgür ruhu ile Afrika kökenli Amerikalılara ilham kaynağı olmuş bir tenis efsanesi...

“Arthur Ashe”

“Irkçılık, elinizden gelenin en iyisini yapmamak için bir bahane değildir” diyerek tüm ötekileştirmelere ve dışlamalara rağmen yılmamış, çabalamış, sadece başarılı bir tenisçi olmak için değil değerli ve onurlu bir insan olduğunu kanıtlamak için ırkçılıkla mücadele etmiş, çetin ceviz duruşu ile Güney Afrika’nın sembol liderlerinden Nelson Mandela’nın dostluğunu kazanmış genç bir özgürlük savunucusu.

*

Arthur Ashe, 10 Temmuz 1943'te ABD, Richmond, Virginia'daki bir gettoda mütevazı bir ailede dünyaya geldi. Annesi çok genç yaşta hastalanıp yaşama veda ettiğinde Ashe henüz 6 yaşındaydı. Park güvenlik görevlisi olarak çalışan babası, Ashe ve erkek kardeşini tek başına büyütmek durumunda kaldı.

İlk tenisini 7 yaşında, evinin bitişiğinde tenis için ayrılmış bir oyun alanı olan Brookfield Park'taki kortlarda oynadı. 14 yaşına geldiğinde, “siyahi” tenis oyuncularını eğitip parlatan sporcu koçu Dr. Walter Johnson tarafından keşfedildi.

Ashe henüz 15 yaşındayken, 1958'de ilk denemesinde gelecek vadeden sporcuların katıldığı ulusal şampiyonada yarı finale yükseldi. 1960 ve 1961'de tekler salon şampiyonluğunu kazandı ve lise yıllarını St. Louis'deki Sumner Lisesi'nde tam zamanlı antrenman yaparak tamamladı.

1962'de Ashe, U.C.L.A.'dan tam burs aldı. 1963'te Amerika Birleşik Devletleri Davis Kupası Takımı'na katıldı ve 1966'da U.C.L.A.'dan işletme alanında lisans derecesi ile mezun olduğu yıl, ünlü tenis öğretmeni Harry Hopman tarafından "dünyanın en umut verici oyuncusu" olarak tanımlandı.

Ashe, 1968 Amerika Birleşik Devletleri Açık'ı (US Open), finalde Hollandalı Tom Okker'i mağlup ederek kazandı. Tenis sporunun dört büyük turnuvasından biri olan ABD Açık’ı ilk kez “beyaz” olmayan biri kazanıyordu.

Ashe, 1969’da Güney Afrika’da yapılacak turnuvaya katılmak için vize başvurusunda bulundu. Fakat, ırkçılık karşıtı söylemlerine sahip muhalif bir siyah olması önündeki en büyük engeldi. Doğal olarak vize başvurusu reddedildi.

Ertesi yıl, turnuvada oynamak için vize başvurusunu yineledi. Güney Afrika, Ashe'in ikinci vize başvurusunun da reddedildiğini duyurdu.

Bu olay, yerel gazetelerde ve radyo yayınlarında ilk haber olarak yer aldı. Spor bakanı Frank Waring, Ashe'in Güney Afrika gezisi için “ırkçılık duvarında bir çatlak oluşturma girişimi” ifadesini kullandığını, bu kışkırtıcı üslubun Ashe'in “Güney Afrika'ya yönelik genel düşmanlığını gösterdiğini” söyleyerek vize başvurusunun reddedildiğini açıkladı.

Ashe, 1970 yılında Avustralyalı Dick Crealy’i finalde yenerek ikinci büyük turnuvasını, Avustralya Açık’ı (Australia Open) kazandı.

Ashe’nin 1971 Güney Afrika’daki turnuva için yaptığı üçüncü vize başvurusu da reddedildi.

Bu artık bardağı taşıran son damla olmuştu. Ashe, Güney Afrika'nın profesyonel tenis müsabakalarından ihraç edilmesi için mücadele etmeye başladı.

1973'te, Güney Afrika önemli ölçüde uluslararası siyasi ve ekonomik baskıyla karşı karşıya kalırken, Ashe nihayet turnuvaya katılmak için vize aldı, ancak maçlarda taraftarları için yeterli sayıda koltuk ayrılmazsa oynamayacağını söyledi. Bu bir koşul olarak kabul edildi.

Finalde tenis efsanelerinden Jimmy Connors’a kaybetse de Güney Afrika’da büyük bir hayran kitlesi kazandı.

Anılarında yazdığına göre, antrenman yaparken kendisini dikkatle izleyip takip eden Güney Afrikalı bir çocuğa neden kendisini her gün aynı saatte bekleyip ayrılana kadar takip ettiğini sorduğunda aldığı yanıt tüylerini ürpertmişti:

"Sen hayatımda gördüğüm ilk özgür siyah adamsın."

Ashe bu olayı irdelerken şöyle yazmıştı:

“Sistemin temel amacı, bu çocuk gibi genç siyahları bir ömür boyu köleliğe hazırlamak, programlamak ve kaderini tayin etmekti. Açıkça karşımdaki çocuk özgürlük için can atıyordu ve mücadelesinde onun için bir hareket noktası olmak beni duygulandırdı.”

1975'te Wimbledon finalinde favori Jimmy Connors'ı mağlup edip şampiyon oldu. Böylece, tek erkeklerde üç büyük turnuva kazanmayı başaran ilk siyah tenis oyuncusu oldu.

Ashe kariyeri boyunca, tek erkekler şampiyonlukları dışında Fransa Açık (1971) ve Avustralya Açık (1977) çiftler şampiyonlukları da kazandı.

Ayrıca, Tüm Tenis Profesyonelleri (ATP) organizasyonunun kuruluşunda rol aldı. 1974-1979 yılları arasında Tenis Profesyonelleri Derneği Başkanı oldu.

*

1979’da geçirdiği ani bir rahatsızlık sonucu kalp ameliyatı olmak zorunda kaldı. Bu tenis yaşamının sona ermesi demekti.

1980 Davis Cup takımının kaptanı seçildi ve aynı yıl aktif tenis oyunculuğundan emekliye ayrıldı.

1981 ve 1982'de ABD tenis takımı onun yönetiminde şampiyonluklar kazandı.

1983 yılında nükseden rahatsızlığından dolayı tekrar kalp ameliyatı oldu. Bu ameliyat sonrası sağlığı günden güne kötüleşti. Sağlığı hakkında ancak 1992’de bilgi verdi. Dokuz yıl önce geçirdiği ameliyat sırasında yapılan kan naklinden AIDS virüsü kapmıştı. Mücadele etmesine rağmen sonucu az çok kestiriyordu.

1985’te Uluslararası Tenis Onur Listesi'ne girdi.

1988’de üç ciltlik "Zafere Giden Zor Bir Yol: Afrikalı Sporcunun Tarihi" yayınlandı.

Hastalık onu yıldıramadı. AIDS ile mücadele için aktif çalıştı. Toplumu bilgilendirmek için organizasyonlarda konuşmacı oldu. Yardım faaliyetlerinde gönüllü olarak çalıştı. AIDS’i Yenmek İçin Arthur Ashe Derneği’ni ve Halk Sağlığı İçin Arthur Ashe Enstitüsü’nü kurdu.

Sonunda, dolu dolu geçen kısacık yaşamı 6 Şubat 1993’te son buldu.

*

Ashe, hastalığı sırasında hayranlarından birçok mektup alır.

 Bir gün gelen mektuplardan birinde şu yazar:

“Tanrı neden böyle kötü bir hastalık için seni seçti?”

Ashe şöyle cevap verir:

“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur. 50 bini yarışmalara girer. 5 bini büyük turnuvalara erişir. 50'si Wimbledon'a kadar gelir. 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.

Elimde şampiyonluk kupasını tuttuğum zaman Tanrı’ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım.

Şimdi acı çekerken Tanrı'ya nasıl 'Neden ben?' diye sorabilirim?”

*

Arthur Ashe bize neyi anlatır?

Arthur Ashe’nin yaşam öyküsünden neler öğrenebiliriz?

Başımıza gelen şeyler yüzünden “Neden Ben?” demek yerine sahip olduklarımıza mı odaklanmalıyız?

Ya da hedeflerimize odaklanıp mücadeleye devam mı etmeliyiz?

“Sahip olmak ya da olmak…”

Üstüne düşünelim…

*

Kendi sözleriyle yazımızı bitirelim:

"Başarı bir varış noktası değil bir yolculuktur.”

"Olduğun yerden başla. Elindekini kullan. Elinden geleni yap."

"Akıllı bir kişi yavaş karar verir ama bu kararlara uyar."

"Korku, durma noktasına gelmek için bir mazeret değildir. Ayağa kalkıp saldırmak için itici güçtür."

"Başarılı bir adam olmaya değil, değerli bir adam olmaya çalışın."

"Her zaman kendime karşı dürüst olmaya, önemli olduğunu hissettiğim savaşları seçmeye çalıştım. Nihai sorumluluğum kendime karşı. Asla başka bir şey olamam."