Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Din ve orduyu siyasetin dışında tutmak

Halil Özcan

Bir umuttur yaşamak ve umudu geleceğe taşıyabilmektir hayatı anlamlı kılan. Özellikle kriz dönemlerinde, toplumsal sorunların çözümü, sorunu yaratan ya da çözemeyip sorunun bir parçası haline gelen iktidarlardan daha çok, önerileriyle umut yaratacak olan muhalefetten beklenir. Ancak gelinen noktada ülkenin onlarca can yakan ve acil çözüm bekleyen sorunu varken kadınların kıyafetlerinin din ve inanç üzerinden siyasî tartışmaya açılması, liderler açısından partilerine kısa vadede sandıkta bir getirisi olsa bile ülkeyi daha da gerginleştirerek sorunların büyümesine, din ve inancın siyasette daha fazla kullanılmasına sebep olacaktır. Bu tartışmaların yapılıyor olması, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin hem ülkeyi yönetenler hem de yönetmeye aday olanlar tarafından yeterince özümsenmediğini göstermektedir.

Atatürk, çağdaş uygarlık seviyesini hedefleyen Cumhuriyet’i akıl ve bilim temelinde kurduğunda, kurtuluşta birlikte olduğu arkadaşları başta olmak üzere muhalefetle karşılaştı. Cumhuriyet’e muhalefetin acımasızca saldırılarını sürdürmesi üzerine Atatürk, 1 Mart 1924’te TBMM’yi açış konuşmasında; “Cumhuriyet'in bugün ve gelecekte her türlü saldırıdan kesinlikle ve sonsuza kadar korunmuş bulundurulması gerekir” ifadesini tarihe bir uyarı notu olarak düştü.

429 sayılı Yasa ile din ve ordunun siyasetin dışına çıkarılması

Cumhuriyet’i akıl ve bilim temelinde kesinlikle ve sonsuza kadar yaşatabilmek için de 3 Mart 1924’te TBMM gündemine Türkiye’yi laikleştiren üç yasa geldi. Bunlardan birincisi, din ve ordunun siyasetin dışına çıkarılması gerekçesiyle teklif edilen 429 sayılı Yasa'ydı. Yasa'yla, Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak din, siyasetin dışına çıkarıldığı gibi; yasama ve yürütme yetkisi, TBMM’ye (1921 Anayasa’sının ruhuna da uygun olarak) ve onun oluşturduğu hükûmete verilerek hukuk laikleştirildi. Aynı zamanda bu yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Aynı yasa ve gerekçe ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti yerine Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı) kurularak ordu da hükûmetin dolaysıyla da siyasetin dışında bırakıldı. Hatırlatmak isteriz ki hukukun laikleştiği 429 sayılı Yasa ile aynı zamanda, din ve ordu siyasetin dışına çıkarılarak dinin manevî, ordunun silahlı gücünün siyasete ve milletin iradesine baskı yapmasının önüne geçildi.

Bu yasanın çıkarılmasında şüphesiz subayların siyasetle ilgilenmesi sonucu Balkan Savaşları'nda yaşanan bozgun, II. Meşrutiyet’i hedef olan 31 Mart İsyanı ile Millî Mücadele’de fetvalarla çıkarılan iç isyanların da tecrübesi vardı. Ayrıca Cumhuriyet’e muhalefet eden asker kökenli milletvekilleri, hâlâ ordunun başındaydı. 429 sayılı Yasa'ya ilave olarak aynı gün 430 sayılı Tevhid-i Tedrîsat (Öğretim Birliği) Yasası ve 431 sayılı Halifeliğin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Ülkesi Dışına Çıkarılmasına Dair Yasa kabul edilerek Türkiye’nin laikleşmesi sağlandı.

Atatürk’ün Uyarısı

3 Mart yasalarının kabul edildiği yılın 17 Kasım'ında Atatürk’ün arkadaşları tarafından kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, partinin programında, “Din düşüncesi ve inançlarına saygılı” olduğunu açıkladı. Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda da din ve inanç siyasette kullanıldığı için Atatürk; dini, siyaset ve menfaat temini için kullananlara karşı Medeni Bilgiler kitabında; "Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telâkkisi vicdanî olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür" uyarısını yapma gereği duydu.

429 sayılı Yasa'nın görmezden gelinmesi

Çok partili dönemle birlikte din ve inancın siyasette kullanılması, muhalefetle sınırlı kalmayarak olabildiğince genişledi. Siyasetçiler, toplumun sorunlarını çözerek umut olmak yerine, Atatürk devrimlerinden taviz vermeye, halkı din ve inanç üzerinden ayrıştırarak tabanlarını diri tutmaya çalıştı. Böylece, Atatürk sonrası Türkiye’nin demokrasi tarihi, Cumhuriyet’in kurucu değerlerinden tavizler verilerek din ve inancın belirli kesimlerce siyasette kullanması ve buna karşılık olarak ordunun siyasete müdahalesi biçiminde kısır bir döngüye girdi. 15 Temmuz 2016 hain kalkışmasında görüldü ki kendisini maskeleyen sinsi bir örgüt de hem din ve inancı hem de orduyu kendi siyasî amacına ulaşabilmek için birlikte kullanmaya çalıştı. Bütün bunlar, 429 sayılı Yasa'nın görmezden gelinmesinin bir sonucuydu.

Cumhuriyet’in kurucu değerlerinde uzlaşmak

Cumhuriyet’in yüzüncü yılına girerken, içinde bulunduğumuz sorunların akılcı ve kalıcı çözümü için ülkeyi yönetenler ve yönetmeye aday olanların, toplumsal barış ve geleceği inşa etmek için yapabilecekleri en iyi mutabakat, 429 sayılı Yasa başta olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu değerleri üzerinde uzlaşmayı sağlamaktır. Ancak böylece din ve inanç siyaseti yarıştırmak yerine, bugün ve gelecekte din ve ordunun kesinlikle siyasete müdahalesini engellemiş, Cumhuriyet’i kesinlikle ve sonsuza kadar çağdaş niteliği ile yaşatmanın önündeki engelleri kaldırmış olurlar. Aksi takdirde uygarlık yolunda yürümeyi ve başarılı olmayı hayatın şartı kabul eden Atatürk’ün uyarısındaki gibi “Bu yol (uygarlık yolu) üzerinde bekleyenler veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizliği ve dikkatsizliğinde bulunanlar, uygarlığın coşan seli altında boğulmaya mahkûm” olurlar.