Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
123456789
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
123456789

Avrupa'da tersine esen Türk rüzgarı

Deniz Özmen

Avrupa’da ikinci hafta maçları 3 Ekim Perşembe günü oynanan maçlarla tamamlandı. Maalesef ki temsilcilerimizin aldığı sonuçlar, beklentilerin çok uzağında kaldı.

UEFA Konferans Ligi’nde Başakşehir, evinde Rapid Wien’e 2-1 mağlup oldu. UEFA Avrupa Ligi maçlarında ise; Galatasaray, tarihinde ilk kez bu turnuvaya katılan Letonya temsilcisi RFS ile 2-0 öne geçtiği karşılaşmada 2-2 berabere kaldı. Fenerbahçe, geçen sezon 5-1 mağlup ettiği Twente ile 1-1 berabere kaldı. Beşiktaş ise toplamda tam 10 kurtarış yapan Eintracht Frankfurt’un 2. kalecisi Santos’u geçemedi ve 3-1 mağlup olarak 36 takımlı ligin dibine demir atmış oldu. Trabzonspor’un da Ağustos ayında önce UEFA Avrupa Ligi, ardından da UEFA Konferans Ligi elemelerini geçemediğini de hatırlatalım.

Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın aldığı bu sonuçları, tarihlerinin en pahalı kadrolarıyla aldığını da belirtelim…

Temsilcilerimizin Avrupa’da bugüne kadar aldığı olumsuz sonuçlar, tecrübe farkı ve taktiksel kıyaslarla tolere ediliyordu ancak bu hafta alınan sonuçlar bizi sadece kulüpleri değil, sistemi de sorgulamaya itiyor. Yönetimler, futbolcular, teknik direktörler, hatta antrenörler bile değişse de Türk takımları 24 yıldan bu yana Avrupa’da elle tutulur bir başarı yakalayamıyor. Zaman zaman bazı turnuvalarda büyük çıkışlar yapmayı başarsak da yakalanan momentumun devamı hiçbir zaman gelmedi.

Aynı şeyleri aynı insanlarla yapmak, farklı sonuçlar getirmiyor. Aynı şeyleri farklı insanlarla yapınca da güneş batıdan doğmuyor…

Sporda sistem, kulüp yöneticilerinin vizyonundan tutun, futbolcuların çocukken ailesi tarafından nasıl yetiştirildiği, hatta çocuğun nasıl beslendiğine kadarki unsurların bir araya gelmesinden oluşur. Genetik avantajlar ve idare edilme şekli, sistemi yaratan ilk unsurlardan sadece biri. Ülkelerin ortak futbol akılları, elindeki genetik malzemeyi en doğru beslenme ve antrenman şekilleriyle çocuk yaştan itibaren işleyip o ülkenin en üst düzey takımlarına yetiştiriyor. Fransa Milli Takımı’nda çoğunlukta olan Afrika kökenli atletik futbolcuların karşısında İspanya Milli Takımı’nda takım oyununu en üst düzeyde oynayan çevik futbolcular görmemiz gibi… Bu sırada, yıllarca alt yaş gruplarında teknik direktörlük yapmış olan Luis de la Fuente’nin İspanya Milli Takımı ile 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı kazanması ise kesinlikle tesadüf değildi. Bu, sabırla inşa edilmiş sağlıklı bir sistemden alınan meyvelerden sadece biriydi…

Peki, bugün Türk futbolu bu sistemin neresinde?

Cevabı, ancak parametreleri ayrı ayrı ele alarak bulunabilecek bir soru bu. Bugün Türk futbolu, kaplumbağa ile yarışan tavşana benziyor. Çoğu kez, yarışın henüz başında kendimizi en iyi, en hızlı olarak görmemizle dünyamızın başımıza yıkılması arasında sadece 90 dakika var. Bir kayıptan sonra masayı devirip sonraki sezon yeni bir başlangıç yapmak için de milyon dolarlar harcanıyor. Türk kulüplerinin sırf bankalara olan borcu 1 milyar Euro civarındayken bu tutum, karadeliği büyütmekten başka bir şeye yol açmıyor. Yöneticiler, bu borçlarla mücadele ederken futbolda da bugünü kurtarmak zorunda. Kulüpler, harcama limitleri arttıkça günlük başarıyı getirebilmek adına daha fazla borçlanmak zorunda kalıyor. Mevcut alışkanlıklardan ötürü de her sezon birkaç Süper Lig kulübü transfer yasağı cezası alıyor ve bu da ligin kalitesini doğrudan etkiliyor. Bugün Süper Lig’de ekonomik nedenlerden ötürü ağırlaşan tempo ve düşen rekabet, geçen sene ligde 201 puan toplayan iki takımın Avrupa’nın sıradan iki takımına puan vermesiyle sonuçlanıyor.

Yaşı kaç olursa olsun, yabancı bir futbolcunun Türkiye’ye gelmesi için kulüplerin oyuncuya, oyuncuya Avrupa’da kazandığından daha çok maaş ödemek zorunda. Bunun sebebi coğrafi konum ve ligin itibarı. Konu o futbolcuyu göndermeye geldiğinde ise Avrupa kulüpleri o maaşları veremedikleri için ya futbolcular kulüplerin elinde kalıyor ya da kulüpler çok büyük zararlara giriyor. Bu, kulüplerin üzerinde taşıması gereken büyük bir kambur gibi… Mesela 2022-2023 sezonunu 4. sırada bitirip UEFA Konferans Ligi elemelerine katılmaya hak kazanan Adana Demirspor, ciddi taraftar desteğine sahip köklü bir takım olmasına rağmen ekonomik sebeplerden ötürü bu sezon ligin 8. Haftası itibariyle 1 puan ile ligin dibine demir atmış durumda. Eğer bir mucize gerçekleşmezse, Gençlerbirliği, Kocaelispor, Bursaspor, Sakaryaspor, Akhisarspor gibi kulüplerle aynı kaderi paylaşacak gibi görünüyor Mavi Şimşekler.

Bunun tek çözümü, yerli ya da yabancı, kendi oyuncularını yetiştiren bir sisteme yatırım yapmak...

Bu sistemi kurmak ve bu ekonomik sarmaldan çıkmanın yolu yerli futbolcuları oynatmak için yabancı futbolculara getirilen kısıtlamalardan değil, direkt ilk 11 futbolcusu olacak seviyede yerli futbolcular yetiştirmekten geçiyor. 85 milyonluk ülkeden neden üst seviye futbolcuların bu kadar az çıktığını bir sonraki yazıda konuşacağız ama bir yerde bunun cevabı da “Neden Almanya’da yaşayan 4 milyon gurbetçiden daha üst düzey futbolcular çıkıyor” sorusunun içinde saklı…