Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

2022’nin İlk 10 Ayında Ekonomide Geldiğimiz Nokta

Şenol Babuşcu

2022 dünya genelinde ülkelerin enflasyon ve durgunluk arasında kaldığı ve geleceğe endişe ile baktığı bir yıl olarak geçiyor. Ülkemizde ise büyük iddialarla başlatılan yeni ekonomik program ile hedeflenenlerin hiçbirinin gerçekleştirilemediği görülmekte. Yılın son iki ayını yaşadığımız şu dönemde ilk on aya baktığımızda hayal kırıklığı yaratan bir tablo karşımıza çıkmakta. Neler hedeflenmişti diye kısaca hatırlayacak olursak;

  • Faizler düşecek ve buna bağlı olarak enflasyon da düşecekti.
  • İhracat artacak, ithalat azalacak ve cari fazla verilecekti.
  • Kurlar piyasa mekanizması içinde artmayacak, dolarizasyon bitecekti.
  • Büyüme devam edecek, halkın genelinin refah düzeyi artacaktı.

Bu hedeflere karşın yaşananları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz.

Enflasyon yıl boyunca ha düştü ha düşecek açıklamaları ile herkes ümitlendi. Ancak kala kala aralık ayı enflasyonundaki baz etkisi ile düşüşe kalındı. Ayrıca gelecek yıl da çok ciddi bir düşüş olmayacağı belli oldu. Tek haneli enflasyon hayal oldu.

Enflasyon çok yükselirken TÜİK’in açıkladığı rakamlar tüketicinin yaşadığı gerçek enflasyonu yansıtmadı. Bunun sonucunda özellikle ücretli kamu ve özel sektör çalışanlarının alım gücü düştü. Sonuçta da gelir dağılımındaki adaletsizlik iyice arttı. Klasik deyimle orta sınıf çöktü, az sayıda zenginler ve çok sayıda fakirler olarak iki uç grup oluştu.

Gelir dağılımının bozulması sonrasında devletten yardım almak isteyen aile sayısında patlama oldu ve ilgili Bakan'ın yaptığı açıklamaya göre yardım alan aile sayısı 7,2 milyona ulaştı.

Enflasyon ve işsizlik gibi temel ekonomik unsurları esas alarak değerlendirilen ve puanınız ne kadar yüksekse halkın o ülkede daha fazla sefalet içinde olduğunu gösteren Sefalet Endeksi'nde, Türkiye 93,3 puanla benzer ülkelerin çok üstünde puan alarak ülkedeki ekonomik koşulların ne derece kötü olduğunu gösterdi. Benzer ülkelerden sadece Arjantin bize biraz yaklaşabilirken, Güney Afrika, Macaristan, Polonya, Rusya gibi ülkelerin puanının bizim yarı puanımızdan bile düşük olduğu görüldü. Ülkenin geldiği ekonomik durum ve halkın yaşam düzeyi bir kez daha net bir şekilde ortaya çıktı.

Enflasyonun yansıması ile insanların ev ve araba alma hayalleri tamamen yok oldu. Her iki grupta da fiyatlar ulaşılamaz hale geldi. Özellikle gayrimenkul piyasası büyük ölçüde, az sayıda zengin ile giderek sayıları artan yabancıların eline kaldı.

Yabancı paranın etkinliği azaltılmak istenirken Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile dolarizasyon arttı ve yüzde 70’lerin üzerine çıktı. 2022 sonunda biteceği söylenen KKM uygulaması 2023 sonuna uzatıldı. KKM maliyeti ciddi boyutlara ulaştı.

Faizleri düşürelim derken, TC Merkez Bankası’nın (TCMB) açıkladığı faizler düştü ama piyasadaki faizler yükseldi. Bankalara neredeyse belli bir faizin üstünde kredi kullandırma yasağı geldi ama faizler yine de düşürülemedi, sadece daha da yükselmesi engellenebildi. Enflasyonun üç hanelere yaklaştığı bir ortamda TCMB faizi neredeyse tek haneye düşürülerek çarpık bir sistem oluşturuldu. Sistemin kendi başına yürümeyeceği zaten açık olduğundan ekonomi yönetimi piyasa ekonomisine uymayan zorlayıcı adımlar attı.

İç borç dış borç faiz oranları neredeyse eşitlendi. Bankalara menkul kıymet tutma zorunluluğu getirilip baskıyla kamunun iç borçlanma faiz oranı düşürülmeye çalışıldı. Bu şekilde içeride baskıyla iç borçlanmadaki faizlerin yapay olarak düşürülmesi sağlanırken, yurt dışına baskı yapılamadığından ve ekonominin bu çarpık durumu görüldüğünden CDS oranları tavan yaptı. Yabancı para borçlanma faiz oranları çok yükseldi ve para bulmak zorlaştı.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sorgulanır hale geldi. TCMB sürekli kendi uyguladığı politika faizini düşürdü ama dikkate alan olmadı. TCMB bunun üzerine özellikle bankalar üzerinde baskı kurması neticesinde bankalar yabancı para mevduat kabul etmekten ve kredi kullandırmaktan çekinir hale geldi.

Bankalar günah keçisine döndü. Bir yandan TCMB, bir yandan BDDK sürekli piyasa ekonomisine ters yeni düzenlemeler çıkararak, bankalar üzerinde baskı kurarken, bankaların üzerinde giderek artan riskler ciddi yük oluşturmaya başladı.

Enflasyon kısıtlı bir grup dışında devlete yaradı. Dolaylı vergi tahsilatları tavan yaptı, özel sektör kuruluşlarının bir bölümünde enflasyona bağlı yapay kârlar oluştu, reel olarak durum nedir hiç sorgulayan olmadı. Vergi gelirlerinde yüksek artış sağlanırken giderler tarafında da yüksek artış oldu. Gider kalemlerinde standart giderler dışında KKM’ye yapılan ödemeler ve garantili projelere (köprü, yol, hastane vb.) yapılan ödemeler giderek daha fazla kendini göstermeye başladı.

İhracatı artırıp ithalatı azaltarak cari işlemlerde fazla verelim derken, ihracat artırılamaz hale geldi. Buna karşılık ithalat artmaya devam etti. Sonuçta ödemeler dengesi açığı fırladı ve daha da artacağı görüldü. Yabancı sermaye de gelmediğinden ihtiyaç duyulan döviz; ne olduğu, nereden ve kimler tarafından getirildiği belli olmayan paralarla karşılanmaya başlandı. Net Hata Noksan kaleminde görülen rekor artış ve çok yüksek rakamlar yurt dışında da dikkat çekecek düzeye ulaştı. Bu arada yıla başlarken kısa sürede rezervlerinin artacağı söylenen Merkez Bankası’nın rezervleri artmadığı gibi net rezerv açığı çok yüksek düzeyde kalmaya devam etti.

İşsizlikte iyileşme olduğu söylendi. Ancak TÜİK’in kimi işsiz kabul edeceği ile ilgili tanımlamaları kafa karıştırdı. TÜİK tanımlamaları kapsamında; işi olanlar ve işsizler dışında her iki gruba da girmeyen ancak arada kalan ciddi işgücü oluştu.

Büyümede de durum farklı olmadı. Yılın ilk yarısındaki yüksek büyüme yılın ikinci yarısında düşmeye başladı. Yurt içinde insanların alım güçleri iyice düştü, yurt dışında ise özellikle Avrupa ekonomilerindeki sıkıntılar ihracat olanaklarını kısıtladı. Tam etkisini henüz yaşamadığımız bu durumun, büyümeyi daha da yavaşlatmasının yansımalarının insanlarımızı daha da zorlayacağı görüldü.

Sonuç olarak ekonomideki tablo kısaca bu şekildedir. 2023 yılının seçim yılı olduğunu, başlatılan ekonomik politikaların ısrarla devam ettirildiğini ve dünya genelindeki ekonomik gelişmeleri de düşünürsek bunların hangisinde düzelme sağlanabilir, yorumunu siz yapın.